şehre yerleştiriyorsun gülüşünü
saçlarını kızıla boyuyorsun
mutfak dalgın olunca çayın altını kapatmayı unutuyorsun
karıncayı incitecekse düşünmeyi iki elinle yapıyorsun
geceyi ise baykuşun gözlerinden boşaltıyorsun
hafife almanın suç sayılmadığı şehirlerde
yarına kendini koyuyorsun
hadi kalbinin sürgüsünü çek
kanayan yerinden başlayalım kuşları uçurmaya
insan kanadığı yerde kaybolur / bulunur
inanmıyorsun
bu bozkır bu buğulu zaman
nasıl da karşılıyor hiç dokunulmamış çeperlerini
dalıp gittiğin şehirlerde daha kör
uzayıp giden yollarda ardını kollayan bir çerçi
bir türlü duldalanamadın o gölgeliğe
hadi kalk düşürdüğümüz şehirlere gidelim
gölgesiz topraklara ağaç bulduk diyelim
yatağına yorgun umutlar ser / öyle kalsın çıkmasın lekesi
bir şarkıya dudaklarının ardından eşlik et / duyulmasın çağıltısı
vaktin olmasa da tamamlanmamış bir güne yürümeye / gölgeni geride bırak
hadi kalk acıyan bakışlarına gidelim
ruhunun karanlık mankenlerine masum bir kalp bulduk diyelim.
*
AHMET KARPINAR