
Şimdi sen gidiyorsun, boş bırakıyorsun üzerini karaladığın sırayı. Son zil de çaldı ve geride kaldı bütün bir yaşanmışlıklar. İlk telaşın, belki senin gibi gitmekte o da bir başka şehre yahut arka bahçede o tozlu bankta bir teselli umuduyla bakmakta gökyüzüne. Hazırladığın ilk beste, ezberlediğin ilk şiir, yazdığın ilk denemenin sözcükleri sarmalıyor bedenini görünmez bir zincir gibi. İçtiğin o ilk sigaranın dumanı yığılıyor önüne sırf çıkış kapısını bulama diye. Bahçede bir kız ağlıyor ve attığın her adımda bir anı daha çöküyor omzuna: arkadaşlarınla yaptığın eşek şakaları, felsefe hocasıyla yaptığın tartışmalar, din hocasını çıldırtmak için ettiğin laflar, okuldan kaçmalar, çektiğin kopyalar ve bir çıkma teklifine 5 gün hazırlanmalar…
Geride kalanlar bir yana bir de yanında götürdüklerin var. Söyleyemediğin sözler doldurmuş ceplerini, yaptığın ve yapamadığın şeylerin pişmanlığı yapışmış gölgene. Bir kızın ilk aşkını götürüyorsun; umutlarını, hayallerini, bakmazsa öleceği koyu kahve gözleri götürüyorsun. Az daha dayan şunun şurasında çıkış kapısına ne kaldı. Bak! Bak duvarın kenarına diktiğin güller de göründü, şimdi kim sulayacak onları? Ağlama sakın! Biliyorum kederlendin. Havadan mı acaba? Kekre bir koku var, kesif ve boğuk. Belki vaktiyle dökemediğin gözyaşları taşıyordur göz pınarlarından. Ama geride bıraktıkların için ağlama! Ağlama çünkü unutacaksın… Gidenlerin yerine gelenler olacak, geriye üç beş anıdan fazlası kalmayacak. Önünde zamanın çizdiği bir yol var, biraz meçhul lakin korkma. Bir farkı olmayacak şimdiye kadar geçtiklerinden. Eğer şimdi yürümezsen gerisinde kalırsın zamanın. Zaman bu beklemiyor kimseyi, durmuyor eğer âşık olmamışsan.
Hepimiz yaşadık bazı vedalar ve henüz kolay olanını görmedim. Bir düğüm gibi, hayatını bölümlere ayırıyor. Hem düğüm atmak her zaman senin verdiğin bir kararla olmuyor ne yazık ki, o düğümleri atmaya mecbur kaldığın günler de oluyor. Öyle günler ki attığın her düğümde sanki boğazına bir şey oturuyor, ses tellerin birbirine dolaşıp birkaç cümleden ileri gitmene müsaade etmiyor. Ağızdan çıkamayan kelimeler ruhunun duvarlarına çarpa çarpa gözlerinden taşıyor.
Hayat kimi zaman kalan kişi rolünü biçer sana kimi zaman giden, kalansan gitmek istersin gidensen kalmak. Eğer sevmişsen hiç gidememişsindir zaten. Bedenini götürsen ruhun kalır orada. Ne yapar eder bir şekilde yaşarsın ama eksiksindir. Anılar yetmez ki boşlukları doldurmaya. Engel olamazsın havanın tanıdık bir gün gibi kokmasına.
Biten, veda edilen şeyden ziyade bitmek düşüncesi canını yakıyor bence insanın. Acı veya tatlı, sonuçta artık o gün, o kişi ve o yer olmaz artık yaşamında. Bazı şeylerden kurtuldum diyorsun, olabildiğine mutlusun tam o anda bir burukluk çöküyor yüreğine: küstüğün arkadaşını ne kadar sevdiğini anlıyorsun, ailene kızsan bile onlarsız olmayacağını anlıyorsun, yapılan tartışmaların gereksizliği anlıyorsun ve en acısı her şey için çok geç olduğunu anlıyorsun. Geri dönme umuduyla avutuyorsun kendini lakin dönsen ne? Kalacak mı sanıyorsun her şey bıraktığın gibi.
Şimdi sen gidiyorsun, elinde yılları sığdırdığın bir fotoğrafla, meçhule yürüyorsun.
*
Gamze ŞAHİN
