
her aynaya baktığımda başka bir ben belirir
gölgeler geçer içimden
bugün mesela Züleyha kadar kırgın bir ben vardı
suyun dibine düşen bakışlarıyla
kendi suretime küskün, bana dargın
ayna, ayna söyle ne olur
kimler söndürdü bu gözlerin kandilini?
her aynaya baktığımda başka bir ben uyanır
yüreği pır pır eden küçük bir kız çocuğu mesela
gelinciklerle konuşur
daldan dala konan serçelerle oyun kurar
düşleri göğün bütün katlarını aşar
bir masal ülkesine sığmaz içi
ilk çocuk odur sanki
sabahın rahminden doğan…
her aynada başka bir yüzüm doğar
Anka misali
küllerinden kalkıp yeniden kanat çırpar inatla
her düştüğümde
toprak ananın şefkatiyle sarılır yaralarım
rüzgâr okşar saçlarımı
ve duyarım içimdeki sesi:
“her yara Hak’tan bir çağrı
her düşüş bir doğuşa gebe.”
her aynada başka bir yüzüm vardır
dua kapılarında sabahlayan
bir ezginin derin kuyusunda
hüznüne kına yakan
semaya açılmış bir turna gibi
döner de döner
anbean
içimdeki pası siler her kanat çırpışında
sokakların telaşından yorulan beni
bırakır gönlümün tekkesine
bir başka yüzüm
korkaklığın sancak açtığı çağlardan kalma
gitmeleri bohçalayıp
gidememeleri taç yapan pişmanlıklarına
zamanın tükenen soluğunda açar avuçlarını
son satırlar düşer kâğıda
pandora’nın kutusundan kaçan umut gibi
ürkek, kırılgan, yine de ışıltılı.
her aynada çoğalırım ben
bir yanım kırlarda gelinciklerle gezen
bir yanım mağaralarda suskunluğa gömülen
bir yanım dua kapısında
bir yanım çocuk elleriyle umut toplayan
her aynaya baktığımda…
ben dağılırım, ben toplanırım
ben eksilirim, ben çoğalırım
yine ben olurum
bütün yüzlerim, bütün çağlarımla
*
SÜNDÜS ARSLAN AKÇA
