4.ANADOLU ŞİİR AKŞAMLARINDAN YÂDIMA DÜŞEN SEYAHAT NOTLARI

Anadolu’da gerçekleştirilen şiir şölenleri şairleri onurlandırmasının yanında şiir adına güzelliklerin yaşanmasına da imkân tanıması açısından umut vericidir. Sivil kuruluşların ve resmi kurumların bu şölenleri bir şekilde toplumun günlük hayatına yerleştirmesi gerekir. Dilin yaşaması da gelişip kendisini daha iyi bir biçimde ifade edebilmesi de buna bağlıdır. Bu bakımdan bu şölenler şiir adına her zaman önemsenmeli ve milletimizin şölenlere katılımı sağlanmalıdır.

Zaman zaman katıldığım bu şölenler benim için ufuk açıcı olmasının yanı sıra isimlerini duyduğum birçok şairle tanışma imkânı sağlaması açısından da önemlidir.

Cihannûma Derneği tarafından Şanlıurfa’da düzenlenen 4. Anadolu Şiir Akşamları, Türkiye’nin farklı şehirlerinden 32 şairi bir araya getirerek şiirin güzelliğini bir kez daha yaşattı bizlere. Bu şölenin evvelinden itibaren yaşadıklarımı, hiç değilse bu güzelliklerin yaşandığını sizler de bilesiniz diye paylaşmayı arzu ediyorum.

Kahramanmaraş / Afşin’den Mehmet Osmanoğlu, İlker Gülbahar ve Kazım Gök’ün davet edildiği 4. Anadolu Şiir Akşamları’na Elbistan ’tan da ben davet edilmiştim.

Programın okulların ara – şubat – tatiline denk getirilmesi katılım oranının yüksek olmasını sağlayan önemli bir etken oldu, çoğu kez katılım bu kadar yüksek olmayabiliyor. Katılımcı sayısının çok olması şölenin renkli geçeceği anlamına geliyor bir anlamda da…

Şiir şöleni için belirlenen tarih 25-26 Ocak’tı. Bense şubat tatilinde torunlarımla beraber olmak için Antep’e gitmiştim.

Şölene Afşin’den katılacak olan arkadaşlar sabah 08.30’da yola çıktılar, saat 11.00 civarı beni almak için Adliye Lojmanları’nın nizamiyesine geldiler. Mehmet Osmanoğlu şairliğinin yanında İstinaf’ta Hâkim ve görev yeri de Gaziantep olunca beni almalarında zorluk yaşamadılar.

“İnsan dediğin kuş misali” derler ya… O hesap.

Antep’ten 11.05’te Urfa istikametine doğru yola koyulduk. Söz, sohbet tatlıydı. Şahin görünümlü, kanarya yürekli Kazım Gök hocam sohbetin bir yerinde Rafet Elçi’nin “Şair” isimli romanından bahsetti. Kitaptan alıntılayarak anlattığı kısımlar hepimizin ilgisini çekti.

“Rafet Elçi’nin bir gazeteye verdiği röportajdan ilgili bölümü alıntılıyorum;

Soru: Kahramanlarınız şair ve şiir okuyorlar. Bu şiirler üstelik Arap şiiri formunda yazılmış. Kitaptaki şiirler tercüme mi?

Rafet Elçi: Şiirleri ben yazdım. Daha önce de şiir yazıyordum. Romanda iki şairden bahsederken şiirlerinin olması gerektiğini düşündüm. Onlara sadece büyük şair demek yeterli olmazdı. Böyle olduğunda romanın tadı da olmazdı. Kaside formatını kullandım, evet, fakat hepsini kendim yazdım.” diyordu.

Arabada 5 kişiden 4 ü şairdi. Arabada yapılan sohbetin şiire dönmemesi gayrikabildi. Üstüne üstlük şiir kestirilip atılacak kadar kısa bir mevzu da değildi. Dolayısıyla söz uzadıkça uzadı. Konuştuk, konuştuk… İlker Gülbahar hocam emekli edebiyat öğretmenidir, adıma imzaladığı ama bir türlü takdim etme fırsatı bulamadığı ‘Yaşayan Ölüler Tutanağı’ ve ‘Fesleğen Ağıdı’ isimli iki şiir kitabını, daha arabadayken mahcup bir ifadeyle bana uzattı. Ben kitapları teşekkür ederek alırken kendisi de çantasından beş adet elma çıkartarak arkadaşlara ikram etti. Ben elmayı alırken “Yaşayan Ölüler Tutanağı’nı tekrar İlker hocama uzatarak bizim için kitaptan bir şiir okumasını rica ettim. Kelimeleri incitmekten korkarcasına okurken sesine yüklediği samimiyet şiirin önüne geçiyor, dinleyenleri engin düşüncelere sevk ediyordu. Bize şiir kitabından seçerek okuduğu anlam yüklü şiirse hissiyatımıza adeta tercüman oluyordu.

