Halil Öğretmen yolunun üstünde zaman zaman uğradığı kahvehade bir çay içip kalkacaktı. Garson demli çayını koyup uzaklaşırken yan masada kulağına çalanlar dikkatini çekti. İlgiler algıları oluşturuyordu sonuçta. Eğitimden bahsediyordu masadakiler. Her biri ağzını dolduran büyük kelimelerle konuşuyordu. Eğitimci kimlikleri var mıydı acaba? Ne fark ederdi ki ama! Din, eğitim ve siyaset halkın sofrasında temel muhabbet kaynağıydı nasıl olsa. Herkes bu kulvarlarda istediği gibi at oynatıyor, bilip bilmeden aklına gelen her şeyi söyleme hakkını kendinde bulabiliyordu.
Masanın çarşıya bakan tarafında oturan kırçıl sakallı adam tok sesiyle şöyle diyordu: “Sistem Bir oturmadı gitti birader. Memlekette kendimi bildim bileli her değişen bakanla birlikte yeni bir sistem getirildi. Ama ülke eskisi gibi değil artık, imkânlar arttı. Eğitime çok yatırım yapıldı. En ücra köşede dahi eğitime erişemeyen vatan evladı kalmadı. Okullaşma oranı çok yükseldi. Üniversitesi olmayan il yok; lakin o hâle geldi ki artık üniversite mezunu olmanın da bir ehemmiyeti kalmadı. Sokaklar boşta gezen üniversite mezunlarıyla kaynıyor.
Kaç yıl öncesinde öğretmen eksikliğinden dem vuruyorduk. Dersler boş geçiyordu ya da öğretmen olmayanlar tarafından okutuluyordu. Bugün sayısı değil, öğretmenlerin kendisi eksik. Verdikleri eğitim yetersiz. Yoksa sokak niye bu kadar eğitimli işsizle dolsun ki!..”
Halil Öğretmen bu söz üzerine muhabbete dahil olmaktan alamadı kendini:
“Bakın beyler, bir çok meslek el ile icra edilir. Öğretmen ise işini yüreğiyle yapan kişidir. Yamuk yumuk bir kütük parçası usta bir marangozun elinde, kayalıktan getirilen şekilsiz bir taş parçası bir heykeltıraşın elinde, en biçimsiz kumaşlar bir terzinin elinde birkaç işlem sonrasında en güzel görüntüye kavuşabilmektedir; lakin öğretmenlik başka bir meslektir. Malzemeniz insandır çünkü. İşi öyle dışarıdan göründüğü gibi kolay değildir. İnsan zor ve girift bir varlık. Yerine göre taştan daha sert, kütükten daha biçimsizdir. Kalbine dokunamadıktan, ruhunda yol alamadıktan sonra imkânı yok ona şekil aldıramazsınız.
Eğitim hem biraz da nasip işidir. Bazen hayatından en iyi öğretmenler geçer, yanı başında su akıp gider ancak testisi boş kalır insanın; bazen de eğitilmeye en müsait bireyler yeterince eğitilmemiş öğretmenlere denk gelir.
Sokaktaki gençlerin zannettiğiniz gibi yetersiz öğretmenlerin elinden geçip eksik eğitildikleri için işsiz oldukları yargısı doğru değildir. Sözünü ettiğiniz mesele tamamen ülkenin istihdam imkânlarıyla ilgilidir. Eğitim, yurttaşımız için meslek edinmede önemli bir fırsattır ve memlekette zengin, fakir her insanımızın evlatlarını okutmak için nelere katlandığını da iyi biliyoruz. Emin olun, eğitimciler olarak bu işin ciddiyetinin farkındayız biz. Memleket doğudan batıya imkânsızlıklara rağmen işinde zirveye çıkan insanımızın başarı hikâyeleriyle doludur. Bunu son zamanlarda daha sık duyuyoruz.
Biz öğretmenler yaptığımız işten eminiz ve memleketimizin insanına güveniyoruz. Şu da var ki amiyane tabirle hem eğitilenlerden hem de eğitenlerden mutlaka çürükler olacaktır. Ki onlar da ayrıştırılır veya aynı potada eritilir. Önemli olan toptan/ genellemeci yargılara bunu temel edinmemektir.
Yetişmiş, eğitimli üniversite mezunu gençlerimizin gönüllerine göre istihdam imkanı bulamamaları içimizi acıtan nahoş bir durum olabilir; lakin velev ki işsiz de kalsalar sokakları dolduran gençlerimizin eğitimli olmasını önemseyelim.
Derdimize deva olabilecek sistemsel sıkıntılar yaşadığımız doğrudur. Sürekli bir devingenlik içerisinde bulunmamız bundandır. En uygununu bulana kadar da bu bir müddet daha devam edecek gibi duruyor. Yük büyük evet. Çünkü ülkemiz büyük. Sancımız ağır…
Eğitim meselesinin istihdam imkânlarıyla birlikte planlanması hayatî önem arz etmektedir. Ülkemiz genç ve güçlü bir ülke. Kendini bulsun, umulur ki en yakın zamanda bunun da üstesinden gelecektir.
Eğitim ve ekonomi birbirini karşılıklı olarak beslemekle birlikte dengede belirleyici olan ekonomidir. Ekonominin iyi olması eğitimden beklenenin doğru yolda ilerlediğinin göstergesi olacaktır.
Politika güdenler mutlaka eğitimin ekonomik faaliyetlerle paralel yürütülmesi gerektiğinin bilincindedirler. İş hayatına robotların girmesi dolayısıyla teknolojinin iş imkânlarını daralttığı günümüz dünyasında üretimden bağımsız bir eğitim politikasının yürütülmesi gerçeklerden habersiz bir rüyaya dalmaktır.
Bugün eğitim politikalarını istihdam imkânlarıyla dengeli bir biçimde yürütüp kalkınan, mesleki eğitime yönelik güçlü altyapısıyla insanına aldığı eğitim doğrultusunda iş sağlayan model ülke bizim için Almanya’dır. İki cihan harbinden de mağlup çıkan Almanya’nın sıkı disiplin ve sağlıklı politikalarla Avrupa’nın devi olarak bugün geldiği nokta ortadadır.”
Halil Öğretmen sözünü bitirir bitirmez sigortadan emekli, masanın kahvehaneye bakan tarafında oturan adam, yüzünde dolaşan sineğe aldırmadan içindekileri dökmeye dair iyi bir fırsat yakalamış gibi hemen söze daldı:
“Yahu kardeşim sen bizi koca Almanya ile bir mi tutuyorsun Allah’ını seversen. On beş yıl çalıştım
ben o memlekette. Bir kere kıyaslarsak bizim onlarla kafalarımız farklı. Hayata bakış açılarımız ayrı. Adamlarda disiplin var, düzen var, iş ahlakı var. Bunu da aldıkları eğitime borçlular. Adamların eğitim sistemleri sağlam. Öğretmenler sağlam eğitim veriyor. Sittin sene onlar gibi olamayız biz.”
Masada hazır bulunan diğer arkadaşları da “tabi, kesinlikle doğru söylüyorsun.” anlamında baş sallayıp onay verdiler.
Bunun üzerine yeniden söz alan Halil Öğretmen: “Bakın arkadaşlar, Almanya’nın şu an bizden önde olduğu, koca Avrupa Birliği’nin lokomotifi olduğu doğru olabilir; ancak konumuz bu değildir. Önemli olan mücadelemize örneklik teşkil etmesidir. Toplum olarak bizler de bugünlere kolay gelmedik. Yüz yıl öncesine dayanan, yedi düvele karşı canımızı ortaya koyduğumuz şanlı bir kurtuluş mazimiz var bizim. Üç kıtada hızla kan kaybedip dağılma sürecine giren Osmanlı’dan yepyeni bir ülke çıkarmasını başardık biz. Kolay değildi bu. Kendi küllerimizden yeniden doğmak, kendi köklerimiz üzerinden hayata yeniden tutunmaktı. Biz bunu başardık. İç ve dıştan farklı mihrakların eliyle engellenmeye çalışılsa da cumhuriyetin kuruluşundan bu zamana hükümetlerin uyguladığı kalkınma hamleleriyle yurt sathında güzel işler başarıldı. Ha yeterli mi elbette ki değil. Ülkemiz çağın gerektirdiği koşullar doğrultusunda sürekli büyüyor ve gelişiyor. Her dönemin ihtiyaçları farklılaşıyor. Bu ihtiyaçları yurttaşını mutlu ve müreffeh kılacak bir şekilde karşılamak için imkânlar kıt olsa da medeniyet kodlarımıza uygun sağlam bir eğitim politikasıyla ülke çapında elde edilecek karakter, kişilik ve duruş sahibi vatan evlatlarının çoğalması büyük önem arz etmektedir. Bugün daha mutlu olmak, yarına daha güçlü bakmak bizim elimizdedir. İnsan düzelirse ülke şaha kalkacaktır. Tavandan tabana yayılan vatan sevgisi, azim ve inanç; tabandan tavanı kararlı kılan direnç ülkeye her dönemde yeni başarı ve mutluluk hikâyeleri yazdıracaktır. Böylesi bir başarı öyküsü daha dün Finlandiya’da yaşandı. Fin halkı yıllar yılı İsveç ile Rusya arasında boyunduruk halkası değiştirirken ülke sathında geliştirilen bir aydınlanma hamlesiyle bataklardan bir zambaklar ülkesine kavuştular. Beyaz Zambaklar Ülkesi Atatürk’ün masasında başucu kitaplardandır. Aynı başarı öyküsüne Almanya da imza attı. İki dünya savaşından enkazla çıkan Almanya’yı bugün bu aşamaya getiren uyguladığı politika, sergilediği duruş ve eğitimdeki disiplindir. Almanya, kalkınmasına dair başarı öyküsünü mesleki eğitime yaptığı yatırıma ve üretime dönük ekonomi politikasına borçludur.
Savaş cephesinde ele edilen zaferler eğitimdeki kazanımlarla taçlandırılmadıkça kazanmak ve kalkınmaktan söz edilemez. Gelişmiş ülkelerin en önemli yatırımı insan kaynaklarına yöneliktir. Dünyayı yönlendiren büyük şirketlerin de politikasıdır bu. İnsana yatırım her türlü yatırımın üstündedir.
Biz bugün bu bilinçte değil miyiz? Elbette bu bilinci taşıyoruz; lakin büyük eksikliklerimiz var. Kabuk bağlamayan yaralarımız var daha. Hala ülke çapında birlik sağlamak için çektiğimiz sancılarımız var. Neredeyse her on yıla bir sığan, ülkenin belini doğrultmasını engelleyen darbelerimiz var.
Halil Öğretmen söz arasında saatine baktı. Hasta annesi için eczaneden alacağı ilaçları hatırladı. “Benim kalkmam lazım” dedi. “Son söz olarak şunu diyeyim ki karakter inşa etmek ülkeyi baştanbaşa inşa etmekten daha mühimdir. İnsanoğlunun yeryüzündeki ilk günkü varlığından bu zamana kadar bütün dinlerin, kadim öğretilerin, kitapların, peygamberlerin, düşünürlerin yapmak istediği budur. Eğitimden asıl maksat da budur. Sağlam karakter inşa etmek. Lakin şunu asla göz ardı etmemek lazım, toplumsal değerler manzumemiz ile eğitim yoluyla çocuklarımıza aşıladığımız değerler fikir ve eylem boyutunda örtüşmedikçe, birbirini tamamlayıp sağlamlaştırmadıkça karakter inşasında bir arpa boyu yol alacağımızı kimse beklemesin. İnsanı yetiştirme bakımından sokağın rolü ve sorumluluğu sınıf ortamından daha aşağıda değildir. Sınıf ile sokağın fikir ve uygulama bakımından mutlaka birbirini tamamlaması gerekmektedir. Kişi, sınıfta öğrendiklerinin karşılığını sokakta bulabilmelidir; kişi sınıfta öğrendiklerini sokakta uygulayabilmelidir. Toplumsal değerleri yeniden keşfetmeye gerek yok. Bizim medeniyet kodlarımızda toplumsal değerlerimiz zaten mevcut. Hayatımıza uyarlamak için üstündeki tozlara üflemek ve batının bilim, sanat, felsefe ve teknolojisinden de almamız gereken kadarını alıp kendimizde harmanlayarak uyanmak için hafiften silkinmemiz kâfidir. Bunda genel anlamda eğitimcilerin aktif rol alması gerektiği kadar toplumun bütün katmanlarından her kesime büyük iş düşmektedir. Lafın kısası, çocuğun ihtiyaçlarını karşılayıp okula göndermekle eğitimdeki işimiz bitmiyor. Eğitim çarşıda da pazarda da, lokalde de, kışlada da, mecliste de, kampta da, haber bültenlerinde de, sinema ve dizi filmlerinde de, tiyatroda da, evde de, sokakta da devam ediyor çünkü. Başarıya ulaşmak istiyorsak istisnasız olarak bu alanların hepsinde bilinçli, tutarlı ve kararlı olmayı sağlamak durumundayız. Aksi, günlük müfredatın gereklerini yerine getirmekten öte bir iş değildir. Büyük pencereden bakarsak daha çok alan görürüz. Allah yardımcımız olsun.
*
FUAT OSKAY