*NİMET TANER
*
kendimizi unutturuyorduk şehire
kendimiz ve ellerimiz hiç durmadan
yeşil olan ve yeşil kalan bir yazdan
kim azaltabilir ki bizi
biz en eski tanış
ancak uzatıp yolları
kısalıyorduk mevsimlerden yazdan
eksiliyorduk cümle nesneden
oksitli tükenmişliğimiz dahi evreni kapsar
eskici pazarlarına aldırmadan
yüzyıl kadar eskiyiz çınarlardan
yüzyıl kadar uzun
şimdi sorsam
her bir izimi anımsar bu krom tarlalar
ve kızıl kahve yollar
vermilion güzlerden Mısır mavisi göklere
uyandırırdım her sabah güneşi
gün ışığında tarlalar gibiydi yüzün
okyanusa kıyımız olmasa da
bizim için bahar arada kalmış
Fikret Mualla pembesiydi
ürkek serçe telaşında biraz
renklerin çizgilere bölünüp
çizgilerin nefes aldığı bir şeydik
Paris sokaklarında
otlağın en küçük parçası olsak da evrende
yüksük otu değildi hiçbir derde çare
hem zehirlenirdim yeşile ihtiyaç olmayan bir evde
zamanı başka pencereden görme merakıyla belki de
sevme bozukluğum vardı kim bilir
sevmeyi seviyordum hoyrat bir inatla
bu yüzden işte
özenle dizdim kuşları dallara
uyandırdım kelebekleri her bahar usulca
hep nisan serptim papatyalara kırlara
yorulmadan doğurdum bulutsu baharları
ve bütün sıska kışları
yaşamın boz mor odalarında
boyadım bütün saçlarımı kirli beyaza
birlikte gençtik
birlikte geçtik aydınlığın olgun cazibesinden
çağır güneşi şimdi boyasın ağaçları ve evleri
yıkasın sokakları puslu şehri
renklerin doğduğu o vakit
yine bekliyor olacak hayat bizi