– YAREN KAYIP
*
bilmez mi ki
sırattır gülüşüyle ölüşümün arası
nuh’un tufanı kopar her gün içimde
hiç kuyuda unutulur mu yusuf
hüsnün atlası değil mi ki o
İlla ki bir kervan yollar kenan iline
can bildiklerin seni kuyulara itince
varsın mısır’ın tacı tahtı kül olsun
züleyha’nın kalbi zindan içinde
varsın aşk kül ve gül olsun
*
ölüm de ölmeyi dilenecekti ismail’den
çalmasa rıza bıçağını boynuna
musa ise hızır’ın yoldaşı
söylesin asiye
kim bekliyor firavun’un tahtında
yanılıp diyecekti az daha meczup
bu ateş ibrahim’i de yakar narında
oysa üveysi’dir bizim gönlümüz
kim demiş görmek gerek sevmeye
hem aşkın rengi yok ırkı yok inan
inanmazsan sor aşk beyazı habeşli bilal’e
*
içimde bir taif ağrısıdır o’nun yüzü
o’na değmese bana değse her taş
ey gönül sultanımın sadık yoldaşı
belki vuslat olurdu bir kere düşse özümden
o mağarada senin gözünden düşen yaş
karanfil kokar kerbala sokaklarında
biri güzel biri iki kere güzel olan aşkına
hangi yağmur yeter bu kanı yıkamaya
o günden beri vuslatın şiirdir
her yağmur sonrası kokan toprakta
hem türkü değil ağıttır zeynep’inki
gözyaşları saklıdır her yudumda
*
aşk diyorlar ya aç susuz beklemek belki de
bağdat kapısında bir taşın ayak ucunda
öl deyince ölmekmiş asıl murat
ol deyince olduranın “adında…”
o yâr ki hasreti bahreyn’i gönül yurdumun
bilmedim rabb’im cennet hangi kıyıda
genzimde miski amber kokusu siyah bir örtünün
ve beyaz yasemenler cennet gibi kokar avuçlarında
*
bir aşık ki ölmüş diyorlar ardından sevdiğinin
başını vura vura taşlara
ben ki aşıklığımdan ar eylerim
ancak boyun büküp ağlarım, eyüp’te bir avluda
bir “aşkın“sahibi şahittir gözyaşlarıma
bir de o’nu konuk eden medine diyarında
*
menekşeler diyorum narhını o’ndan almış olacak
bir gülse sanki tüm dünya huzur bulacak
hani gelse diyorum çıkıp gelse artık o uzaklardan
gelse İstanbul o vakit şehr-i yâr’im olacak