KERKÜK TÜRKÜLERİ – II
Günümüzde; Irak Türkmenleri, Türkmeneli ve Kerkük belki de tarihlerinin en zor günlerini yaşamaktadır. Milliyet şuuru ve millî seciyeleri çok yüksek olan Türkmenler; dillerine, kültürlerine, millî kimliklerine, topraklarına ve Türklüklerine sâhip çıktıkları için çok büyük baskılara, zulümlere, işkencelere ve soykırımlara mâruz kalmışlardır.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen yiğit ve mazlum Türkmenler; Türk’e ve Türkiye’ye duydukları muhabbetlerini, yürekten kopup gelen turkuaz duygularını ve kimselere duyuramadıkları hüzün dolu feryatlarını çoğunlukla hoyrat söyleyerek dile getirmişlerdir. Kezâ Irak Türklüğünün kalbi konumunda olan ve en yoğun Türk nüfusu bulunan Kerkük’e ve Türkmenli’ne ne pahasına olursa sâhip çıkacaklarını da hoyrat diliyle terennüm etmişlerdir. Böylelikle Türkmeneli’nin bu günkü ahvâlini, kimsesizliğini, tâlihsizliğini, öksüz ve yetim hâlini, her şeye rağmen vatan topraklarına sâhip çıkma şuurunu Kerkük hoyratlarının mısralarına edebî bir biçimde nakşetmişler ve sağır vicdanlara duyurulmaya çalışmışlardır. Aslında sâdece Kerkük’e değil, Irak Türklüğünün tamâmına şâmil olan bu hoyratlardan bir demet arz ettiğimizde ne demek istediğimiz çok daha iyi anlaşılacaktır:
“Kerkük’üm mahmur Kerkük
Tarihte meşhur Kerkük
Bârını yâdlar yiri
Bağvanı mağdur Kerkük
Kerkük’ün altı Hasa
Hasa batmıştır yasa
Gülşenim külhan oldı
Yâd ayah basa basa
Ay gitti ilim kaldı
Altımda kilim kaldı
Kırdılar kol kanadım
Hamd olsun dilim kaldı”[1]
“Gel gör ne barbâd oldım
Öz yurdımda yâd oldım
Düştim kara günlere
Yaban dilde yâd oldım”[2]
“Kerkük’em kareliyem
Ciğerden yaralıyam
El diyer bizim Kerkük
Bilmem men haralıyam”[3]
“Kerkük’ün kapısını
Biz kurduk yapısını
Dünya sel olup gelse
Vermeyiz tapusunu”[4]
“Çöp gider üzüm kalı
Üzim he dizim kalı
Ye bir tek Türkman kalmaz
Ye Kerkük bizim kalı”[5]
“Bu torpağım bu daşım
Uğrunda ölsin başım
Kerkük’ün katli’âmın
Unutma ey yurddaşım”[6]
“Günde emiz bastılar
Heri bizden kestiler
Yüzlerce gencimizi
Suçsuz yere astılar”[7]
“Bağ dadına
Doyulmaz bağ dadına
Kerkük’ü degişmerem
Irak’ın Bağdad’ına”[8]
“Dün yaya
Bir oh koydum dün yaya
Kerkük’ün bir daşını
Degişmem bu dünyaya”[9]
Yaralı bir coğrafyanın sînesinden yükselen, keder yüklü en yanık duyguları ihtivâ eden, içli nağmelerle söylenen uzun havalardan, duygu sağanağında hüzünlendiren hareketli ezgilerden ve insanları coşturan kırık havalardan oluşan Kerkük türküleri; Türkmeneli’ndeki şehit mezarlarıyla birlikte bu kadim Türk yurdunun tapu senetleridir.
Kerkük türkülerini dinlediğimizde; aşkın, hasretin, hüznün, sevincin, ıstırâbın, elemin, umudun, hicrânın ve vuslatın çok çarpıcı ve çok yalın bir biçimde anlatıldığına, yüreklere dokunan ve bizi hâlden hâle koyan ezgilerine şâhit olur; hoyratların ağıtlarla, uzun havaların hareketli ezgilerle, gazellerin dîvanlarla kol kola girdiğine; melâlle coşkunun, yeisle mutluluğun, teessürle meserretin, uzletle saadetin, mâtemle metânetin, gam ile meveddetin el ele verdiğini görürüz.
