– FİLİZ KALKIŞIM ÇOLAK
*
hadi kalk murat
iki yanına düşen kollarını boynuma dola
çoban menekşem ak sütüm anadolu’m kalk
kırdılar mı körpe kanatlarını yoksa
kıydılar mı sana
bak annen geldi başucuna
uyan oğlum
sen uykulara kirpiklerini kapamadan
rüyanda babanı gör diye
kulağına aşkımızın öykülerini fısıldayayım
ah benim künyesi kandil’de düşen evlatçığım
yanıyor dehlizlerim allah’ım
köz olup yüreğimden damarlarıma saçılıyor
sen doğduğunda nenen bulgur aşı kaynatıp
çifte kurban kesti yedi düvele şan saldı
o yıl ekinler başaklarını taşıyamadı
borçlarımızı silip süpürdük
nur saçan bereketinle
hele akıtan damın
teneke çatısı yenilenince
nasıl sevinmişti
kıbrıs gazisi hasta yatağında deden
tek umuduydun
evlat acısıyla kavrulan hakkı çavuş’un
tek tesellisiydin
hani kınalı öküzü satınca
sana bisiklet alıp
sen uyurken başucuna koyuşu yok mu
ah oğul ah kuzum murat’ım
uyan oğlum gözlerini aç
yummasana gözlerini anacığına yiğidim
benim
yüksekova’da şehadete yükselen kartalım
cennet kokulum dağ kekliğim
zeytin gözlüm katıksız aşım
söyle annene bu sirenler kimi haykırıyor murat
zeynep’imin duvağına al kanların mı sıçradı
çatlasın seni taşıyamayan musalla taşı hırsından
kanasın yarım kalan damat tıraşında
gül yüzünden akan katreleri usturaların
kanımın son damlası aksın ey oğul
şahadet şerbetini içtiğin yerlere
”oy benim kara yazmalı gençliğim
umudum soldu omuzlarda gidiyor”
gelinimin siyah saçlarına gelincik yerine kan yağıyor
tutuşuyor hicazı minarelerin pıhtı olup secdelere dökülüyor
yanıyor öksüz sularda nar çiçeklerinin
guruptan damlayan menevişleri
ana yüreğim bu acıya dayanmıyor
kopuyor bağları
yedi veren göğsünden semalarımın
beni alıp sığmadığım tabutlara koyuyor
nur yüzlüm peltek dillim kavrulan kalbimin
can çekişen çırpınışlarına emekle yine
”anne anne”diye sarıl eteklerime
bu gece gelin alayın kalkıyor
yakamoz çığlıklarından oğlum
göğüs tüyleri henüz tazelemiş yamanım
yoksa kara topraklarla mı kıydın
gönül nikâhını oğlum
kanlı üniformalarınla tahtalara mı
koyacaksın yoksa o güzel başını
ah benim kefen tanımayan erim
sen sakın korkma üşüme sakın
koynuma alacağım yine
sobanın üzerinde kaynarken nenenin tarhanası
ninniler söyleyeceğim sana bizim ellerden
baban aguşunu açmış
bizi beklerken mavi çatılı evimizde
güvercinler havalanmadan
ahşap vernikli penceremizden
sonsuz huzura dalmadan
sancıyan sinemden henüz
susacak sirenler susacak oğlum
şehadet mevsimine doğarken usulca şafak
ikimizi birden susacak