SÜRPRİZ AŞK

– MERAL TABAKOĞLU TOKSOY

*

Adının Gülümser olması kişiliğiyle bütünleşmiş, dudağında daimahemen kayboluverecek gibi buruk bir tebessüm yerleşmişti.

Gülümser… Sevdalı fukara kızı Gülümser… Yörenin zenginlerinden Osman Ağa’nın oğlu Orhan’a sevdalanmıştı. Karşılıksız değildi Orhan da yanıp tutuşuyordu Gülümser için. “Konuşacağım.” diyordu genç adam. “Babamın karşısına geçip söyleyeceğim. Durum böyleyken böyle diyeceğim.” Ama bu o kadar da kolay değildi. Annesinin olanlardan haberi olsa da o da korkusundan söyleyemiyordu kocasına. Son yedi sekiz yılı saymazsak kadıncağızın kocasından görmediği şiddet türü kalmamıştı.  Çocukların annelerine arka çıkması, büyük oğlanın da babaya rest çekmesi adamı epeyce dizginlemişti. En azından karısına zarar veremiyordu artık. Alkole olandüşkünlüğü yüzünden ev halkına kâbus dolu günler yaşatmıştı. Çocukların bu ortamda büyümeleri kişiliklerini son derece olumsuz etkilemiş, özgüvenleri gelişmemişti. Abi kavgacı, Orhan da içe dönük kişiliğe bürünmüştü. Orhan birkaç defa kaçıp kurtulmak istese de annesine kıyamamıştı. Şimdiye kadar çektikleri yeter, benim yüzümden de acı çekmesin diyerek.İki yıl olmuştu Gülümser’le birbirlerini tanıyalı. Abisi de evlenmişti, artık babasıyla konuşabilirlerdi.Orhan annesinden medet umuyor, ona yalvarıyordu, babamla birlikte konuşalım diye. Nihayet bir akşam konuşmaya karar vermişlerdi. Ana oğul heyecandan elleri ayaklarına dolanarak konuşacaklarını tasarlarken adam olanları sezinlemişçesine bunlardan atak davranarak, “Oturun da biraz konuşacaklarım var.” deyince, Orhan annesinin yüzüne baktı. Biliyor muydu acaba babası? Merakla karşısına geçip oturdular. Adam, hafifçe boğazını temizleyerek konuşmaya başladı: “Abini evlendirdik oğlum, senin sıran da geldi artık.” dediğinde Orhan’ın heyecandan boğazı kurudu, kalbi göğüs kafesine sığmıyordu sanki. Baba devam etti. “Bizim eşraftan Selahaddin amcanı bilirsin. Bugün aramızda konuştuk onun kızı Nilgün’lesenibirbirinize münasip gördük en kısa zamanda da istemeye gideceğiz.” Genç adam konuşma yetisini kaybetmiş gibiydi. Beyninin içinde isyan, nefret, öfke birbiriyle çarpışıyor; bu denli aciz kalmanın acısını iliklerinde hissediyordu.Adam,“Hadi bakalım, hayırlı olsun.” dedi. Orhan’ın tüm hayalleri, umutları, sevinçleri yerle bir olmuş, o da altında kalmıştı.Gözlerinden boşalan yaşlar, babasına gücü yetmeyeceğini bildiğindendi. Yine de sesi titreyerek: “Baba!” dedi. Adam ayağa kalkmış kapıya doğru yönelmişti, hayretle oğluna döndü. Orhankekeleyerek; “Ben… Ben…” dedi, devamı gelmedi. Annesi yardımına yetişti. O da ürkerek; “Başka birini istiyor bey.” diyebildi. Adam hiddetle kadının üzerine yürüyüp öyle bir kükredi ki “Bu da ne demek! Eski köye yeni adet mi getiriyorsunuz? Bu hafta hazırlıklar bitmiş olsun.” dedi karısına. “Bu iş fazla uzamadan söz kesilecek haberiniz olsun. Beni sözsüz mü çıkaracaksınız?” dedikten sonra öfkeyle çıktı gitti. O gün Orhan sabaha kadar uyuyamadı. Bunu nasıl kabul edecek, dahası Gülümser’e nasıl söyleyebilecekti. Ertesigün sevdiğiyle buluştuklarında gözleri kan çanağı, benzi