YİTİK ŞEHİR

Güneşini yitirdi bu şehir. Artık olsam da bu kentte bir olmasam da.

Varlığını yokluğun sınırlarında aradım. Yıldızları söktüm. Yerine 8b eskiz kalemimle bulutlar çizdim. Bakir bir ormanın yanarken bıraktığı sancıları ekledim yüreğime. Dolu vurmuş bir bahçenin çürük meyveleriyim artık, dal budak yıkıntılar içinde.

Yelkenini yitirmiş tekneyim. Çatılardan sarkan buz sarkıtı. Sağanak bir yağmurum. Üstüm başım sel içinde. Coğrafyasını şaşırmış şaşkın bir tay Mahire. Toprağa ilk cemre düştüğünde ispinozun cansız bedeni. Yolcularla dolup taşan garım, şeftali kurusu renginde. Keşke ben de seninle beraber, keşke bende…  

Mavi çinko çaydanlıktan çay içtim. Sen papatyaları severdin. Yarama papatyalarla pansuman uyguladım. Kırık bir çivi buldum. Anıların üstüne çaktım çiviyi çekiçle. Aynaya baktım. Bana gülümseyen cemalinle söyleştim hudutsuz gecelerde.

Ayasofya bomboş. Galata Kulesi ihtişamsız. Boğaz eski boğaz değil. Yedi kule zindanı gibi ıssız. Haydarpaşa garından, trenler kalkmıyor artık. İstiklal Caddesi yaban, Burgazada sokakları martısız. Üsküdar, Maltepe, Beykoz… Gayri İstanbul bomboş, İstanbul beyhude, yalnız. 

Kentimin bana attığı her çiçek taş, gönderdiği her güneş zemheri gayrı. Derbeder bir oyuk, acı bir su, hayat. Gitsem nereye, kalsam niçin? Adres defterimdeki bütün ikametgâhlar silik. Diyorum ki yaşayabilir mi ki gökyüzünden söküp atılan dolunay semasız?

Dulda iskelelere çektim hatıralarla yüklü kayığı. Gri mühürlü bir yazgının ıstıraplı gölgeleriyle savaştım yıllarca. İçerisinde kâbus besleyen uykularda boğuldum güneşsiz sabahlara uyandığımda. Dağlara ilk kar düşende de bekledim, baharda tomurcuklar patlayanda da… Dönemeyeceğini bile bile…

O gün ben de sağ çıkmamalıydım o otomobilin içinden. Kekeme bir viyadüğün asfaltında karalar karıldı katran karası gövdeme. Yanık bir sahra alevi çöreklendi kalbimin yırtık astarına. Beti soldu yüzümün. Kireç kesildi, rengi kaçık benzim. Boylu boyunca ölçtüm ölümün aramıza kattığı mesafeyi. Hiçbir metre yetmedi acılarımın cümlesini ölçmeye.

Zerresinde bir tenhayım gayrı dünyanın. Bütün ayrıntılardan arındırdım Mahire’yi. Saati ölüme beş kalaya kurdum. Umudum vuslata son istasyonum. Ömrümün son öyküsüydü yaşamak. Ben Mahir’i ve karnımdaki bebeği kaybettiğim gün ruhumu zaten teslim etmiştim.

Adımlamıyorum artık bu şehrin sokaklarını. Bir telefonla kapıma geliyor, pirinci, domatesi, ekmeği. Teknoloji ilerledi. Kıyafet dersen, iki eşofman takımı. Sırtımda paralanana kadar giyerim, sonrası… Desem ki Kâğıthane kof; Cihangir çökük, virane. Aklımda anlaşılmaz bir soru.  Ben mi bu kenti yitirdim, bu kent mi sinesinde beni eritti?   

İstanbul Film Festivali başlamış. Çamlıca’ya ilkyaz gelmiş. Heybeli’de gün ışımış. Kız Kulesi şevke gelmiş. Fark eder mi Mahire için. Mahire kırık cam parçalarına dönüşmüş. Damalı bir fular misali Çemberlitaş’a savrulmuş. Ha Fırat’ın kıyısında bir köy ha Sarıyer’ de bir yalı. Hüzün sarmalayınca caddeleri en görkemli köşk harabeye dönüşürmüş.

Üşüyor şimdi şehir. Gülhane Parkı harabe, Sultan Ahmet Meydanı fasarya. Öbek öbek çalı bitmiş kentin her köşe başında. Bütün bulvarlar uyruksuz, tüm kaldırımlar asasız. Şeb_i Arus buradan kaç adım, sıla kaç mevsim mesafe. Varlığım kadar avare, kâğıttan bir gemi ömür.

Yaşamın rotası lehimli. Sensizliğin gök kubbesi buz. Kan kızılı gözlerin, törpülendikçe göğüste büyüyen yara. Sesimde, eskimeyen bir kasvet. Kirpiklerim tükenmeyen yağmur uğrusu. Her doğan gün, yeni bir kör kuyu. Her doğan şafak, karanlık gece.

Nicedir çöl ateşiyim. Nicedir tahammülsüz ayazım. Kat yerleri aşınmış emektar hayat sayfasıyım. Kırılmış kapı koluyum. Rutubetli çatı katıyım. Batık deniz altı şehriyim. Dağ dağ üstünde biner gibi binmiş omuzlarıma. Uflanmış kaya parçacıklarıyım.  

Günlerden pazartesi, aylardan aralık.  Dizlerimde dinmeyen bir ağrı. Deva bulmak isteyen bacaklarım sağlık ocağı yolcusu. Kehribar rengi bir otomobil freni. Aklını yitiren kadın çığlığı. Avazı çıktığı kadar bağıran ünlemler. Asfalta yansıyan figüranlar. Hasretin vuslata döküldüğü bir perde oyunu. Kulağımda bildik bir çağrı. Hoş geldin geceme hoş geldin şimal yıldızı.

Güneşini yitirdi bu şehir. Artık olsam da bu kentte bir olmasam da…

*

GÜLÇİN YAĞMUR AKBULUT

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Pendik Escort Bayan Maltepe Escort Bayan Kartal Escort Bayan Kadıköy Escort Bayan Ataşehir Escort Bayan Ümraniye Escort Bayan Anadolu Yakası Escort Bayan Şişli Escort Bayan Mecidiyeköy Escort Bayan Taksim Escort Bayan Beşiktaş Escort Bayan Ataköy Escort Bayan Bakırköy Escort Bayan Bahçeşehir Escort Bayan Avcılar Escort Bayan Beylikdüzü Escort Bayan Şirinevler Escort Bayan İstanbul Escort Bayan Avrupa Yakası Escort Bayan
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram