
Aslen Kahramanmaraş’ın Afşin İlçesinden olup Elazığ’da ikamet eden Şair Cahit Günay, Bursa’da düzenlenen Türk Dünyası Buluşması programında Altın Kalem Ödülü aldı. Kahramanmaraş’ı edebiyat dünyasında başarıyla temsil ederek ödüllendirilmesinin mutluluğunu yaşayan Günay, “Kahramanmaraş adına bu büyük onuru yaşıyorum” dedi.
Afşinli Şair-Yazar Cahit Günay, Bursa’da gerçekleştirilen “Türk Dünyası Buluşması” Altın Kalem ile ödüllendirildi. Bu ödül Türk Dünyasında da yankı uyandırırken, Şair Cahit Günay, Türk Dünyasına ilişkin edebi çalışmaları ile tanınıyor.
Dünya Türkleri Koordinasyon Derneği Başkanı Ilgar Türkoğlu’nun davetiyle 24–28 Ekim tarihleri arasında Bursa’da düzenlenen “Azerbaycan Günleri” programına katılan Cahit Günay, edebiyatın birleştirici gücüne dikkat çeken konuşmasıyla alkış topladı.
80 ÜLKEDEN 80 KATILIMCI TÜRK İŞ BİRLİĞİ İÇİNDE
GİM AZ DEDE Derneği Başkanı Hüseyin Veliyev’in ev sahipliğinde gerçekleşen etkinlik, Karabağ Zaferi’nin 5. yılı ve büyük Türk düşünürü, şair Bahtiyar Vahapzade’nin anısına düzenlendi. Azerbaycan ve Türkiye başta olmak üzere 8 ülkeden 80 yazar, şair, siyasetçi ve iş insanının katıldığı programda Türk dünyasının ortak kültür mirası, dil birliği ve kardeşlik temaları öne çıktı.
Ödülü aldıktan sonra bir konuşma yapan Şair Cahit Günay, şunları söyledi;
Bu gece ben sizleri kalesinde başka bir milletin bayrağı dalgalanan şehirde cuma namazı kıldırmam!” diyen
Rıdvan Hocanın memleketi Kahramanmaraş’tan
bolca selam, dua ve yürek sıcaklığıyla selamlıyorum.
Bizler burda bugün,
Mete Han’dan Cengiz Han’a,
Cengiz Han’dan Kırman Can Datka’ya,Tomris Hatun’a, Kürşat’a,
ve nihayet Yunus’a, Tanrı Türkü türkün kılıncından korusun diyen Bahtiyar Vahabzadeyide, Mustafa Kemal Atatürk’e uzanan
binlerce kahramanın aynı inançla yoğurduğu kadim bir mirasın
çocukları olarak buluştuk.
Biz…
tarih kadar eski bir medeniyetin,
ve o medeniyetin sözle yoğrulmuş genetik hafızasının mirasçılarıyız.
Ne var ki bugün,
kabuk tutmayı unutmuş yaraların mülkiyet sahipleri gibi
Her yetimin ağlamasında,
her annenin suskunluğunda,
her babanın çaresizliğinde
bir kez daha kanıyor,
ve acılarımıza tuz basarak direniyoruz.
Bu acının sebeplerinden birtaneside :
Aynı gönül coğrafyasından doğup,
aynı kelimelerde, aynı hayallerde birleşememek!
Dilde, fikirde, işte bir olmanın
sadece bir temenni değil,
bir varlık meselesi olduğunu unutmamız…
“Bir ananın iki oğlu,
Bir ağacın iki kolu,
O da ulu, bu da ulu,
Azerbaycan – Türkiye!”
İşte bu yüzden…
biz ediplere, şairlere, yazarlara büyük bir görev düşüyor.
Çünkü bir milletin kaderi, önce dilinde yazılır!
Türkçe düşünmek, Türkçe sevmek, Türkçe yaşamak —
bu sadece bir tercih değil,
bir medeniyet bilincidir.
Kalem,
sınırların ötesine geçebilen en büyük elçidir.
Bir kelimeyle gönülleri buluşturmak,
bir dizeyle ülküleri diriltmek —
işte edebiyatın, Türk’ün ruhundaki asıl gücüdür.
Aytmatov’un romanlarında
bütün Türk dünyasının kalbi atar,
Gencevî’nin beyitlerinde Türkçe kokan bir dua yükselir,
Yunus’un dizelerinde
hepimizi aynı göğün altına çağıran bir sevda yankılanır.
Bizler de o mirasın emanetçileri olarak,
her kelimemizle birliği örmeli,
her cümlemizle kardeşliği büyütmeliyiz.
Ve inanıyorum ki,
aynı göğün altında, aynı duanın içinde
birliğimizin temeli yine sözle, yine edebiyatla güçlenecektir.
Tanrı birliğimizi daim,
gönüllerimizi selim eylesin.
Ne mutlu Türküm diyene!
Şairimizi gönülden tebrik ediyoruz.