solgundu. Gülümser akıllı bir kızdı. Kötü bir şey olduğunu anlamıştı. “Babanla mı konuştun, ondan mı bu haldesin?” diyerek konuşturmaya çalışınca Orhan başı önünde olanları anlattı. Genç kız: “Sana her zaman söyledim, davul da dengi dengine diye. Ben babana kızmıyorum. Zaten başından beri bu işin olacağına aklım hiç yatmamıştı. Denk olmadığımızı biliyorum. Ne yaparsın ki gönül ferman dinlemedi işte. Nilgün’ü uzaktan da olsa tanırım tam yanına yakışacak biri inan bana.” Bunları söylerken öyle içten, öyle samimi görünüyordu ki. “Ne yapalım kader böyleymiş.” dedi.İçinde kopan fırtınaları Orhan’a belli etmemek için uğraşırken gözyaşlarına hükmü geçmiyordu. Yüreği; sensiz nasıl yaşarım, ne yaparım diye feryat ederken dili başka şeyler söylüyordu.Son bir defa sevdiğinin boynuna sarıldı genç kız. “Sana da kırgın değilim, çaresiz olduğunubiliyorum.Hakkını helal et.” dedikten sonra, sevdiğinin cevap vermesine fırsat vermeden kaçarcasına uzaklaştı. Orhan, genç kızın bu tutumu karşısında daha da ezilmişti.Bu son görüşmeleriydi. Birkaç hafta sonra Orhan’la Nilgün sözlendiler. Düğün tarihini de aileler kararlaştırmıştı. Beklemeleri için neden yoktu. Üç ay sonraya karar kılındı. Orhan karalar bağlamış, evleniyor mu yoksa cenazesi mi kalkıyor belli değildi. Nilgünboylu poslu, alımlı bir genç kızdı. Ne var ki Orhan’ın gözü Gülümser’den başkasını görmüyordu. Düğün bitip eve geldiklerinde gelin sessiz sessiz ağlarken, Orhan merak etti. Nişanlıyken doğru dürüst konuşmamışlardı bile. “Sen de mi gönülsüz evlendin, ondan mı ağlıyorsun?” deyince kızınhıçkırıkları arttı. Orhan anladı ki, bu evlilik sadece babaları mutlu etmişti. “Keşke nişanlıyken konuşabilseydik. Ben de babamın zoruyla evlendim. Benim de sevdiğim kız var, adıGülümser. Aynı adı gibidir, sadece gülümser. Ağız dolusu güldüğünü hiç görmedim.Senin gönlün de başkasında galiba.”Kız ürkek bakışlarla başını yavaşça kaldırıp Orhan’a baktı. Ağzından laf almaya çalıştığını düşündü. Orhan kızın düşüncesini tahmin ederek devam etti.  “Bana güvenebilirsin çekinmene gerek yok!” Nilgün içinden, ne olacaksa olsun diyerek başını evet dercesine salladı. “Bu çevreden biri mi?” diye sordu. Kız da evet anlamında başını salladı. Bir vakit sessizce oturdular. Genç adam, bu işin sonu ne olacak, ne yapmalıyım diye düşünürkenNilgün ani bir çıkışla ve her şeyi göze aldığını hissettiren bir ses tonuyla; “Şu an aşağıdalar. Evi basıp beni kaçıracaklar, bu ikimiz için de iyi olur değil mi?” Orhan her ne kadar bu evliliği istemese de kızın bu çıkışı, pervasızlığı karşısında şok olmuştu. Kedine yediremedi düşeceği durumu. “Bu günü mü buldun! Niye evindeyken kaçmadın?” Nilgün, “Annem bir an olsun yanımdan ayrılmadı. Sevdiğimden haberi vardı çünkü. Tuvalette bile kapının önünde bekledi. Babamdan ödü kopar.” “Ee, sen de şimdi mi kaçacaksın yani?” deyince kız başını önüne eğdi. Orhan odada bir aşağı bir yukarı yürüyordu. İçinden babasına etmediği küfür kalmamıştı. Onun bu zorbalığı yüzünden hayatı alt üst olmuştu. Aslında karısını eliyle sevdiği adama teslim edebilirdi. Onu çok iyi anlıyordu çünkü. Böylece kendisi de özgür kalır, Gülümser’leburadan çok uzaklarda yeni bir hayat kurabilirdi. Aniden Nilgün’ün karşısında durdu. Bakışlarında her şeyi göze almanın kararlılığı okunuyordu. “Bana bak! Bir kâğıda birazdan ineceğini yazıp pencereden at. Yalnız bir şartım var, bu planı beraber yaptığımızı kimse bilmeyecek. Sonuçta nikâhlı kocanım. Söz vermelisin bana.” Kız sevinçle şaşkınlık bir arada “Söz veriyorum.” derken Orhan’ın boynuna sarılıverdi. Orhan: “sevdiğin bile bilmeyecek!” derkenkızın kollarınıusulca tutup boynundan indirdi.Nilgün de “sevdiğim de bilmeyecek.” diye tekrar etti. “Ne yazacağım kâğıda?” diye sordu. Orhan saatine baktıktan sonrabir buçuk saat sonra ineceğini yaz. Kız, “Tamam” dedi,notu yazıp pencereden attı. “Üzerini değişip hazırlan.” dedi Orhan. Artık bunun sonu neye varır umurunda değildi. Nilgün’ün cesareti onu da güçlendirmişti sanki. “Ben de üzerimi değişip yatacağım. Uyuyunca gitmiş diyeceğim annemlere. Sen de yakalanırsan aynısını söyleyeceksin. Sakın beni pişman etme!” diyerek tekrar uyardı. “Merak etme sen. Sabaha nerede oluruz kim bilir, yakalayamazlar bizi. Hayatta aklıma gelmezdi böyle bir şey. Sen nasıl mert bir adammışsın.” derken minnetle Orhan’ın kolunu sıvazladı. Genç adam da ona tebessümle karşılık verdi. Yine kısa bir sessizlikten sonra Nilgün, “Sevdiğin kız çok şanslı.” dedi. “Sen şanslı değil misin?” dedi genç adam. Kız cevap vermeden başını öne eğdi. Orhan bu sessizliğe mana veremedi. Sorusunu yineledi. “Bilmiyorum… Seninle konuşmaya başladığımızdan bu yana ben de bunu düşünüyorum. Senin için dışın bir. Samimiyetin güven veriyor. O böyle değil. Hep bir şeyler gizliyor gibi hissediyorum.” Orhan aniden yerinden kalkıp “Ne diye bunca sıkıntıyı göze alıyorsun o vakit? Ben aşka hürmet ederim, o yüzden yardım ediyorum. Eğer durum böyleyse, tereddütlüysen iş değişir, haberin olsun!” Genç adamın kafası karmakarışık olmuş başını elleri arasına almış, ovuşturuyordu. Nilgün devam etti: “Benim için güven çok önemli, oturup konuşabilmek derdini anlatmak, anlaşılmak ne kadar mühim. İnan seninle konuşana kadar bunu fark etmemiştim. Keşke sana aşık olsaydım.” deyince Orhan şaşırdı.Yüzü mahcubiyetten kızarmıştı. Kendini toparlamaya çalışarak “Aslını istersen senin cesaretine de ben hayran kaldım. Kendimden utandırdın beni.” Nilgün, “Hiç utanma benimki cahil cesareti. Baksanaemin olmadığım adamın peşinden gidiyorum. Yalnız senin yaptığını kimse yapmaz. Sevse de sevmese de evlendiği kadını eliyle kim teslim eder?” Korkuları, umutsuzlukları dağılmaya başlamış içten bir sohbete dalmışlardı. “Eğer okutsalardı bunların hiçbiri olmayacaktı.” diye dert yandı genç kız. İzmir’de teyzem var. Bana gönderin, yanımda kalsın okuturum dedi, izin vermediler. Şimdi okutacaklarını söyleseler her şeyden vazgeçerim inan.” dedikten sonra; “Bugün hiç kahve içmedim bu sohbet kahveyle daha güzel olur.” diyerek aceleyle mutfağa yöneldi. Bir çırpıda kahveleri yapıp getirdi. “Kahve çok güzel olmuş, eline sağlık.” dedi Orhan. Ardından tekrar saatine baktı “Vakit gelmiş, hadi bakalım çantanı unutma.” dedi. Kız telaşlanmış odanın