“SİZİN DAĞLARINIZ

sizin dağlarınızı sevemedim bayım

ihtiras dikenli çalılıklarınız var

şehvetle filizlenen ayrıkotlarınız

ağaçlarınızın yapraklarında kara dumanlar

kardeş diyorsunuz oysa tüm çiçekler

ayrımcılıkla dolup taşar

boz bulanık vadilerde ırmaklarınız

zifiri karanlık mağaralarınız

sizin dağlarınızı sevemedim bayım

sözüm ona mavidir gökyüzünüz

patikalarınız sonsuz güneşe ulaşır

solusak geniz yakar petrol kokusu havanız

sizin dağlarınızı sevemedim bayım

yamaçlarında kin ve nefretle

sulanır gül fidanlarınız

bağnazlık rüzgârı eser zirvelerinizde

bulutlarınız bile unutmuştur

anutluğundan kar gibi beyazlığı

çamur yağmurudur tebessümünüz

zorlu geçitleriniz iltimasla çevrili

zift gibi taşınız ve toprağınız

ufkunuz naylon

çifte standart kaya dipleriniz

sizin dağlarınızı sevemedim bayım.”

Kelamı “laf” olmaktan çıkarıp güzel söze dönüştüren, duygu ve düşünceleri farklı bir idrak ve ifade gücüyle buluşturan, kelimelere hayal ülkesinin esrarengiz ufuklarını açarak onlardan yeni anlam ve kavramlar geliştiren büyülü dilin şairi İlker Hocam’a teşekkür ettik. Gönlümüze dokunan bu şirin arkasından elimizde beklettiğimiz elmaları yerken şiir hakkında yorumlar da yaptık. Dört şairin arasında yolculuk eden Mehmet Osmanoğlu’nun oğlu Furkan, Malatya İnönü Üniversitesi İngilizce bölümü öğrencisiydi. Biz birbirimizle konuşurken Furkan telefonuyla meşgul oluyordu. Bir an sıkılmış olabileceğini düşünerek onunla ilgilenmeye çalıştım. Kelimeleri tasarruflu kullandığını görünce bu muhabbetten sıkılabileceği düşüncesiyle sözü fazla uzatmadım. Seyahat süresince gördüm ki Furkan, Yunus ruhlu, iç derinliği fazla, kimin ne yaptığından çok kendinin ne yapması gerektiğiyle ilgilenen pırıl pırıl bir gençti.

Furkan’ın bu sükût halinde elma yiyişini tefekküre yorduk. İlker Hocam’ın yanında getirdiği kömbeleri biz yerken Furkan kardeşimiz hâlâ elmaya baka baka yiyordu.

Bizim kuşakla Furkan arasında inanılmaz bir renk farkı olduğu gözlerden kaçmıyordu.

Furkan’ın yetiştirilme biçiminden daha da ötesi, algılanan dünyanın dönüşümündeki akıl almaz hızlı gelişimin kuşak farkının açılmasındaki etkinin resmiydi.

Bugünün çocuklarından faklı yetişen bizlerin çocukluk dönemimizin nasıl geçtiğine bir göz atmakta fayda var.

Bu yazıyı okuyan birçok okuyucunun yazıyı nostaljik olarak niteleyeceğinden eminim. Bizim yaşlarda olup geçmişinde köy yaşamının bulunduğu insanlar bunun ne kadar katı bir gerçeklik olduğunu şüphesiz ki bileceklerdir. Ne dersiniz? Hep birlikte bizim dönemimize bir göz atalım mı?

Bizim çocukluğumuz; kağnılara yüklenen buğdayların su değirmenlerinde un-bulgur olarak öğütülmek için götürüldüğü güz günlerinde nöbet beklenildiği zamanlarda geçti. Bu nöbetler aileler için çok önemliydi çünkü kışlık zahirelerini hazırlamanın en önemli parçalarından biri de bu değirmen işiydi. O günler her çocuğun kendi oyuncağını kendisinin yaptığı, Samsun sigarasının içinden odun çıktığı, şehirlerarası telefonla konuşmak için santrale kayıt verip altı saat beklenildiği yıllardı. Umut vardı, hasret vardı, mektuplar vardı… Sirklerde ayı oynatılıp ipte cambazların gösteri yaptığı, zenginlerin Murat 124’e bindiği, Anadol’un  kaportasının inekler tarafından yenildiğine inanıldığı günlerdi. Ekmek arasına çaman – salça – sürüldüğü, mutfak zeminin muşamba kaplandığı, kap-kaçağın kalaylatıldığı, arap sabunu kokulu zamanlardı. Yokluk vardı, kıtlık vardı, yoksulluk diz boyuydu. Muavinli dolmuşçuların Ferdici veya Orhancı diye birbirini solladığı arabeskli günlerdi. Barış Manço’nun lambaya püf dediği, Texas-Tommix okuduğumuz, başka eğlence olmadığı için radyoda Arkası Yarınlara kulak kesildiğimiz, şehirlerarası otobüslerde sigara içildiği, damalı taksi dönemlerinde yaşadık. Yamuğunu gördüğümüz arkadaşlara “Ne haber Ceyar?” diye seslendiğimiz, saat kurup gecenin bir yarısında uykulu gözlerle Muhammed Ali’nin maçını seyrederken onunla birlikte kelebek gibi uçup arı gibi soktuğumuz, İstanbul’da basılan gazetelerin okuyucuya bir gün sonra ulaştığı, sadece TRT’nin olduğu, bizim insanımız akıl edemez düşüncesinden olsa gerek “Televizyonunuzu kapatmayı unutmayın!” diye uyarı yazısının konulduğu o günler, bu günün gençleri için ne ifade eder bilmiyorum… Arçelik marka merdaneli çamaşır makinesinde çamaşırların sıkıldığını, 120 haneli bir köyde toplu taşıma için tek bir minibüsün olduğu, köylünün tarlasını sürmesi için iki veya bilemedin üç traktörü geçmediği günlere denk gelir bizim kuşağın çocukluk dönemi. Sözün daha doğrusu ömrü, kağnı ile insansız uçağın birlikte harmanlandığı kuşağız.

Ya şimdi öyle mi! Gerisini sizin tahayyülünüze bırakayım en iyisi.

 Birecik levhasını geçerken Mehmet Osmanoğlu “Abi, ben de sana kitap getirdim. Arkada çantada. Uzanarak alabilirseniz size takdim edebilirim.” dedi. O sırada kendisi arabayı kullanıyordu. “Almaz mıyım hiç, canıma minnet, yeter ki kitap olsun.” dedim.

Çantadan çıkarttığım kitabı Mehmet Bey’e uzattım, tekrar bana dönüş yapan kitap Klaros yayınlarından çıkan “Medcezir Yankıları” isimli eseriydi ve daha önceden adıma imzalanmıştı. Teşekkür ederek Kazım Gök Hocam’a uzatarak kitabın içinden bir şiir okumasını rica ettim. O da, memnuniyetle diyerek aşağıya 3 kıtasını aldığım, 8 kıtalık şiiri okudu.

ESKİ DOST DÜŞLERİ

Ân olur bütün şehir sanki üstüne gelir

Gün gibi yalnızlığı hissedersin kalbinde

Asi bir rüzgâr eser, boşluğa savrulursun

Güneşin değmediği nisyan tepelerinde

Taze çay buğusunda anılara dalarsın

Sislenir kirpiklerin inceden bir nağmeyle

Ufuklara yatırıp nemli bakışlarını

Boğuşursun ruhunu kuşatan hengâmeyle

….

Yüreğin taşıyamaz artık hicranlarını

Yılgın özlemlerini bir türküye salarsın

Koyverip bir meltemin ipeksi kollarına

Eski dost düşleriyle kendini oyalarsın…

Bizim yaşlardaki insanların heybesinde biriktirdiği hatıralar, bu şiirle özetlenmişti sanki. “Asumanın fanusuna sığmayan” ve tanımı sonsuz olan şiirdeki mana zenginliğini tam manasıyla şerh etmeye çalışmak “gökyüzüne merdiven kurmaya benzer.” İç âlemdeki çağlayanların feryadının ve hissiyatın söz olarak billurlaştığı gönül nağmelerinin duygu gergefine kelimelerle resmedildiği şiirin şerhini siz kıymetli okuyucularımın tahayyülüne havale ediyorum.

