MAHZUNİ ŞERİF’İ ANLAMAK

 – ABDULHAKİM EREN

*

Beni en çok yoran, üzen konuların başında birini, bir şeyi “anlamamak” gelir. Anlamamanın ardından “keşkeler” gelir.

Enemiz ve tarafgirliğimiz çok zaman doğruyu anlamamıza engel olur. Keşke böyle düşünmeseydim. Keşke benliğimi öne çıkarmasaydım. Keşke araştırsaydım dememek için doğruyu doğru anlamak gerekir.

“Kendi Penceremden BEŞ ÜNLÜ OZAN” kitabımı hazırlama aşamasında, yazılan eserleri incelerken, yorumları değerlendirirken ölçüm; doğruyu anlamak, kaynaklara dayanmayan afakî bilgileri, taraflı düşünceleri bir yana koyup Mahzuni ve diğer dört ozanımızın sanatını, memleket ve insan sevgisini, değerlerimizi, kültürümüzü öne çıkaran eserlerini doğru anlamaktı.

Bu ozanlar arasında en çok sağa sola savrulan, ileri geri sıkıntı çeken Mahzuni Şerif’tir.

Bir yanlışımız da ozanın sanatı yerine şahsını konuşmak. Bizi ilgilendiren sanatı olmalı. Kısmen de biyografisini bilmemiz gerekir. Özeli kesinlikle sanatının önüne geçmemeli. Biri şairin, yazarın sanatını, eserini değil de özelini konuşuyorsa kanaatim şu olur: Bu kişi ya sanattan, eserden anlamıyor ya da art niyet taşıyor veya magazin derdinde. Bu kalıptan doğruyu anlamak çıkmaz.

Kimileri Mahzuni’nin iki beytini bile yorumlayamadan hakkında aklına geleni söyler. Ön yargısı “doğruyu anlamasına” mani olanlar da olur. Algı da anlamasına, daha doğrusu “doğru anlamasına” mani olur.

Bir konuyu değerlendirirken şartlara, ortamına, zamanına göre değerlendirmek gerekir. Dün dünde kalabilir.

Âşık Mahzuni’yi doğru anlamak için objektif bir gözle değerlendirmek istedim.

Mahzuni son dönemin en ünlü ve önemli ozanıdır. Binlerce eserinden 453 adet 45’lik plak,12 uzunçalar, 70 albüm, 10 kitap bırakmıştır. Bu kadar eserde ne tekrar var ne başkasına benzeme var.

Hepsi özgün eser. Halk edebiyatının sanat değerlerini görürüz. Konuları; gurbet, yokluk, adam kayırma, sıla özlemi, doğa vb. Tür olarak da taşlama, koçaklama, ağıt, aşk, lirik vb.

Mahzuni halkın dertlerini kendine dert eder, adeta bir şikâyetname olur:

*

Milletin sırtından doyan doyana,

Bunu gören yürek nasıl dayana?

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,

Bilmem söylesem mi söylemesem mi?

*

Köşe dönücülere, haksız kazanca bakın nasıl karşı çıkar:

*

Mısır satıyordun iki yıl evvel,

Gardaş defineyi nereden buldun,

Baktım defterine vergi ne gezer,

Gardaş defineyi nerede buldun.

*

O dönemdeki sağlık problemlerini, yokluğun getirdiği sıkıntıları kendi eseri “Amman doktor bak bebeğe!” eseriyle dillendirir.

*

Berçenek’ten yaya geldim,

Amman doktor bak bebeğe.

Beşiğini elden aldım,

Amman doktor bak bebeğe.

*

Bunun yanında Mahzuni Şerif, şair dostu Abdurrahim Karakoç’a ait olan şu dizelerin de içinde bulunduğu “Doktor Beğ” şiirini de türkü yaparak adam kayırmayı eleştirir ve fakirin durumunu gözler önüne serer.

*

Memur gelir karşılarsın köşeden,

Zengin gelir kırılırsın neşeden,

Öte kaçma bizim garip Eşe’den,

Bakıp boynundaki kire doktor beğ.”

*

Eğitimi, sanatı, düşünceyi, gelişmeyi önemser; bunların iyi yanlarını bir an önce halkında görmek ister:

*

Ah ne olur bizim köyde,

Herkesi okur göreydim.

Altmışı bulmuş babamda,

Bir günlük fikir göreydim.