içinde gidip geliyor, ne yapacağını bilmiyordu. Çantasını alıp bırakıyor, ayakkabısını giyip çıkarıyor, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. “Ne oluyor? Geç kalacaksın.” dedi Orhan. “Hayır bugün olmaz! Sana bunu yapamam. Böyle bir şeyi hak etmiyorsun. Herkes sana gülecek, dalga geçecek. İlk gece karısı başkasına kaçmış diyecekler. Daha neler neler…Bunların altından kalkamazsın. Ben böyle bir bencilliği yapamam.” Sessizce oturup düşünmeye başladı. Sonra birden yerinden kalkıp,“Bak!Şöyle yapalım yarın sen Gülümser’le konuş. Önce sizi gönderir, ben sonra giderim, belki de hep birlikte gider istediğimiz yerde ayrılırız.” Kendi kendini onaylayarak, “Evet evet, inan bu bizim için daha güvenli olur. Gözüm arkada kalır yoksa.” Orhan da biraz düşününce bu plan aklına daha çok yattı. Yalnız,Nilgün’ün sevdiği adama olan güvensizliği kafasını karıştırmış, yanlış adım atmasından korkuyordu. “Ben şimdi planın değiştiğini haber veriyorum, beklemesinler boşuna. Sonra da küçük odada kanepede yatacağım.” dedikten sonra omuzundan büyük bir yük kalktığını hissederek yatağına gitti.Sabah mutfaktan gelen seslerle uyandı Orhan. Nilgün kalkmış çayı demlemiş, sofrayı kurmuştu. Kapıda genç adamı görünce güler yüzle, “Günaydın, iyi uyudun mu? Özellikle ses çıkardım uyanman için.” derken muzipçe güldü. “Bugün çok işimiz var, biliyorsun.” Orhan kahvaltı sofrasını görünce şaşkınlıkla Nilgün’e baktı. “Hangi ara hazırladın bunları?”derken, atıştırmaya da başlamıştı. “Patates bile kızartmışsın, çok severim de bu kadar şeyi kim yiyecek?” Nilgün;  “Daha sucuk yumurta da yapıyorum. Şimdi görürsün kimin yiyeceğini. Üç gündür doğru dürüst bir şey yemedim. Açlıktan ölüyorum.”  Orhan da başını sallayarak, “Ben de aynı…” dedi. “Otur o zaman ne bekliyorsun?” ikisi de oturupiştahla kahvaltılarını yaptılar.Kahvaltı bittikten sonra, “Hiç vakit kaybetmeden git Gülümser’le konuş sen.” dedi Nilgün. Orhanheyecanla evden çıktı. Bu vakitte babası da evde olmazdı. Bir işaret etti mi hep buluştukları yere gelirdi sevdiği de. Kim bilir nasıl şaşıracak,nasıl mutlu olacaktı genç kız. Belki de bu defa ona kahkaha attırabilecekti. Bunları düşünerek Gülümser’in sokağına girmişti bile. Sokakta hiç olmayan bir hareketlilik gördü. Sevdiğinin evinin önünde bir kalabalık vardı. Yaklaştıkça heyecanı arttı. O anda mahalleden bir arkadaşı kendine doğru aceleyle yaklaşıyordu. Konuşmasına fırsat vermeden kolundan tutup yol kenarındaki asırlık ağacın arkasına çekti. “Sen ne arıyorsun burada, eceline mi susadın?” Orhan, “Hayırdır ne oldu,bu kalabalık da ne?” dedi. “Haberin yok mu yani? Ben de duyup geldin sandım” dedi adam. “Orhan korkuyla arkadaşına bakarken adam; “Çabuk uzaklaşalım buradan, anlatacağım.” Biraz ilerledikten sonra,“Başın sağ olsun Gülümser dün gece kendini asmış!” Asmış…  Asmış… Asmış…  Bu söz beyninde yankılanırken Orhan donup kalmıştı. Bağıramadı, düşünemedi, konuşamadı oraya çivilenmiş bir kaya gibi kaldı. Adam Orhan’ı sarsıyor, evine götürebilmek için çekiştiriyor, gücü yetmiyordu. Genç adam tam bir esriklik içindeydi. Arkadaşı yolun kıyısındaki arktan avucuyla su alıp yüzünü başını yıkamaya başladı. Biraz kendine gelir gibi olunca da, “Ben de ölmeliyim.” dedi Orhan.  Arkadaşı da “Biraz daha burada kalırsak Gülümser’in yakınları istediğini yapacaklar merak etme.” dedi. Sonunda onu çekiştirerek ara sokaklardan evine götürmeyi başardı. Nilgün kapıyı açtığında neye uğradığını şaşırdı. İçeri geçirip yatırdılar genç adamı. Ne oldu kardeşim dese de, adam bir an duraksadıktan sonra aceleyle çıkıp gitti. Divanda bembeyaz bir yüzle yatan Orhan’a bakıp, “Allah aşkına ne oldu söyle. Belli ki Gülümser’le bozuşmuşsun, üzülme ona her şeyi anlatacağım, ben ikna ederim onu.” Orhan,tepkisiz yatıyor cevap vermiyordu. Bir süre sonra Orhan’ı eve getiren arkadaşı bir doktorla geldi. Sakinleştirici iğne yapıldı. Birkaç tane de ilaç verdi “Yanından ayrılmayın, ama kalabalık da olmasın bir şeyler yedirmeye çalışın.” deyip çıkıp gittiler. Nilgün bütün gün, bütün gece Orhan’ın yanında bekledi. Bir ara hafif kendine gelen adama az da olsa çorba içirebildi. Orhan, genç kadının gözlerine bakarak, “Asmış… Asmış…” diye tekrarladı. Nilgün’ün kanı dondu. Adamın ellerini sımsıkı tutarken sicim gibi yaşlar akıyordu gözlerinden. Bu yaşlar sadece tanımadığı kız için değildi. İnsanın ailesinin, öz evlatlarına yaptığı kötülüğü aklı almıyor, isyan ediyordu. Dayatılan buyruklara, çalınan hayatlara ağlıyordu. Acizliklerine, çaresizliklerine ağlıyordu. Ertesi gün çok bitkindi, neredeyse hiç uyumamıştı. Orhan’a bir şeyler yedirmem lazım diyerek kalktı. İçinden de sürekli, iyi ki gitmedim diyordu. Genç adamın karşısındaki divanda yatmış, yalnız bırakmamıştı. Yatağın kenarına oturup “Hadi kalk,elini yüzünü yıkayalım.” dedi yumuşacık ses tonuyla. Duymamış gibi öyle baktı Orhan. Öte yandan Gülümser’in ölümünü duymayan kalmamıştı. Annesi haberi duyunca hem üzülmüş hem de oğlunu merak ettiğinden görmek istemişti. Kapı çaldığında Orhan’ın arkadaşı diye düşündü Nilgün. Kapıyı açtığında eşinin anne ve babasını görünce birden yüzü asıldı. Kadın, “Kusura bakma kızım, biraz vakitsiz oldu ama…” deyince, “Ne demek anneciğim, buyurun!” dedikten sonra, kayınpederine asık bir suratla bakarak, “Eserinizi görmeye mi geldiniz?” dediğinde adamın suratı allak bullak oldu. Hazırlıksız yakalanmıştı. Şimdiye kadar herkesi sindiren, esip gürleyen adam donup kalmıştı. Nilgün devam etti. “Orhan’ın sizi görmek istediğini sanmıyorum. Ne kendi babamın ne de sizin hayatımızda artık yeriniz yok! Kaç kişinin hayatını kararttınız haberiniz var mı?”Kayınvalide içeri girmiş şaşkınlıkla, korkuyla gelinine bakıyor, bir yandan kolundan tutmuş, susturmaya çalışıyordu. Nilgün aldırış etmeden sözünü bitirdi, kayın pederinin konuşmasına fırsat vermeden kapıyı yüzüne kapamıştı bile. Adam hayatının şokunu yaşıyordu. Daha dünkü gelin ne cesaretle onu azarlıyordu. Eğer sevdiği bir arkadaşının kızı olmasaydı yapacağını biliyordu. Olanca gücüyle kapıya birkaç tekme attıktan sonra, “Bu saygısızlığının hesabını babana verirsin artık!”diye tehditler savurarak gitti.Kayınvalidenin kocasından ödü kopsa da içten içe sevinmişti gelininin onu paylamasına.