Yolcuyu yormayan bu güzide arkadaşların şiire dair sözleri eşliğinde kendimizi Halil-ür Rahman Camii’nin önünde balıkları seyrederken bulduk. Saatler öğle namazına on dakika kaldığını gösteriyordu.

Halil-ür Rahman Camii’nde öğlen namazını eda ederek Balıklı Göl’ün serin sularını okşayarak etrafa dağılan serinlikten nasiplendik.

Arabaya binerek Urfa’nın Su Meydanı’nda, Sıfır Sıkıntı İletişim isimli telefon dükkânındaki arkadaşa adres sorarak tarifini alan Kazım Gök, arabaya geldiğinde tebessüm ediyordu. Sebebini sorduğumda: ‘Abi, adres sorduğumuz dükkânın ismi dikkatinizi çekmedi mi? “Sıfır Sıkıntı İletişim” deyince bizim yüzümüzde de tebessüm oluştu.

Program boyunca kalacağımız Orman Bölge Müdürlüğü misafirhanesine vardığımızda başka şehirden gelen gönül dostlarıyla selamlaşıp hatırlaştık.

Az sonra gelen toplu taşıma araçlarına binerek ortak programa dâhil olmak üzere hareket ettik.

Şanlıurfa’da Halilü’r-Rahman Gölü’nde bir araya gelen şairler burada Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı yeri ve diğer tarihî mekânları gezdi. Şairlerin daha sonraki durağı Mescid-i Aksa şairi M. Akif İnan’ın kabri olan Harrankapı Mezarlığı oldu. Burada M. Akif İnan’ın kabri başında dualar edildi, rahmetler dilendi. Şair Mehmet Sarmış ve şair Mehmet Bahsi Mescid-i Aksa şairi ile ilgili hatıralarını aktardı.

Buradaki programda M. Akif İnan’ın Mescid-i Aksa şiiri Mehmet Sarmış tarafından okundu.

“Mescid-i-Aksa

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde

Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu

Varıp eşiğine alnımı koydum

Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu

Gözlerim yollarda bekler dururum

Nerde kardeşlerim diyordu bir ses

İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin

Unuttu mu bunu acaba herkes

Burak dolanırdı yörelerimde

Mi’rac’a yol veren hız üssü idim

Bellidir kutsallığım şehir ismimden

Her yana nur saçan bir kürsü idim

Hani o günler ki binlerce mü’min

Tek yürek halinde bana koşardı

Hemşehrim nebi’ler yüzü hürmetine

Cevaba erişen dualar vardı

Şimdi kimsecikler varmaz yanıma

Mü’minde yoksunum tek ve tenhayım

Rüzgârlar silemez gözyaşlarımı

Çöllerde kayıp bir yetim vahayım

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde

Götür Müslüman’a selam diyordu

Dayanamıyorum bu ayrılığa

Kucaklasın beni İslâm diyordu”

Akşam 19.00’da Eyyübiye ilçesi Mevlana Külliyesinde gerçekleştirilen şiir akşamına, Cihannüma İl Temsilcisi M. Emin Kılıç, Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak’ın selamlama konuşmaları ve Cihannüma Genel Başkanı Rıza Yorulmaz’ın açılış konuşmalarıyla başladı. Yorulmaz açılış konuşmasında şunları söyledi:

      “Peygamberler şehri Şanlıurfa’ya gelen ağlar, giden ağlar diyorlardı. Biz gelirken hiç ağlamadık ama giderken ağlıyoruz. Böyle misafirperver insanları görünce iyi ki bu insanlar var diyoruz. Hz. İbrahim sofrasından, Hz. Eyyub dergâhından nasiplenmiş insanlara selam olsun, diyoruz. Tarihin ilk üniversitesi Harran’a doğru yol alacağız. İnsanlığın ilk yerleşim yeri Göbeklitepe’ye doğru yol alacağız. Bu mekânlardan insanlığa selam olsun.”

        Rıza Yorulmaz, şiir akşamları ile Anadolu’nun misafirperverliğe ve güzelliğine şahitlik ettiklerini, organizasyonun bundan sonra yılda iki kez yapılacağını ve bu yılın ikinci, Cihannüma 5. Şiir Akşamları Şöleni Kars’ta yapılacak.” diyerek sözlerini tamamladı.

Geceye, İl Müftüsü (bir dönem Elbistan Müftüsü olarak da görev yapan) Ramazan Tolan, Harran Üni. İlahiyat Fakültesi Dekanı Celil Ebuzer, Kızılay İl Başkanı Ahmet İnan, İHH İl Temsilcisi Behçet Atila başta olmak üzere çok sayıda kurum ve STK temsilcisi ile Urfalı sanatseverler katıldı.

Programın sunumunu Tokat İl Millî Eğitim Müdürü Sayın Hüseyin Kır Hoca’m yaptı.

Gecenin onur konuğu olan şair-gazelhan Musa Kaldı, okuduğu gazel ve türkülerle dinleyicileri mest etti.

Anadolu Şiir Akşamı programına davet edilen şair Rıza Yorulmaz, Osman Mesten, Abdurrahman Karakaş, Adnan Çalık, Ahmet Şener, Deniz Tavus, Erkan Yıldırım, Eyyüp Azlal, Ferhat Bülent Temürtaş, Halil Manuş, Hasan Ukdem, Gazi Albay Hüseyin Kılbaş, Hüseyin Murat Özkatar, İlker Gülbahar, Kazım GÖK, Kudret Bülbül,, Mahmut Kılıç, Mehmet Bahsi, Mehmet Gözükara, Mehmet Osmanoğlu, Mehmet Sarmış, Muhammed Fatih Akkurt, Murat Bağış, gecenin onur konuğu gazelhan Musa Kaldı, Salit Sedat Ersöz, Sezai Çiçek, Süreyya Aydın, Şaban Çetin, Tayyar Yıldırım, Yakup Çak, Yusuf Gökbakan şiirlerinden örnekler seslendirdi.

Programın arkasından Orman Bölge Müdürlüğü misafirhanesine geçildi. Cihannüma Genel Başkanı şair Rıza Yorulmaz ve Bursa Milletvekili Osman Mestan Bey’in yanı sıra seçkin davetlilerin katıldığı gönül meclisi kuruldu. “Şiir nedir?”den çok, “Şiir ne değildir?” konu edinildi. Gecenin geç saatine kadar devam eden ve gönüllerimizi kalaylayan bu sohbetin arkasından istemeye istemeye de olsa sabah 8.30’da kahvaltıda buluşmak dileğiyle vedalaştık.

Programın ikinci gününde Göbeklitepe ve Harran ören yerleri gezildi. Harran ören yeri gezilerinde Harran Kazı başkanı ve Prof. Dr. Mehmet Önal, misafirlere Harran kazıları hakkında bilgi verdi.

Pazar günü sabah erkenden yaptığımız kahvaltıdan hemen sonra Göbeklitepe’ye hareket ettik. Göbeklitepe; Şanlıurfa’nın 18 km kuzeydoğusunda, Haliliye ilçesine bağlı Örencik köyü yakınlarında yer alan arkeolojik sit alanıdır. MÖ 9500 civarına tarihlenen Göbeklitepe, dünyanın şu ana kadar bilinen en eski tarihî yapısıdır. Bazı kaynaklarda “tarihin sıfır noktası” nitelendirmesiyle de anılmaktadır. Kazılarda ortaya çıkarılan anıtsal mimari, Göbeklitepe’yi eşsiz ve özel bir yapı kılmaktadır. Bu bağlamda, UNESCO tarafından 2011 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alındı ve 2018’de kalıcı listeye girdi. Bu bölgenin Neolitik Çağ’ın inanç ve hac merkezi olduğunu akla getiren ve günümüze kadar altısı gün yüzüne çıkarılsa da toplam sayılarının yirmiyi bulduğu jeomanyetik ölçümlerle belirlenen anıtsal yapıların biçimleri birbirine benzemektedir. Boyları altı metreyi bulan T biçimli sütunlar üzerinde işlenmiş Neolitik Çağ’da taşa kazınan en eski resimler olan ve bazıları üç boyutlu olarak yapılmış hayvan tasvirleri 12 bin yıl önce yaşayan insanların sanatsal yeteneğini de gözler önüne sermektedir.

Göbeklitepe’den sonra Harran’a geçtik. Şanlıurfa’nın 44 km. güneydoğusunda bulunan Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya’daki Asur ve Babillerin politeist inancına dayanan paganistliğin (Putperestlik) önemli merkezlerindendi.

İslâm tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber’in torunlarından Kaynan’a veya İbrahim peygamberin kardeşi “Aran’a (Haran) bağlarlar. XIII. yüzyıl tarihçilerinden İbn-i Şeddat, Hz. İbrahim’in Filistin’e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu, bu nedenle Harran’a Hz. İbrahim’in şehri de denildiğini, Harran’da İbrahim peygamberin evinin adını taşıyan bir mescidin ve otururken yaslandığı bir taşın var olduğunu yazmaktadır.

Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, Selahaddin Eyyübi’nin üç yıl yaşadığı kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovası’na akıtılan Fırat Nehri, Harran’ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine tekrar kavuşturmuştur.

Daha sonra Eyyübiye Konuklu Şanlıurfa Öğretmen Evinde Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürü Asım Sultanoğlu Hoca’mızın verdiği yemekten sonra memleketlerine dönecek olan dostlarla vedalaştık.

Şiir çarpan her yüreğe iyi gelir. Cihannüma Anadolu Şiir Akşamları sayesinde şiirle, şair dostlarla ve ülkemizin değişik illerinin güzellikleri ile iç içe olmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşadık. Bunca güzelliğin yaşanmasına katkıda bulunan gönül ehline teşekkür elzemdir.

*

MEHMET GÖZÜKARA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

casibom girişholiganbetonwinonwin girişbonus veren siteler www.theirishpubfl.comgrandpashabetgrandpashabetgrandpashabetcratosroyalbetgrandpashabetbetwoonVeg Food Eatery holiganbet girişhacklinkonwinonwin girişJojobetescort konyadeneme bonusu veren sitelerholiganbet giriştipobetgrandpashabetjojobetbetıst girişdeneme bonusu veren sitelerjojobetdeneme bonusu veren sitelernorabahisimajbetjojobetholiganbetpalacebettipobetholiganbet girişistanbul eskortgrandpashabetgrandpashabet girişbetciocasibom girişgrandpashabetonwinbetasusjojobetjojobet giriştipobetgrandpashabet girişJojobetsahabetcascimajbet girişjasminbetcasibomjojobetmatbettipobet girişjojobet girişcasibomAaaaBetsatTipobetdeneme bonusu veren sitelermarsbahis girişPusulabetbahsegeljojobet güncel girişGrandbettingparmabetholiganbet twitterjojobet twitterartemisbet güncel girişzbahismatbetimajbetmeritkingzbahismadridbetotobetultrabetlunabetfixbetpusulabetdinamobetmeritkingpusulabetgrandbettingsuperbetinjojobetholiganbetmobilbahismeritbetholiganbetsavoybettinggoldenbahisfixbetmarsbahiscasibommadridbetbetturkeykralbetultrabetbetkanyonbahiscomfixbetmeritbetgrandpashabetbetkanyonpusulabetfixbetbetkanyonsekabetsahabetsekabetonwinmarsbahisholiganbetonwinonwinholiganbetsekabetultrabetholiganbetmatbetimajbetsuperbetinmarsbahisonwinsahabetsekabetdinamobetkralbetMatbetSahabetOnwinmatbetimajbetsüperbettingrandbettingMarsbahisgrandpashabetbayconti girişBetsatHoliganbetCasibomjojobetgrandpashabetgrandpashabetmatbet1xbethttps://canlicasino.shorthandstories.com/https://canlicasino.shorthandstories.com/deneme bonusu veren sitelerjojobetsahabet güncel girişjojobetbetwoon güncel girişdeneme bonusu veren sitelermatbet
Pendik Escort Bayan Maltepe Escort Bayan Kartal Escort Bayan Kadıköy Escort Bayan Ataşehir Escort Bayan Ümraniye Escort Bayan Anadolu Yakası Escort Bayan Şişli Escort Bayan Mecidiyeköy Escort Bayan Taksim Escort Bayan Beşiktaş Escort Bayan Ataköy Escort Bayan Bakırköy Escort Bayan Bahçeşehir Escort Bayan Avcılar Escort Bayan Beylikdüzü Escort Bayan Şirinevler Escort Bayan İstanbul Escort Bayan Avrupa Yakası Escort Bayan
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram