Kaynak: https://www.sadeimge.com/
Avcı
Avcı da vurulmuştur
Av vurulduğunda
Cumali Ünaldı Hasannebioğlu, gerçekten de Türk Edebiyatı’nda bir kelime avcısı, derinlik ve anlam taşıyıcısı ve samimiyet şairidir.
Her bir şiirinin derinliğine indikçe, güzelliğe götüren güçlü bir şiir anaforuna yakalanıyorsunuz.
O varoluş sancısıyla sizi taşıyan şiir anaforu, içinizdeki fazlalıkları yontuyor ve öylece varıyorsunuz menzilinize.
Bu anlamda “Avcı” şiirini okurken şunlar geldi aklıma. (Belki de başka bir sefer okuduğunda farklı şeyler yazılabilir, bu da şiirin gücünü gösterir zaten.)
Kendi içimizde biriktirdiğimiz av, edindiğimiz her şey, bizi kalbimizden vurmuştur. Bu durumda ne av ne de avcı kalmıştır. Fikirsizliğin derin heyelanı çekmiştir bizi içine.
Kendi kuyumuzu kazmanın mahiriyiz biz. Öyle ki her eşya oburluğumuzla semirttikçe, ruhumuzda devasa bir boşluk oluşuyor, kendimizi avcı olarak lanse ederek aslında av olmanın o korkunç yüzüyle de karşılaşıyoruz; biz avcıyız ve fakat av olmanın kofluğuyla da övünüyor, “sığ yaşamak” hafakanlarıyla, yaşamak namlularını kendimize de doğrultup yok ediyoruz duruşlarımızı.
Kimdir avcı, varoluşunu kurusıkı hayallerle dolduran hedefsiz bir birey mi?
Kimdir av, bireyin amaçsızca hedef aradığı kendisi midir yoksa?
Bir yaprak dönerek düşerken yere
Ağaç da devrilir kökü, gövdesiyle
Ki bu kofluğu sahiplenen kişi, kendi bilinç ağacının kurdudur da. Bir yaprağın – insanın görevini tamamlayıp bir emirle yeryüzüne inmesi, onu bir Mevlevi kılar.
Ki insan beslenemediği ve kendi öz suyu olan imanın köklerine inmediyse; ne kök kalır, ne de gövde.
İnsan, asıl köküne indikçe diriltir yeryüzünün ötesini.
Âh, göğsüm, kalbim, ben’im, nazarım
Seni bu mazmunlar arasında yitire yitire
Ben, göğsümdeki eti sıyırdım, açık ve net olarak görebilirsiniz kalbimin pırıltısını… İyiliğim, samimiyetim, O’na bağlılığımla çarpıntı içinde olduğunu da.
Sığ zamanın içinde arayıp da eşyalarını, beni kaybetme; çünkü ben yittiğimde kaybedersin asıl olanı.
Ama ey insan, beni anlamamak için kaybedişlerini umursa ve beni kavra, iyiliğimle aldatma. Halis olan niyetimi kavra da düşler nehrinin kıyısında buluşalım yitmeden önce.
Bir güzel söz söylemeli, göksel dağ doruklarında
Bir güzel yaşamak, bir güzel ölmek üstüne
Benim iyiliğimi doğrula ki, kelimeleri yontup fısıldadığım anlamı kavra. Her güzel söz bir dağ doruğuna çıkarır ve anlamlar katar varoluş serüvenine. Ben emrolunduğum gibi yaşamanın ödevinde oldukça, ölüm de güzellik katar ötelere.
Ben insanım, güzel ölmek için yaşatılan.
O halde bir güle dokunmadan son güneş, dikenlerini çıkaralım dilimizin ve dil ehlinin o bitimsiz bahçesinde güzel ölümler biriktirelim.
Hep tekil baktığımda içimin aynalarına
Âsi bir rüzgâr aradım dünya dolaylarında
Aynaya birlikte bakmakla sır’lanır ayna. “Ben” ile bakılan ayna yansıtmaz güzelliği. İçimizde buğulanan aynaları şiirden sezgilerle silmek güzel bakmayı da öğretir aslında. Olumsuzluğa asi olmak da aynaya bir sır’dır. Sır’rı asileştirmek de mümine bir görevdir bazen.
Evet, ben asi bir rüzgar arıyorum dünya bumerangında.
Mazlumlara kuytu olacak mümin bir rüzgar benim kahramanım olacaktır.
Buldum da. İkiye böldüğümde kendimi
Bir yarımı arayıp, bir yarımda buldum da
Bu dünya bumerangı içindeki Aşkı, bir Âdem gibi saklıyorum yüreğimde: ben aşkı paylaşmak için çıktığım yolda, kaç parçaya bölünsem de Havva’nın gelip benim yarımımı tamamlaması için şiirden izleri bırakıyorum dünyaya.
Ben her yarımı kaybetsem de mutlaka yarım kalan dünyamı Havva’nın aşkı ile tamamlarım.
Çün avcı vurulduğunda
Avdır vurulan aynı anda
Can bu arada
Söz bu arada
Ben bu arada
Ben, yeryüzünün halifesiyim, tanığıyım her şeyin, şahidiyim; ruhumdan kanatlanan söz, dilime dokunduğunda da sözümün sesiyim.
Araf’ta değilim.
Ben, dünya atlasında, Maveraya mümin yürüyüşler yenileyen Âdem’im, Havva’yım.
Bu derin şiirle bizi uzun bir yola çıkartıp tanıştırdığınız için çok teşekkür ederim.
Şiirden yürüyüşleriniz daim olsun.
*
Yasin Mortaş