*Tayyib Atmaca
*
Şiir edebiyat evinin en zeki çocuğudur. Bütün aile neredeyse onun üzerine titrer. Deneme, makale, anı, hikâye, roman vs. sıralamada yerini alan diğer üyelerdir. Türkülerin, şarkıların anası şiirdir. Şiir aynı zamanda edebiyatla ilgilenen, okur ve yazarın annesinden emdiği süt gibidir.
Anneler bebeklerini uyutmak isterken mutlaka ya bildiği bir ninniyi söyler ya da kendi kendine uydurduğu bir ninniyle çocuğunu uykuya hazırlar. İşte bu ninninin ahengini oluşturan ses hece şiirinin ritmik sesidir.
Tekerlemeleri, manileri, atasözleri ve deyimlerin çoğunu incelediğimizde söylenen sözlerin akılda kalması ve çabuk ezberlenmesi için hece şiirinden alınan ilhamla yola çıkıldığını görürüz.
Yukarıda bahsettiğimiz ve çoğumuzun aklına bile gelmeyen bu küçük ayrıntıların aslında ne derecede önemli ayrıntılar olduğunu şiir okurken, ezberlerken, yazarken ancak fark edebiliriz. Günümüzde şiir yazdığını zanneden bir arkadaşımızın yazdığı şiir bize o edebi zevki vermiyorsa “Dam başında saksağan/Vur beline kazmayı” diyerek yazdığı şiirle alay ederiz.
Çok uzaklara gitmeyelim, yaklaşık elli yıl gerilere doğru gittiğimizde o zamanın şairlerinin neredeyse tamamı hece ölçüsüyle şiirler yazmışlardır. Günümüzde belli bir yaşa ve olgunluğa sahip şairlerin serbest şiirde başarılarının altında yatan gerçek de o şairlerin hece şiirini iyi bilmelerinden kaynaklanmaktadır.
Hece şiiri şaire bir ses disiplini kazandırır. Şair, geçmişe dönük yapmış olduğu okumalarda geleneğin temellerinden faydalanarak kendi şiirini yeniden inşa eder. Bugün modern şiir diye bize sunulmak istenen günümüz edebiyat dergilerindeki şiirleri okurken bizde bir karşılığı yoksa ya da şairin bir sevinci, sancısı yoksa o şiirin duygularımızda bir karşılığı olmaz.
Hece şiiri görünüşte çok basit kelimelerden oluşan “bunu ben de yazarım” diyebildiğimiz ama yazamadığımız, okunduğunda açılımı bazen bir roman boyutunu bulan tabiri caizse sözün sıkıştırılarak bir atom çekirdeği haline getirildiği bir dize haline bürünebilir.
Mesela Âşık Veysel’in
“Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece”
Bu dörtlüğü düz bir cümle kalıpları içinde düşündüğümüzde sıradan bir dörtlük gibi gelir. Ama bu iki kapılı hanın dünya olduğunu bilirsek işte doğumla ölüm arasında genişlikte bir hanının bir kapısından girip öbür kapısına doğru yolculuğun romanını yazmaya başlarız. Ya da Mehmet Akif Ersoy’un
“Eşele bir toprağı örten karı
Ot değil onlar dedenin saçları”
Dizelerini düz cümle olarak okuduğumuzda “bu ne kel alaka” diyebiliriz ama şairin burada kurtuluş savaşından sonra duyguları, içinin çekmiş olduğu bu fotoğrafa baktığımızda ruhumuz savaş meydanında, kulaklarımız top, gülle, tüfek ve Allah Allah sedalarıyla çınlar durur.
Bazıları hece şiirini dar alanda paslaşmak gibi görebilir ama şair esas pas yapmayı da burada öğrenir. Hece şiirinin kalıplarını bilmeyen, hecenin o iç ahenginin şiirde ne kadar önemli olduğunu bilemez.
Hece şiiri tabiri caizse tepeden tırnağa bir uyum içinde giyinmiş saçını taramış, losyonunu sürmüş, ayakkabıları dâhil her şeyi tertemiz tiril tiril bir delikanlıdır.
İşte bu tiril tiril delikanlının edep ve erkân dairesi içinde oturup kalkması ve başkalarına örnek olması da hece şiiridir.
*
Tayyib Atmaca
*
Bu linkten bir söyleşiye bakılabilir:
http://www.elbistaninsesi.com/tayyib-atmaca-ile-hecenin-seruveni-uzerine-makale,3568.html
Çağdaş: kelimesini bize uygarla eşanlamlı gibi gösterdiler. Aynı zaman diliminde yaşanan, yaşayan olarak yeniden anlamlandırmalıyız. Her toplumun kendi gelenekleri içinde değer bulan söyleyiş kalıpları vardır ve hece şiir bizim toplumsal kalıbımızdır. Eğer bu kalıbı yadsır ona yabancı muamelesi yaparsak, başka bir ülkenin değerlerini sahiplenip onu yaşatırız ki Fransız ve Amerikan kültürünün gönüllü çalışanları oluruz. Çagdaşları gibi yaşamak ve onlar gibi olmak için onları taklit etmek gerekmiyor.