– HÜSEYİN BURAK US
*
hafta sonumuz yoktu o zaman
gelişine yaşardık hayatı
ayna tutup günahlar işlerdik sayılmazdı
adaletli acılar kururdu kulaklarımızda
alır başını giderdi akşam ezanı
şehir görürdü biz de görürdük
batıpark’ta
kimimizin feyzi vardı kimimizin uğurları
seyirtip sıtmalı sözler yazardık peçetelere
saçlarımızı dağıtıp ısıtmalı günlerde
c şıkkı gibi gerinirdik
her şeyin ortasıydı bölüşülürdü
biz görürdük şehir de görürdü
kadınlar kapandı birer birer evler çay bahçeleri
sonbahar mıydı akşam mı olmuştu isa mı gelmişti
açtık ceketlerimizin üst düğmelerini
idris’i iğneyi salih’i deveyi açtık
bardağı masaya bıraktık
filistiiin diye bir ses çıktı
ağustos sustu
gurbete bir yol giderdi
o da sustu
kimsecikler ölmedi güzel gün çerçeveli baharlar
kıyamet bildiğimiz kıyamet sabah hâlâ dört rekat
kalktı yataklarından çocuklar
ırmaklar
kahve altları
kalktı üç tane ç harfi bambu masadan
burak döküldü kanatlarından
döküldü cam bir bardağa
biz daha
dağıstan’ın atlarından
kıvrılıp gidecektik suçsuz bir dağa
.
her günü bir saat fazla yaşadım kirlendim
uyanıp bir teheccüt gibi kıldım endamımı
bildik bir mevsimden geçip gittim üstümle başımla
durup dururken soyadımı tersten okudum
boğuldum
kimse boğulmadı benden maada
ıı
öğretmenler
ellerinde meşaleler
sokaklarda naif kediler
akif abiler
engizekler
düğünler dernekler
ringoringo şişeler
bir şehri hırıl hırıl faranjite benzettiler
içlerinde yırtık gökyüzü biriktirdiler
ademi öğrendiler pet şişelerden su içtiler
ekmeği ve ademi birbirine diktiler
yekindi defosuz kafiyeler nefes alıp verdikçe
oturdu karşılarına bir uzun yaşamak
baktılar
topladılar
çıkardılar
hesapladılar
eski bir fotoğraftan çıkmış gibi uyandılar
bir gül kokladılar dikenlerinden başlayıp
bambu masalarda kırmızı parmaklar
çağır çağır osman gelmedi
düştü paylarına muhammedi yalnızlıklar
rüzgar eserdi böyle iyiydi
tutup beklettiler
sokakları dardı toplanıp tefsir ettiler
bir dağ lazımdı
buldular
yudular
güneşe tuttular
murat aldılar
talipler ebubekirler mevlütler mustafalar
bilmem kaç güzel adamdılar
sayılmadılar
benna geçip giderdi bildiğimiz benna
rüzgarı salarlardı ardınsıra
bir gazel okunurdu eskilerden kalma
bir günden fazlaydılar mesela bir cuma
hutbe yetmemişti ki beyaz sarıklarına
sardılar kağıtların arasına benna’dan bir hüzün
türkçe bir dert gördüler parça parça bölüştüler
elleri üşüdü gökteki güneşi bölüştüler
bir çınar ağacı vardı
şahımerdan dolanırdı
onu da bölüştüler
birkaç güzel adamdılar
sayılmadılar
baktılar:
rahatımız sorulmasın
peşin ödendi tüm kahırlar