Göreydim de ben öleydim.

*

Dindiren yok mu acımı,

Süren yok mu ilacımı?

Köyde on yaşlı bacımı,

Kilimler dokur göreydim.

Göreydim de ben öleydim.

*

Ailesinden, köyünden başlayarak herkeste bunları görmek istiyor. Bu nasıl yüce bir duygu, nasıl bir memleketini, insanını yüceltmek isteği.                                                              Mahzunî’nin vatanseverliği had safhadadır. Emperyal güçlere karşı çıkar, tırnakları sökülse de hapislere atılsa da doğrusunu savunur:

*

Türk Milleti Türk Milleti!

Nerden gelmiş elin iti?

Bu gidişin sonu kötü,

Amerika katil katil!

*

Bunu 1970’lerde söylemiş. Dünyadaki devletlere ve bize yaptıklarından iyi anladık sanırım ABD’yi.

Mahzuni de sıla özlemi had safhadadır. Köyünü, kazasını unutmaz. Türkülerinde buram buram memleket sevdası kokar.

*

Vay göresim geldi Berçenek seni!

Dumanlı dumanlı oy bizim eller.

Nasıl unuturum körpe yavrumu?

Dumanlı dumanlı oy bizim eller.

Oturup ağlasam delidir derler.

*

Devam eder herkesi Afşin’e çağırır;

*

Yolcu yolun düşer ise

Gel bizim Afşin eline.

Çamur yola basa basa,

Gel bizim Afşin eline.

*

Gel gel yolcu gel, Eshab-ı Kehf’e.

Eshab-ı Kehflerde sürülmez sefa.

Gel gel yolcu gel, Afşin eline

Afşin ellerinde sürelim sefa.

*

Yedilerle Koyuntaşı,

Oradadır Kırklar başı,

Peygamberin can yoldaşı,

Gel bizim Afşin eline.

*

Dost Mahzuni Afşinlidir,

Ey yolcu gerçeği budur,

Berçenek bir unsurudur,

Gel bizim Afşin eline.

*

Elini, köyünü “oturup ağlayacak kadar seven” bir yüreği ve sevdası vardı Mahzuni’nin.

Mahzuni kardeş kavgasını içine bir türlü sindiremez:

Boşa dövüşmeyin bizim yiğitler,

Sizi vuranlar vurulmuyor ki…

Kim bilir nerede hangi koltukta?

Kömürde tarlada yorulmuyor ki…

*

Yeni adı çıkmış sağ ile solun,

Tarihte borcu yok kullara kulun,

İki yanı birdir yattığın çulun,

Bilirsin ölenler dirilmiyor ki.

*

Sağdaki soldaki gençleri “bizim yiğitler” diye sahipleniyor. Kulların kullara borcunun olmamasını nasıl bir ifade zenginliği ile anlatıyor. Mahzuni’yi anlamak bunlardan geçiyor işte.

En yakını olsa da aynı düşünceyi paylaşsa da kendini işe alsa da haksızlığa, beleşçiliğe karşı çıkar.

Bunun en güzel örneğini Murat Karayalçın’a danışman olmasında gösterir. Murat Karayalçın’ın sanat danışmanı olur ama Karayalçın Mahzuni’ye hiçbir şey danışmaz. Mahzuni, Karayalçın ile görüşmek için onun yanına gider. “Ben başkana danışacağım der.” ama bir türlü onunla görüşemez. Sonunda “danışılmayan danışmanlıktan” istifa eder. Bir de türkü söyler, ayrılır.

*

Sözler verdi gardaş gardaş konuştu,

Berhan’ ınan Talip’ inen buluştu,

Ne yüzümü gördü ne de tanıştı,

Ben Karayalçın’a danışman oldum.

*

İhtiyacı olduğu halde o maaşı elinin tersiyle iter. O danışmanlık konusu bu günde devam ediyor bence.

Mahzuni fikren farklı olsa da dertleri ve konuları bu milletin ozanlarıyla birlikte çalar söyler. Halkımıza birlik, beraberlik mesajı verir. TV kanallarında Abdurrahim Karakoç ile birlikte Murat Çobanoğlu’nun programına çıkar, atışma ve söyleşi yaparlar.

Büyük halk şairi Abdurrahim Karakoç’a;

*

Az değildir Karakoç’tan aldığım,

Boşa mıydı Mahzunilik bulduğum,

Sen ben söylemezse kurban olduğum,

Bizdeki ozanlık bozuk değil mi?

*

Ne diyor Mahzuni Karakoç’a “Milletin derdini, sıkıntılarını ozanlar söylemeli, yoksa ozanlığımız olmaz.” diyor. Kime diyor? Fikren birbirlerine uymadığını düşündüğümüz Karakoç’a diyor. İşte “Mahzuni’yi anlamak” dememin sebebi bu.

Mahzuni tartışmaya ve acabalara gerek kalmadan bakın kendini nasıl tanımlıyor;

*

Beni merak edip şüphe duyanlar,

Kendini bilmezlerin telaşıyım ben.

Aslım Horasan’dan toprağım Afşin,

Elbistan düzünün bir taşıyım ben.

*

Bir gün âşıkların kara gününde,

Ah çekip dolaştım sevda çölünde.

Kur’an da okudum mürşit önünde,

Saz çalıp söyleyen Bektaşi’yim ben.

*

Mahzuni kendini merak edenlere, kulaktan dolma yakıştırma yapanlara, bilmeden bilenlere böyle cevap verir. Beni anlayın diye…

Son döneminde katıldığı bir TV programında; “Türkülerim zaman zaman bazı siyasi çevrelerce iyi karşılanmaz. Ben onun faturasını ödedim. Sol cenahta büyüdüm ama sağcının da solcunun da Mahzunisi oldum. Ben ne mutlu insanım diyorum.” der.

Mahzuni Şerif ölmeden kendini anlamayan ve üzenlerin pişmanlığını görür. Bunu şu şiiriyle anlatır;

*

Ne dedimse halka hiç yaramadı,

Ben gittikten sonra ararlar beni.

Boşa cahillerin gözü karardı,

Kuru çene ile yorarlar beni.

*

Mahzuni Şerif’im gayrı gam yemem,

Ondan ötesini kimseye demem.

Ufak vücuduma kefen istemem,

Varsa insanlıkla sararlar beni.

*

Eserleri ile kendini, dünyasını, görüşlerini, hayallerini anlatmış Mahzuni.

Bize düşen görev onu insanlıkla sarmak ve anlamak olmalıdır.

KSÜ Afşin MYO, kampüsüne Mahzuni Şerif adını verdi. Afşin’den köyü Berçenek’ e giden caddeye, Kahramanmaraş Onikişubat ilçesindeki bir parka adı verildi. Yine Merkezdeki bir oklumuz da Mahzuni Şerif ismini aldı. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Edebiyat Müzesinde Mahzuni Şerif bölümü ayrıldı.

Amasya iline girerken Ferhat ile Şirin Âşıklar Müzesinde Mahzuni Şerif’e bir köşe ayrıldığını gördüm ve çok duygulandım.

Alkış Dergisi, Mahzuni Şerif özel sayısı çıkardı. KSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi, “Mahzuni Şerif Günü” düzenledi. Hakkında yazılan “Kendi Penceremden BEŞ ÜNLÜ OZAN” adlı kitabım da bir vefa borcu olarak kaleme alındı. Yine ölüm yıldönümünde Yarpuz dergisinin de Mahzuni Şerif sayısı çıkarması,  “insanlıkla sarmanın” bir kısmı bence. Bunlar yeterli mi, elbette değil.

İller, ilçeler, ülkeler sanatçılarıyla, sanat eserleriyle tanınır ve bilinir.  Âşık Veysel olmasa Sivrialan’ı kim bilir? Mevlanasız bir Konya olur mu? Mimar Sinansız Türkiye düşünülebilir mi?

Sanatçısını yücelten, tanıtan, anlatan, eserlerine sahip çıkanlar, hattı zatında kendilerini yüceltirler.

Yaşadığı çağını aşan, yerelden ulusala, ulusaldan dünyanın ozanları arasında ismi anılan Mahzuni Şerif’in 1940 yılında Berçenek’ten başladığı hayat yolculuğu, Almanya’nın Köln şehrinde 17 Mayıs 2002 de sonlandı. Rahmetle ve minnetle anıyorum. Mekânı cennet olsun.

Mahzuni Şerif Cırık eserleriyle Mahzuni’ dir. Eserleriyle aramızda yaşamaya devam edecektir.

Mahzuni; iline, ilçesine, köyüne, insanlığa değer katan değerimizdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook
Twitter
YouTube
Instagram