* Yıl iki bin yirmi üç şubatın altısında, Saat sıfır dört on beş çöküyor Maraş eli. Dillere düğüm çaldı yeri dinlen susun da Damar
ŞİİR
KALANLAR VE BEN
Rabb’im dosdoğru olsun benim ruh sütunum kalbi zilzal olanın kanı acıyla fokurdayanın kenti bir güz senfonisidir biraz kontrast yanak üzgüsüne biraz
MESKUN YALNIZLIKLARA
toprak salladı beni dağlar üstüme geldi düştü zavallı gölgem keskin yalnızlıklara hayat memat savruluş hep küme küme geldi bir bir eğildi başlar suskun yalnızlıklara
ARAF MAGAZİNİ
susmaya gittim günün birinde tuttum toprağı fark yarattım ellerimle nasıl da muhteşem bir şey dilde çıkan nasır yüzüme bir seğirme gelir ne gelirse insanın
KERİMSİN MEVLA’M
* Kimi kimden sorsak bilemez olduk, Rahman olan Mevla’m kulların zorda! Yaşlıdan bebekten bir haber kaldık, Rahim olan Rabb’im Afşin hâk oldu; Kerim sensin
DAĞLAR VE RUH YÜCELİĞİ
Modern dünya insanlara iki seçenek sunuyor: Ya ruhunuzu soyun ya da bedeninizi diyor. Ruhu olmayanlar denizlere koşuyorlar. Bir ganimet bulmak istercesine. Buldukları ruhsuzluk ganimeti.
KAYNARCA/ SIZI
Sana şiir yazmıştım o gün güleçti yüzün Saçların dalgalıydı, tavrında binbir eda Şimdi nedir göğsüne sarmalanan bu hüzün Şu boğulmuş sesinde titreyen aksiseda *
BEĞENMEDİN BİZİ RABB’İM
ansızın yakalandık bir gece vakti şaşkınca uyandık depremlerle sarsıldık son demiydi sanki ömrün hayatın korktuk titredik “eşhedü” ye sarıldık oysa mü’minlerdik, ne kadar emindik!
BİLEMEZDİ
Kırağı bilemezdi Sığındığı merhametli avuçların ölümü olduğunu İzlediği dağların eteklerine varamadan Soluğunu duyamadan Çanağına doyamadan toprağın Bir hiç olduğunu Bilemezdi -toplanan- beyaz örtünün yere
SESSİZ OLUN LÜTFEN
Solmadı kurudu gülüm be anne! Canımdan can gitti eriyorum ben. Ölüm de güzeldi ölüm de anne! Bir canı bin defa veriyorum ben. * Eh