Bin yıllık sevinçlerin, asırlık kederlerin ve Türk kültüründen tevârüs edilerek damıtılan turkuaz güzelliklerin muhteşem söz ve nağmeleriyle temâyüz eden Kerkük hoyratlarının, gazellerinin ve hareketli türkülerinin çok etkileyici, dokunaklı ve iki güzel sesi Abdulvâhit Kuzecioğlu ve Abdurrahman Kızılay’dır. Onlar; Kerkük’ün, Erbil’in, Telâfer’in, Tuzhurmatı’nın ve bütün Irak Türklüğünün sesi olduğu gibi, Türkmen türkülerinin ve hoyratlarının otantik biçimiyle günümüze ulaşmasına, Kerkük türkülerinin Türkiye’de bilinmesine, sevilmesine, yaygınlaşmasına ve repertuarımıza kazandırılmasına da vesîle olan iki büyük müzik adamı, iki yanık ses ve iki gümrah kaynaktır. Onlar; seslendirdikleri hoyratlarla ve türkülerle Irak Türklüğünün gönül dünyasının güzelliklerini ve nağme zenginliklerini ortaya koydukları gibi, Türkmenlerin uğradığı haksızlıkları da söz ve nağmelerin en latif bir biçimde buluştuğu müzik lisânıyla dile getirilmişlerdir. Abdülvâhit Kuzecioğlu ve Abdurrahman Kızılay’ın seslerine ses veren, Irak Türklerinin türkü, hoyrat ve gazellerinin ülkemizde tanınmasını sağlayan, pek çok Kerkük türküsünü derleyen ve mükemmel bir biçimde seslendiren kâmil bir gönül adamı, kıymetli bir edip, çok önemli bir sanatçı ve müzikolog olan Üstad Mehmet Özbek’tir. Abdülvâhit Kuzecioğlu ve Abdurrahman Kızılay’a kandım diyene kadar rahmet, Mehmet Özbek hocamıza da gönül dolusu selâm olsun.
Sınırlarımızın dışında kalsa da, her zaman gönül hudutlarımızın içinde bulunan Kerkük ile Urfa, Diyarbakır ve Elazığ / Harput türküleri arasında usül, makam, tarz, icrâ, ezgi ve söyleyiş bakımından çok büyük bir benzerlik ve âşikâr bir yakınlık vardır. Oğuz Türkmenlerinin hâkimiyet kurdukları yerler ile buralardaki kültürel / müzikal bağlantı ve müşabehet; Kerkük, Urfa, Diyarbakır ve Elazığ’ın / Harput’un bir bütünün parçaları olduğunu ortaya koymaktadır. Saydığımız yerlerin edebî anlayışlarının, söyleyiş tarzlarının, mûsikî zevklerinin, nağmelerinin, ağız ve hançerelerinin, usül ve tavırlarının birbirine çok benzer olmasının temelinde, bu bölgelerin; ortak bir kökene, müşterek bir kültüre, aynı edebî zevke ve millî âidiyete sâhip olmaları yatmakta, “Biz hep birlikte Türk milletiyiz” gerçeğini bu yönüyle de açıkça ortaya koymaktadır. Bu hâli iki mısrada veciz bir biçimde ifâde eden Yetik Ozan’ın;
“Sizin iller ile şu bizim ilin,
Bir iki türkülük arası kardaş.”[10]
dediği gibi Türkmeneli Anaodolu’nun ayrılmaz bir parçasıdır ve gönül coğrafyamızın merkezinde yer alan Kerkük de; Urfa’nın, Diyarbakır’ın ve Elazığ’ın / Harput’un öz be öz gardaşıdır…
* * *
Türküsü dilimizde, toprağı yâd ellerde kalmış Türk vatanlarından birisi olan Kerkük’ün türküleri; Türk kültürünün kadim zenginliklerinden beslenen, gönül dağının zirvelerinden seslenen, çok farklı ve çok enfes ezgilerle süslenen turkuaz nağmelerdir. Kerkük türküleri, “Mâşuk aşka bigâne kalır da, kader intizâra bigâne kalamaz” fehvâsınca, “üç harfli beş nokta” diye vasfedilen aşkın esrarlı ateşi yürekleri yakarken; kimi zaman umudu, kimi zaman kederi, kimi zaman sevinci, kimi zamanda kahrı kanat eyleyen derûnî bir hissiyatla bizleri alıp Kaf Dağı’nın ötelerindeki efsûnkâr iklimlere götürür… Bu duygu sağanağının içinden bâzen gazeller, bâzen hoyratlar, bâzen kırık havalar, bâzen de dîvanlar goncaya durur…
