ellerin ellerime el yazamadı kalem diyemedi dil eridi mum tükendi kandil önce ateş sonra kor şimdi kül hoşça kal ve beni affet yapabilirsen yangın
ŞİİR
SİYAH BEYAZ VE GRİ
– şimdi veda etmenin vakti geldi sanırım, hanginizi üzdüysem ondan özür dilerim. çayda çıra oynayan çocuklara emanet, akşam vakti hüznüyle yazılmış şiirlerim. – beni
AHRA AH!
yarım kalmış duâ’nın bir tugan’ın hakas’ın tuva’nın altaylar’ın o münbit doğa’nın resmidir, resmidir ötüken’inyesi’nin. âdem’in, nuh’un; kutlu yâfes hikayesinin. naxşa’sı yarım kalmış uygur’un, soylu
DİKEN
kanatırken dikenin ağzımı gülümseyen gözlerinse alaycı biliyorum ömür boyu sürmez baharım şüphesiz tadacağım hazanı susmuyor telefonlar çalıyor art arda gerisin geriye akıyor kum taneleri
SONBAHARIN SON YAPRAKLARI
Okulla ev arasındaki yolu sürekli yürüyorum. Mevsim fark etmiyor. “Yürümek, yenilenmektir.” dediği gibi şairin; kendimi, zihnimi, bedenimi yenilenmiş hissediyorum attığım her adımda. Mevsimin sesini
BİR AŞK CEMRESİ
Mevsim bahara erdi, renk yeşile dönüştü; Yüreklere semâdan bir aşk cemresi düştü. Ilık bir rüzgâr esip tutuşturdu kalpleri, Kızgın çöl sıcağıdır sevdâ Âdem’den beri.
DOĞRU YAS
1. vakit tevekküllüdür şuurla yı-kanmış yüreğe akşam düşerse ve yak tahtını: tut iç makamını ve vakte ayarla aşkı: uzasın gün ve tut sabahı: akşama
SIĞINMACI ARZUHAL
geceye usulca sokulan karanlık gibi düğümlüyorsun göğüs kafesimde alnının kıvrımlarını açık unutulmuş bir pencerede salınan tül, çıplak tepelerin omzuna atılmış şal perçemin rüzgarı kucaklayıp
NELER OLUR
* Aç kardeşin bir ah çekse ırakta Sofranda bal olsa zehir oluyor. Fani el sallarken bu son durakta Nefsime sorunca tehir oluyor. * Hiç
ÇAĞ SIZISI
nedir bu sözlerimde kanayan ızdırap harflerin suretine bürünmüş ince sızı çıkmalıyım gün doğmadan bu puslu şehirden çağ yangını yürek evimi sarmadan şimşek hızıyla birden