 Annesi, oğlunun yanına oturdu ama söyleyecek söz bulamadı. Bazen sessiz kalmak konuşmaktan daha etkili olabilirdi. Kadın bir süre öylece oturduktan sonra oğluna sarılıp doyasıya öptü. Kapıdan çıkmadan yolcu eden gelinine dönüp “Ona iyi bak, olur mu kızım?”dedi. Nilgün buğulu gözlerle başını sallayarak, “Merak etmeyin, biz iyi olacağız.” diyerek kadına sarıldı. Aradan iki ay geçmişti. Orhan,aldığı ilaçların yanında Nilgün’ün olağanüstü ilgisi, anlayışı sayesinde ruhen olmasa da bedenen epeyce toparlanmıştı. Her gün hava kararınca Gülümser’in mezarına gidiyor, saatlerce orada kalıyordu. Eve döndüğünde Nilgün havadan sudan sohbetlerle kafasını dağıtmaya çalışıyordu. Genç kadın kaçmak istediği adamla gönül bağını koparmış, yanlış bir karardan dönmenin huzuru içindeydi. Bu kararda Orhan’ın rolü büyüktü. Adam gibi adam diye düşünüyordu Nilgün.Beton çatlaklarından çıkan filizler gibi yüreğinde bir şeyler yeşeriyordu. Artık Orhan’dan ayrılmak istemiyordu. Onuniçin bunun kolay olmayacağını bilse de.

Orhan mezarlıktan döndüğü bir gün Nilgün’ü karşısına aldı, “Ne olacağız biz? Sen akıllı bir kızsın bende akıl fikir kalmadı. Buralara sığamıyorum ben artık.” dedi. Nilgün planını yapmış, sabırla Orhan’ın hazır olmasını bekliyordu.“İzmir’e teyzemin yanına gidebiliriz. Çok anlayışlı bir insandır. Bir ev tutarız. Her şeyden herkesten uzakta. Bu ikimize de çok iyi gelecektir.Okuma hayalimi gerçekleştirmek istiyorum. Senin hayalini kurduğun şey yok mu?”

Önce bir iç çekti Orhan. “Olmaz olur mu? Hep bir restoranım olsun istemiştim.” “Tamam işte sen de hayalini gerçekleştirebilirsin. Birbirimize destek olursak üstesinden daha kolay geliriz. Ben artık kimseden korkmuyorum. Bu hayat bizim.” Orhan kızın ellerini tutup sıktı. Sonra başını öne eğdi  “İstediğin zaman da boşanırız.” derkenNilgün Orhan’ın ağzını eliyle kapadı. Gözleri dolmuştu. “Ben artık bunu istemiyorum, bu konuda acele etmeyelim istersen.” dedi. Orhan mahcup, Nilgün’ün yüzüne bakarak“Yaşadıklarımdan sonra tek dayanağım oldun.Varlığın huzur kaynağım oldu, incinmeni asla istemem.Beni bekleyebilecek misin? Buna tahammülün var mı? Dahası bu sana haksızlık olmaz mı?” soruları arkası arkasına sıraladıktan sonra,ikisi de bir süre sustular. Nilgün; “Bana umut vermemenden daha acı olamaz hiçbiri.Zamana bırakalım istersen.” birbirlerini onaylayarak sarıldılar. Orhan: “Ne zaman gideceğiz peki?” dedi.Nilgün: “Valizlerimiz günler öncesinden hazır. Ne zaman istersen.”dedi. Orhan yerinden doğrulup perdeyi aralayıp dışarı baktı. “Hava biraz kararsın, bugün çıkalım o zaman.” Sesi biraz mahzunlaşmıştı.  Mezarlık kasabanın çıkışındaydı. Artık Gülümser’e veda vakti gelmişti. Aracını yolun kenarına çekti. Mezar taşına sevdiğinin yüzüne bakar gibi baktı.Cebinden bir yazma çıkardı. Ona hediye almış ama vermek kısmet olmamıştı. Ağlayarak ve özenle taşa bağladı. İncitmekten korkar gibi toprağını okşadı. Kendinin bile zor duyduğu ses tonuyla, “Hoşça kal!” dedikten sonra arabasına binip asla dönmeyeceğini bildiği kasabadan uzaklaştılar…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Pendik Escort Bayan Maltepe Escort Bayan Kartal Escort Bayan Kadıköy Escort Bayan Ataşehir Escort Bayan Ümraniye Escort Bayan Anadolu Yakası Escort Bayan Şişli Escort Bayan Mecidiyeköy Escort Bayan Taksim Escort Bayan Beşiktaş Escort Bayan Ataköy Escort Bayan Bakırköy Escort Bayan Bahçeşehir Escort Bayan Avcılar Escort Bayan Beylikdüzü Escort Bayan Şirinevler Escort Bayan İstanbul Escort Bayan Avrupa Yakası Escort Bayan
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram