– HÜMEYRA YILDIRIM YALÇIN
*
Bir karenin alanını rahatça ölçebiliriz.Bunun için bir kenarın uzunluğunu bilmek yeter.İlkokuldan başlayarak üniversiteye kadar her eğitim kademesinde çokça yaptık bu işlemi.İnsanın yolu illaki ölçmeye düşer öğrenciliğin dışında da. Çiftçi tarlasının kenarına ölçer, terzi kumaş parçasını, ev yenileyenler perde almak için duvarı ölçer.
İlk yaptığımız ölçüme gelelim.Bir kare çizelim kâğıda, bir kenarı 15 santim olsun mesela.Elimizde plastikcetvel olursa bu işimizi görür. 15 santimi 150 milimetre olarak da ifade edebiliriz.Ayrıntı girince işin içine,hata payı varsa meydana çıkar. Yani o ölçü milim olarak 149 yada 151 olabilir. Böyleyse bile onu 150’ye yuvarlar, yani es geçerizo bir iki milimi. Yuvarlamak bir bakıma fazlalığı yok saymak, eksikliği kafadan tamamlamaktır.Yani kesin şudur diyemiyoruz.Elimize aldığımız nesneyi, ürettiğimiz ölçü aletleriyle kesin kes ölçemiyoruz bile.Ölçemeyince de yuvarlayıp ortalama bir veri elde ediyoruz aslında.
Dünyadan çıkalım, güneşle aramızdaki mesafeyi ölçerken de yaklaşık 150 milyon kilometre diyoruz.Sayıdan önce yaklaşık kelimesini peşin peşin önüne koyuyoruz.Baştan yeniğiz aslında. Yaklaşabildiğimiz bu kadar diyoruz. Daha yaklaşsak illaki 150 milyon kilometre içinde bir iki kilometre hatası yaparız. Her gün doğup batıp her gün gözümüzün önünde ışıklar saçan bu güzelliğe ne kadar yakınız, ne kadar uzağız onu bile bilemiyoruz tam olarak.
Düz bir çizgiyi, doğrultuyu ölçmek kolay ama dairenin alanını ölçmek istersek nasıl yapacağız? Kıyısı köşesi de yok ki… Bunun da kendimizce bir yolu var tabii. Dairenin tam göbeğinden bir çizgi çekiyoruz. Ortaya ölçebileceğimiz bir doğru çıkıyor. Bunun da yarısını elimize alıp … Yıllarca ders kitaplarında, defterlerde; önce kara, sonra yeşil, sonra da beyaza dönen tahtalarda bu işlemler yapıldı yapıldı silindi. O yüzden devamını yazmayacağım hesaplamanın. Yalnız kimsede dairenin alanı şu kadar sayıdır diyemedi, diyemez de. Çünkü işin içinde Л şeklinde sembolle gösterilen pi sayısı var. Martın 14’ünde Pi gününü kutluyor ya hani matematikçiler. Aylardan 3, günlerden 14. Pi sayısı yaklaşık 3.14 değerindedir. Pi olmadan çembere dair cümle bile kuramayız
Bu 3.14 sayısı nereden gelmiş oraya girmeyeceğim ama mecidiyeköy escort nereye gittiğini söylemek de zor. 14 den sonra binlerce sayı yazılabilir, bunun sonu yok.Hiç boyumuzu aşan şeylerle uğraşmayı sevmeyiz biz insanlar.Kolaylık olsun diye hesaplamalarda 3.14 sayısını 3 kabul eder, yalan yanlış hesaplar, yaklaşık kelimesine sığınıp önümüze düşen rakamlarla mutlu oluruz.Körler,sağırlar birbirini ağırlar hesabı dünya genelinde de aynı mutluluk yaşanır.
Tüm bunları hesaplamakadına çırpınan ama yine de yaklaşmakla yetinen insanın hesaplayamadığı tek şey bundan ibaret değildir.Kibrini hesaplayamaz mesela, meydan okur sağa sola,kâinata.Güçsüzlüğünü, acizliğini hesaba katmaz da burnunun dikine yol alır.Tarih boyunca da böyle olmuş, nice Firavunlar, Nemrutlar, Karunlar türemiştir. Kimi tanrı yerine koymuş kendini, kimi zenginliği ile nam salmış her yere. Kimihakikati ateşe atmış ama yakamamıştır.
Neyse ki bunlar tarihte kaldı denilebilir ancak insanın içine sızmış Firavunlar,Nemrutlar da vardır. İster iç ses deyin, isterseniz nefis… Birçok şeyi bir tuşa sadece dokunmakla halledebilen bizler için içimizde yuvalanmış bu saydıklarımın baş vermesi an meselesi. Konforlu evler, konforlu arabalar, konforlu yaşam… Diyebilirim ki Karun bile bizim kadar rahat değildi onca altına, inciye, varlığa rağmen.Nemrut’un çevirecek bir musluğu yoktu ki açınca sıcak su gelsin. Firavunu 150-160 kilometre hızla götürecek bir arabası yoktu ki binsin gitsin.Uçağı, denizaltıyı saymıyorum bile.
Onlar onca yoklukta varlık iddiasında bulundular.Başa geçince tüm insanlara hükmetmek istediler. Kendilerini tanrı yerine koydu bazısı da. Şimdi bize de içten içe fısıldayıp duruyorlar bazen; sen çok güçlüsün, kimseye ezdirme kendini, her şeyin en güzeli senin olmalı, daha çok kazan, daha çok harca, daha çok biriktir… Daha kareyi, çemberi net hesaplanamayan bizler, damarda dolaşan kanına hükmü geçmeyen, yüzündeki çizgilere sözü geçmeyen bizler, üstünlük taslayan kibir abideleri gibi dolaşabiliyoruz ortalıkta.
Aslında üstünüz kâinatta yaratılış olarak diğer canlılara göre.Eşref-i mahlûk olmak bunu gerektiriyor.Yalnız biz kendi içimizde de öne çıkan, dikkat çeken, baskın olan taraf olmak istiyoruz.Giydiğimiz kıyafetlerin markası ile yapmak bunu, bindiğimiz arabanın modeli ile yapmak, gezip tozduğumuz yerlerin fotoğrafları ile yapmak istiyoruz.Hiçbir şey bulamayan, elinin altındaki çoluk çocuğuyla yapıyor bunu.Eşinin sürprizli, romantik bir kimse oluşu ile yapıyor, yapmak istiyor. Yarışa dönenbu durumdan birçok kimse memnun. Her gün bu anlayışa uyanıp bunun eserlerini görerek uyuduğumuz için normalleşmiş de olabilir bu yaşananlar.
Şu var ki kitabımız üstünlüğün takvada olduğunu söylüyor. Takva da Allah ve kul arasındaki frekans diyebilirim. Eski radyolardaki düğmeyi sağa sola çevirip frekans ayarı yaptığımız gibi Rab ile aramızda, bizim yapıp ettiklerimizin doğurduğu sonuca göre açığa çıkan bir eşleşme diyebilirim takvaya.İşte bizi Allah’a yaklaştırıp öne çıkaracak olan budur. Hesaplamamız gereken de budur zannımca. İyiliklerle, ibadetlerle öne çıkmak ama bunu kimseye fark ettirmemek biraz da takva. Yarışsa da kendi içinde, kendiyle yarışmak.Rabbim;acizliğini bilen, takva sahibi kullarından eylesin.Amin