Binboğanın Ağlayan Gelinleri
“TELLİ SENEM”
Binboğa dağları, hurman çayı vadisi, Afşin-Tanır..
Aşan bilir karlı dağın ardını,
Çeken bilir ayrılığın derdini,
Bülbül kaça aldın gülün nargını,
Gül alıp satmanın zamanı değil…
*
Sivastan aşık Nuri Üstünses bu türküyü Binboğa dağlarının eteklerinde Tanır Hurman çayı vadisinde geçen bir sevda hikayesi üzerine yakılan türküden derlemiştir.. Yıllar önce Çukurova’dan Binboğa dağlarına bahar aylarında koyun keçi sürülerini otlatmaya getiren göçer yörükler Tanır yakınında konaklarlar.. Tanır beyi Yazıcıoğlunun hanımı ve oğlu Osman bölgelerine gelen yörüklere hoş geldine giderler ki tanış ola, bildik olalar ve aralarında anlaşmazlık yaşanmaya, kardeşlik ola. Burada Yazıcıoğlu Osman yörük beyinin ahu gözlü kızı telli senemle karşılaşır, göz göze escort istanbul gelirler. aralarında sıcak bir duygu akışı olur.. Birbirine sevdalanan iki genç zaman zaman Hurman çayı kıyısında buluşup konuşurlar.. Osmanın halinde bazı değişikleri hisseden anası osmandan konuyu öğrenir ve oğlum tasalanma gider isteriz senemi, kısmetse olur der. Ve bir gün yörük beyine senemi istemeye giderler. Oba beyi yerleşiklere kız vermeye razı değildir adetlerimizde töremizde böyle bir şey yoktur der. ama Tanır beyi Yazıcıoğlunun öfkesinden haşmetinden de çekinir. Kısmetse olur diyerek kesin bir söz vermez. Bu durum senemi ve osmanı endişelendirmeye başlar.. özellikle senem babasının bu işe razı olmayacağını iyice hissetmeye ve üzülmeye başlar. Bir gün endişe ile hurman çayı kenarında osmanla buluştuklarında üzgün bir şekilde şöyle der.
“Bak osman, eğer beni sana vermezlerse bil ki, nazlı nazlı akan hurman çayı, pembe çiçekleri ile vadiyi kaplamış bu bademler, binboğanın kızıl laleleri, Maravuz kalesinin taş duvarları şahidimdir ki bu yüreğe senden başka kimse girmeyecek, saçlarımın bir tek teline bile başka erkek eli değmeyecek.” İki genç ayrılır ama osmanın yüreğine kurt düşer.. o gece uyuyamaz. sabah erkenden obanın konakladığı bölgeye gelir ki ne oba, ne çadır ne sürü var. Hepsi bir gecede göçüp gitmiş. Her yana haberler salınır, günlerce aylarca bu arayış sürer.. Ama ne yörük kervanının izine rastlanır, ne de Senem’den bir haber alınır. Aradan 0n yıl, yirmi yıl kırk yıl yetmiş yıl geçer. Osman senemden hiçbir haber alamaz. Evlenir, torunları olur bir gözü artık görmüyordur. ama içindeki yangın hiç sönmez, unutamaz Senem’i. Sonra bir yaz günü evinin önünde oturup torunlarıyla oynarken; köyün çerçisi gelir. Ağam, sana bir haber getirdim der ve anlatmaya başlar. Kozan’daydım, mal satardım. buğday alır kumaş verirdim. İki büklüm bir ihtiyar geldi yanıma. Saçları ak, gözlerinin feri sönmüş bir ihtiyar kadın. Oğul, dedi; nerelisin. Tanırlıyım ana, dedim. Osman Ağa’yı bilir misin, dedi. Bilirim elbet, dedim. İnsan köyünün ağasını bilmez mi? Kuşağından bir çıkını çıkarttı. Aha bu lapatan’ı elime tutuşturup, Osman Ağa’ya söyle Senem ananın selamı var, yüreği yüreğinle birdir. Kimseye yar olmamıştır. Bir yayla kızı gibi sevmiş, bir yayla kızı gibi sadık kalmıştır, Lapatanı açıp içindeki bir tutam saçı gören Osmanın yüreğinde yetmiş yıl evvelin koru yeniden alevlenip köz olup yanar ve oracıkta söylemeye başlar:
Bir haber geldi de Telli Senem’den
Deli gönül şad olmaya başladı
Akmaz iken kör pınarın ayağı
Suyu geldi çağlamaya başladı
*
Senemin giydiği frengi sarı
Ölmeden yüzünü göreydim bari
Yıkık değirmenin bozuk çarkevi
Suyu geldi düzelmeye başladı
*
Hele bakın şu feleğin işine,
Ağu kattı benim pişmiş aşıma,
Senem değmiş seksen doksan yaşına,
Benimki de yüz olmaya başladı.
*
Görünüyor Binboğanın dağları,
Gıcı, boran aşılmıyor belleri,
Yazıcıoğlu şereflinin beyleri,
Koca tanır şad olmaya başladı
*
Osman Ağa ile Senem buluştu mu bilinmez ama, Maraş’ta, Afşinde, Elbistanda, Tanır’da, Sivasta, Toros’larda, Avşar illerinde ne zaman bir düğün kurulsa; telli senem türküleri söylenir. Yankıları Torosların, Binboğaların, Nurhak, Berit dağlarının ötesine yayılır gider. Nerde bir gece toplantısı olsa, yaşlılar gençlere telli Senem ile Yazıcıoğlu Osman’ın sevdalarını anlatırlar hep.
İnanılır ki; o gün bu gündür Binboğalarda, Hurman vadisinde o zamana kadar gökyüzünün maviliklerine doğru bakan laleler boyunlarını bükmüş ve hüzünle hep yere bakmışlardır….
NOT: bölgeye 2021 yılındaki ziyaretimde Yazıcıoğlu Osmanın torunları ile tanışma ve hikayeyi onlardan da dinleme şansım oldu.. söylediklerine göre dedeleri Osman 1892 yıllarında vefat etmiş..