– SUAT SÜREYYA
*
Tüm sanatçılar, kendinden önceki nesil ile sonraki nesil arasında birer köprüdür. Kendi biçemini, içinde yaşadığı kültürün var olan değerlerinden parçalar alarak inşa etmeye başlar; bu parçaları kendi iç sesine ekler. Ortaya şairin kendisi çıkar. Şekillenen “kendi”lik, başka şaire benzememektir. Recep Şen, “Şiirlerde Bul Beni”de birçok geleneğin ve şairin sesini kendi şiirlerinde birleştirmeyi başarmış, kendi şiir dilini ve biçemini ortaya koymuştur. Tasavvuf geleneğinden Yunus’un derviş ruhu, Divan şiirinden Nabi’nin hikemî bakışı, Fuzuli’nin aşıkâne avazı, Yahya Kemal ve Necip Fazıl’ın nitelikli sentaks dizimi onun şiirlerinin başat özellikleridir.
Hecenin genellikle on dörtlü kalıbını tercih eden Recep Şen, şiirlerinde bazen mesnevi bazen de gazel nazım biçiminin uyak düzenini kullanmış. Bentleri, gazel uyaklanışı ile oluşturmuş. Dörtlüklerde çapraz uyakta oldukça başarılı. Şiirlerinde düz, mani, sarmal ve koşma tipi uyaklanışı pek tercih etmemiş. Bent ile örülen şiirleri bile beyit yaklaşımıyla okunmalı. On birli ve sekizli hece ile yazılmış şiirlerinde koşma tipi kullanmış ama bu tarz şiirleri de oldukça az. Bir elin parmağını geçmeyen serbest şiirlerinde çok başarılı olduğu söylenemez.
Dili, yer yer Arapça ve Farsça sözcüklerle günümüze nazaran ağırlaşsa da Cumhuriyet döneminin karakteristik özelliğini gösteriyor: Sade… Dilinin zaman zaman ağırlaşması onun ilahiyatçı kimliğinden olsa gerek.
Recep Şen, kendini “Şiirlerde Bul Beni” kitabına gizlemiş. Şiirlerindeki seçkin dizelerden, kanca dizelerden daha doğrusu onun gizlendiği dizelerden bazıları:
“Dönemem ben sılaya, kader gurbete salmış,
Şiirlerde bul beni, farz et her şey hayalmiş.”
“Yaylalarım kar kış, yollarım boran,
Kaldım yaban elde, yok beni soran”
“Göçtü gurbet kuşları, gönlüm kaldı yaralı,
Herkes vardı yerine, bir ben kaldım buralı.”
“Sancı girer bağrına, bıçak gibi saplanır,
Gurbette geçen günler, ah nasıl hesaplanır?”
“Yuvasına göndü hep uçtu deniz kuşları,
Çıkamadım bir türlü, içimde yokuşları.”
“Laciverde bulanmış, bu akşam yine sular,
Sana çıkan yolumu, kesmiş hayın pusular.”
“Hasretin ağır ağır öldüren keskin zehir,
Sen olmayınca gülüm, böyle ruhsuz bu şehir.”
“Toprak dediğin ne ki, sonunda teni alır,
Yanmışız nâr-ı aşkla, kalbimiz ölmez bizim”
“Kanat çırpıp semasında
Yâr yurdunun havasında
Mantıku’t Tayr sayfasında
Azade bir kuş olaydım.”
“Sesim kısık, çarem yok, varmaz canana âhım;
Zamansız düş göreli, hasretim semt-i yâre.”
“Şiir falı açalım Hafız’ın divanından,
Kaçıp da kurtulalım, şu dünya viranından.”
“Sevelim sevilelim, meyhanenin erkânı
Muhabbetullah için açmışlar bu dükkânı.”
“Gönüldendir her sözümüz,
Dudak ile dilden değil.
Satırdaki şu yazımız,
Lügatteki kâlden değil.”
“Gönül yarasıdır bu, geçmez ki tuz basmakla,
Tutuşturdun çırayı, elindeki çakmakla.”
“Gam defterine yazmış, yâr adımı kömürle
Bu sevdanın bedeli, ödenmez bir ömürle.”
“Hedefe varam dersen, her cefaya hazır ol,
Burda sefa istersen, ukbada gülemezsin.”
“Sarp yollardan çıkılmaz, hakikat sokağına,
Bir kâmile varmadan, irfanla dolamazsın.”
“Renk, ses, koku her bir şekil,
Dile gelir sevgi ile.
Her ne var ise çoğul tekil,
Hep bir olur sevgi ile.”