MEHMET AKİF’İN “MEYHANE” TABLOSU

 – FURKAN DİLEKÇİ

*

Mehmet Akif’in kaleme aldığı “Meyhane” manzumesi Safahat’ın en güzel eserlerinden biridir. Hatta “Hasta”, “Selma”, “Seyfi Baba” derecesinde harikulade bir manzumedir. Durum böyleyken Meyhaneyi okurken pek müteessir olmamak elde değildir.

Meyhaneyi hissiyatlı bir yürekle okurken Ademoğlu’nunsefalethane-i sükutu yürekler acıtan manzarası ile gözümüzün önüne gelir. Anlarız ki Mehmet Akif, meyhane aleminin hissettirdiği sefalet tablosundan derin derin ıstırap duymuştur. O duyduğu ıstırabı bizlere irşad ettikçe bizimde ruhumuzdan aynı ıstırap dökülür. İki bentten meydana gelen birinci parçanın genel yapısı muazzam bir şiirden oluşur. Özellikle birkaç beyti gerçekten okunmaya değer yapıdadır.

Dökülmüş âbırûlar bâde-i pesmânde halinde!

Emel bir münkesir peymânedirsaff-ı ni’âlinde!

Ne mâzi var, ne âti bak şu ayyâşın hayâlinde…

Tutup bir zehr-i âteşnâk dest-i bîmecâlinde.

İşte bu kadar canlı, böyle müessir bir şiirde yakut olan şu iki bent bir güzelliği tasvir etmekten ziyade bir feryattır. Mehmet Akif meyhaneyi betimlemek için bu iki bendi yazmakla yetinseydi, meslek itibarı olan “hakiki tasvir” nazariyyesine gölge düşürmüş olurdu. Lakin Mehmet Akif böyle yapmıyor. Meyhanelerin sefalet tablosunda hissettiği alemi muhatap bulduğu kişilerin ruhuna iki parça yazar yazmaz derhal kendi gördüğü, hissettiği meyhaneye geliyor. Yani hakiki tasvire başlıyor Mehmet Akif. Meyhane manzumesi; toplumdan bireye intikal eden, bilhassa toplumun ahlak yapısını bozan bir ortama bakıştır. Bu bakışlar, Mehmet Akif’in hakiki tasvirlerine meze değil bilakis onu meydana getiren ana unsurdur. Şair bir kere şiirini yüceltmeye başlamışsa onu sonuna kadar devam ettirir. Şair yükseldikçe şiir yükselir. Meyhanenin ikinci kısmı, hem kişilerin halleri hem de tasvir nazarında fevkalade güzeldir.

Dikildi karşıma bir han kılıklı meyhane

Öncesindeki üç dizede şairin ruh halinin ve meyhane sokağının tasviri yapılmaktadır. Lakin bu mısrayla başlayan ve beş beyitte hitam bulunan tasvir öyle canlı bir tablo ki okuyanların tüylerini ürpertiyor. Mehmet Akif bu tabloyu en hakiki ve en mümtaz halleriyle anlatmaya girişmeden, öncesi ve sonrasıyla uyumlu renkler ile ahenkleştirmiştir. Aynı zamanda bu tabloyu resmederken elde ettiği harikulade başarıyı kendisi de takdir ediyor ki hemen konuşmalara geçiyor. Tablosundaki kişilerin aralarındaki husumeti hikâye ederek ikinci bir ruhu bereketlendirmeye geçiyor. Karşılıklı münakaşalarda eksik bir şey yok, ziyadesiyle her şey. Hatta o topluluğun yani meyhane alemini oluşturan insanların seçkin sıfatlı konuşmalarını tamamen göstererek, o topluluğun ipsiz sapsız bir külhanbeyi takımı olduğunu her kelimesiyle anlatıyor. Hatta “Sar be yoldaşım cigara!”, “Onun bir dalgası olmak gerek.”, “Moruk kaçıncı kadeh!” gibi külhanbeyi takımına ait tabirler ve kelimelerde konuşmaların içerisine serpiştirilmiştir. Şu konuşmayı Mehmet Akif’in manzumesinde görmek mümkündür ki tasviri de oldukça güçlüdür:

Yavaş yavaş kafalar kelleler kızarmıştı

Ağız burun hele sözler bütün karışmıştı

İşte bu beyitte Mehmet Akif; meyhane aleminin üzerine tutulmuş büyüteç ile tiksinilen sarhoşluğu beş on kat büyüterek nefretle bakılacak bir yer olarak cisimleştirir. Toplumsal ahlakın düzenini bozan bu gibi yerlere ilişkin gerçekten güçlü tasvirleri vardır Mehmet Akif’in. Şimdi de seçkin iki üç beyit ile meyhaneye getirdiği kadının seciyesine değinelim. Karşısında biçare duran, babasını arayan çocuğunun ısrarlarına dayanamayıp, gece yarıları alçak kocasını aramak için meyhaneye kadar gelmiştir. Namuslu bir kadın, evlatlarını seven bir anne için dünyada bundan daha acı bir zorunluluk olamaz. Böyle bir ıstırabın ağır yükü altında ezilen, meyhanenin, o cehennem ömrün kapısına kadar sürüklenen bir eş, bir annenin ruhundan kopacak feryat ya bir yaralı inlemedir yahut bir feryâd-ı tuğyandır. Mehmet Akif Meyhane manzumesinde bu kadını ayyaş bir adama mecbur kalmış sıfatla tasvirlemiştir. Art arda birkaç dizede ise rica ve serzeniş lisanı ile bunu iyice irdelemiştir. Bir başkasına ait olan gönlünü, cazibesine tabii kılmıştır. Meyhaneye kadar getirdiği kadını, sarhoş Arif’in eşine layık bir mahalle kadınından yukarı tutmamıştır. Manzumun gidişatına ve olayın akışına göre kadını mahalle kadını olarak tasvir etmesi oldukça güçlü bir tahayyülden ibarettir.

Herif ayıldı mı, bilmem, düşüp bayıldı kadın!

Meyhane manzumesi, en az giriş kadar başarılı bir son ile bitmektedir. Sarhoş Arif’in karısını boşaması, kadının bayılması intizar olunan bir neticedir. Mehmet Akif aslında bizlere yegâne bir ders anlatmıştır bu manzumede. Apaçık bir mesaj vermektedir her bir dizesi: Meyhane alemine musallat olan ayyaşların bir gün muhakkak saadet dolu yuvalarının yıkılacağını.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Pendik Escort Bayan Maltepe Escort Bayan Kartal Escort Bayan Kadıköy Escort Bayan Ataşehir Escort Bayan Ümraniye Escort Bayan Anadolu Yakası Escort Bayan Şişli Escort Bayan Mecidiyeköy Escort Bayan Taksim Escort Bayan Beşiktaş Escort Bayan Ataköy Escort Bayan Bakırköy Escort Bayan Bahçeşehir Escort Bayan Avcılar Escort Bayan Beylikdüzü Escort Bayan Şirinevler Escort Bayan İstanbul Escort Bayan Avrupa Yakası Escort Bayan
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram