*
gün yüzüne çıkmaya fışkıran tohumla
kıskıvrak tutunarak toprağın saçına
ölmüş, gömülmemiş yeraltı şehriydi
kansız ve kırılgan gözlerin
–
kıyamet saatidir, yaşlı tik taklar
ustura ağzında yürümek gibi usulca
birbirimizin ellerinde ölürdük
adımızı diyardan diyara nakşederdi
eskice bir zamanın ozanı
–
dünya sesini duysun diye alfabeyi
diline asardın, kalbin avucunda,
ne zaman gitsen bir yerlerim ağırır
izinde dermanı aramak ayıp değildi
–
ey şair, ya durursa bir gün dünya
dağlar denizleri içmeye giderse…
yaşlı kentin gözleri elimde fener
asılı kuşlara çiviydi isyan provası
–
ölümden sonra dönmek olursa
kolayca alışsın diye kalbimiz
şairler tutardı yaşamak çetelesini
–
yağmur iniltisi, yalnız ve tenha mabet
sonsuz kalabalıkta yaradır kimliğim
daha ayaklanmadan sırtımda dünya
güzel günlere çıkaramadım şapkayı.
*
MUSTAFA IŞIK