MUHAMMED İLE SAMEER

  – OĞUZ KAYIRAN

*

Ayaklarıma üşüştü arşınlayan o tozlar –ki hep eski yüzündü

Oysa dalıp dalıp giden, kararan bir kenarda kalmıştı gözlerin

/

coğrafyada kötürümdü Sameer, bakışları sonsuz bir güz

Şam ellerinde kalmıştı “paçavra”lara bürünmüş yazgısı

gözler hiçbir şeye nail değildi, doğanın sapması olarak o idi

tek bir ışığa düştüğünde Muhammed, kaybedeli çok olmuştu

ne çok çorbalar içildi in yuvası o kayıp odada, ıssızdı sokak;

1889’da rotasını şaşıran bir sır, düştü birden mağaraya keşiş

ezan sesleri iki kalbe birden akardı.. çan sesi ile tekleşen

hor görülmüşlerdi oysa, surete düşmüş vebalı gölgelerce

nasıl da kardeş olmuştu gözleriniz ile ayaklarınız, ömrünüz

hiçbir zaman bulamayacaklar, kayıp giden gecede o birliği

zamana ayna geren tanık –yitip gidecek kötürüm ve körlük

görünüp kaybolduğunda kılıç ve maske, uykuda ara bölge

ah Sameer! gözlerinde kudret-i imkan, ayakların yıkılan Şam!

ah Muhammed! Fizan ağlar gençliğine, ışımayan gözlerinde!

anlaşılamadı bir türlü sebebi kendinde olmayan –ölüm saatiydi

kayıp ruha erince bedeni Sameer’in, düştü Muhammed –ölüme

bir daha çıkamadı o karanlık, dar sokaktan –odasında mum!

on günü bulmadı, o da Theo van Gogh ile aynı yola gömüldü

/

Suskunluğum bırakır kendini bir veriş ile gecede, gece üzgün

Bırakıp gitme saati, saat 19. yüzyılda bir hüzün: ah Cibran!

***

Aralık 2015

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook
Twitter
YouTube
Instagram