– HASAN SONGÜR
*
- MEDENİLİK
Üniversite öğrencisi delikanlı, hocasına:
-Kültürlü medeni bir insan olmak istiyorum. Ne yapmalıyım hocam, diye sormuş.
Hoca cevap vermiş:
-Üniversiteyi bitir evladım.
Üniversiteyi bitiren delikanlı hocasının karşısına çıkmış. Hoca ikincisini bitirmelisin demiş. İkinci üniversiteyi de bitirmiş delikanlı. Üçüncü demiş hoca… Üçüncüyü de bitirmiş delikanlı.
-Şimdi ben kültürlü ve medeni oldum mu hocam?
-Olamadın evladım,olamazsın, demiş hoca. Birini sen, birini baban, birini deden bitirecekti.
Arnold Toynbee medeni olmanın koşulunu yüz elli yıl aynı evde oturmaya bağlar. Babanız ve dedeniz orda oturacak. Çocuklarınız da orada oturacak, bileceksiniz. Bu bilinçte olan bir insan elbette komşularıyla sağlam ilişkiler kuracaktır. Sokağına mahallesine evine emek harcayacaktır. Rahat ve huzurlu yaşamak için bunları yapmaya mecburdur.
Modernizmin medeniliği bir mecburiyet ilişkileridir, birikimleridir. Modernizmde medeniliğin şartı yerleşik bir hayat sürmektir. Göçebeler asla medeni olamazlar. Çok doğrudur. Avrupa görmüş çok insandan duydum.
-Adamlar çok medeni ya! Her yer pırıl pırıl her şeyleri sistemli.
Onlara hep şöyle demişimdir.
-Onları bir de göçebeyken görün. Irak’ta beş yüz bin kadına tecavüz edenler onlar. Orta Doğu’yu Afrika’yı Asya’yı kan gölüne çeviren… Uzak ülkeleri teknoloji çöplüğüne çeviren hep hep o modern medeniler.
Biz Türkler yüzlerce yıl göçebe yaşadık. Ama hep medeni idik. Medeniliğimizi imanımızdan alırdık. Kuşun, toprağın, suyun, yetimin yolda kalanın, darda kalanın, zorda kalanın hakkını verirdik.
Millet olarak imanımız soğudu. Kültürümüze yön veremiyoruz artık. Modern dünyanın kucağına düştük. Yani imanımızın değerlere dönüşmediği hayatın.
- HEKİMOĞLU İÇİN
On iki yaşında bir çocuktum. Lisede okuyan bir ağabey, yırtık pırtık bir kitap vermişti. Adı, Minyeli Abdullah’tı. Kitabı bir solukta okudum. Öyle başka kitaplar varsa onları da okumak istiyordum. Kitabın arkasında, başka kitapların duyuruları vardı. Yılmaz Boyunağa’nın, Ahmet Günbay Yıldız’ın ve başka yazarların.
O zamanlar Timaş Yayınları’nın adı Türdav Yayınları idi. O kitapları, postayla getirtecektim ama param yoktu. Bir yerlerde çalıştım, para kazandım. Yayınevinin bütün kitaplarını sipariş ettim. Özellikle İlimler ve Yorumlar adlı kitap beni çok etkilemişti.
Yine kitapların birinde, Sur dergisinin reklamı vardı. Abone oldum. On üç yasımda ilk kez bir şiir yazıp dergiye gönderdim. Ömer Okçu imzasıyla mektup geldi. Şiir hakkında bana nasihatler veriyordu. Yine gönderdim. Yine nasihat dolu bir mektup. Bu yazışma epey sürdü. Nihayet bir gün sevinçten havalara uçtum. Dergide şiirim yayımlanmıştı. Daha on dört yaşımdaydım.
Hekimoğlu İsmail dindar kesime romanı, batı klasiklerini sevdiren adamdır. Özellikle, Batı klasiklerini dindar gençlere zarar vermeyecek biçimde düzenletmiş ve edebiyat dünyasına sunmuştur.
Nur içinde yatsın.
III.
MODERNİZM VE TERCİH
Modern Türk erkeği ağır bir trajedi yaşıyor. Nedir bu trajedi? İki olumlu değerden birini seçmek zorunda bırakılmak. Mesela çok güçlü zalim adamlar size diyorlar ki: İki çocuğundan birini seç, al götür. Kalanı biz öldüreceğiz.
Anadan da yardan da geçmez denen Türk erkeği ikisinden birini seçmek zorunda bırakıldı. O yârini seçti. Böylece ailenin temel direğini, bilgesini yani anasını kaybetti. Bu kadarla kalsa iyi. El kızına tercih edildiğini düşünen ana; oğlunu yârinden uzaklaştırmaya çalışan, gelinine en büyük düşman cadıya dönüştü.
Son zamanlarda Türk Erkeği bir seçim daha yapmak zorunda kaldı. Ya yârdan vazgeçecekti ya serden. Serden vazgeçti. Dinsiz kaldı. Kitapsız kaldı. Ahlaksız, arsız kaldı. Parayı put edindi. Rüşvete, sahtekarlığa, riyaya, namussuzluğa, hırsızlığa bulaştı.
Travma üstüne travma. Modernizmin erkekler üzerindeki kısa hikayesi “tercih” üzerinedir.