– BURHAN KÂZIM ÇALIK
*
sönmesinin önünde elde kalan son ışığın
esen rüzgâra engel tuğlaları balçık duvar
mumun cılız alevinde yaşama belirsizliği
şiire gizlenen hüzünlerin canlandığı yuvar
en kavurucu yanmayla birlikte buz gibi soğuma
çelişkilerin pençesinde sıkışmış ikilem kahrolası
ölüm vedası öze yaklaşılan, en çok saflaşılan
hayalle gerçeğin, umutla serapların çatışması
avunmanın ruh hali, yanılsama aynı zamanda
bîzar bir geçmişin kızıl gelincik sagusu
cennet, belki de tatlı rüyalarla karmaşık
mavi yeşilliğin vurgusu.
yorgun takaların salındığı ûcra liman
sonsuzluğun özleminde “anlayan” hayatlar
evren görünüşünün parlak çizgisi yaldızlanan
işaret dağlar, sular, yılkı atlar
doğa sanırım hakkımızda güzel düşünüyordu
cömertçe sermişti önümüze olanca harikasını
beste çalan sesini ilk kez duymuştun
ormanların müzisyen sakasını
eymir yüzeyinde kaydırmayı basık elips taşları
öğrendiğin zaman, sevinmiştin masum çocukça
bisiklet sürmüş, yürümüş, süt mısır yemiştin
mutlanmıştın oldukça
sabah beri olta atıyordu balık tutmak için insanlar
toplandılar bir yaz yağmuru başlayınca ansızın
yüce ağaçların göğü kaplayan yaprakları altında
biraz sabırsızdın
tılsımlı gölde yayılır eş merkezli sakin halkalar
uzamış sazlığa saklanan yavru ördekler uçuşur
bana iyi gelen neşeli tavırlar özgün yaratılış
saçların, meçhul lisanlar konuşur