Hâl böyle olunca, “Kerkük Urfası” da denilen, muhteşem bir ezgilerle ve hikmetli dizelerle Abdulvâhit Kuzecioğlu’nun yüreklere işleyen yanık sesiyle söylediği “Kerkük Dîvanı”nın sözleri yâdımıza düşer:
“Yâr ey, yâr ey, yâr ey
Gülüm di gel men seni seveli
Neçe gün, neçe ay, neçe (y)ıldır zalım
Sen meni aldattın
Bu sende neçe dildir heyranın olum
Yanağının dört bir etrafı pembe-i ala güldür
Öpsem öldürürler öpmesem öllem aman
Bu nasıl zulüm işti(r) heç bilmem hara gedim
Gülüm di gel beyramlaşak,
Bögün şanlı beyram günüdür
Her gabahat mende ise ala göz, çatma kaş
Alma yanak, gaytan dudağ cümlesi sendedir hara gedim
Havar mendedir mendedir
He beşmen dedim hara gedim
Dede gene men de yanam
Aç sinen men dayanam
Kerem eşkından yandı kölen olim
Umut ver men de yanam
Yâr dayansın
Sineme yâr dayansın
Men düştüm aşk oduna kölen olim
Tutuşsun yâr da yansın
A oğul, can dedim can dedim
Dert kazandım,
Bunu buldum fayda men
Gelir gatlime ferman
Giderem bu boyda men
He deduy aga menem, paşa menem
Beg menem köyümde bu feryâd nedir
He deduy malım mülküm emlakim
Hiç demedim ölüm var”[11]
Irak Türkmenlerinin hoyrat ve türküleri; bir yandan içimize kor bir ateş düşüp gönül hânemizi yangın yerine çevirirken, öbür yandan da sürur dolu bir coşkuyla gönüllerimizi âbâd eylediğine, aşkın ve muhabbetin yüreklerimizi gülistana çevirdiğine muttalî olur ve yanık sesli ses sanatçısı, bestekâr ve ut virtüözü Abdurrahman Kızılay’ın söylediği; “Yüz Aydı (Mazan Hoyratı)”nın içli nağmeleriyle gönül tellerimizin titrediğini hissederiz.
“Dede gene yüz aydı(r)
Kaşlar keman yüz aydı(r)
Valla(h) bir güne men kalmışam
Umudun her dakkası yüz aydı(r)
Dede gene yüz ay var
Yüz yıldız var yüz ay var
Her gün gördüğüm yârı
Görmemişem yüz ay var
Dede gene yüzde bir
Hal severem yüzde bir
Her yâr vefâlı olmaz
Olursa da yüzde bir
Baba bugün yardı gam
Deldi bağrım yardı gam
Valla(h) vefâlı yâr, ararsan
En vefâlı yârdı gam
Baba bugün gam yarıdı
Ciğerim gam yarıdı
Valla(h) menim kimin bi kese
Gece gündüz ğam yarıdı
Baba bugün yarı gam
Sarardıptı yârı gam
Bir güne men düşmişem
Yarı dertti(r) yarı gam”[12]
Kerkük hoyratları kimi zaman yürekte yanan ateşin büyüklüğünü ve ne denli yakıcı olduğunu mücerredi müşahhaslaştırarak anlatır. “Baba bugün dağlar yeşil boyandı” diye başlayan
“Muhalif Hoyratı”nda; “Kalbime ateş düştü / İçinde yâr dayandı / Su septim ateş sönsün / Septiğim su da yandı” denilerek, zıtlıkların âhenkli güzelliği su ve ateş olarak terennüm edilip, çok edebî ve çok ince bir zarâfetle dizelere dökülürken, uzun havanın yürek yakan ezgileri de dinleyenleri mest eder:
Baba bugün
Dağlar yeşil boyandı
Kim yattı, kim uyandı?
Gözlerim ağam kalbime ateş düştü
İçinde yâr dayandı
Su septim ateş sönsün
Septiğim su da yandı
Aman aman aman aman elüvden
Di gel otur o gözel boyuna ben de ölem
Heç bilmem hara gidem
Niçin bunca zalımsan
Baba bugün
Dağlar başı dolu kar
Benzim sarı hulkum dar
Gözlerim ağam her gelen benzim sorar
Bilmez kalbimde ne var
Baba bugün
Yâr dağıdır
Sinemde yâr dağıdır
Başımda gam yuvası
Dağıtsa yâr dağıdır
Gurbanam o zülfüne
Gün vurar yel dağıdır
Digeh de bir hayranın olim
Baba bugün
Dağlar dağladı meni
Gören ağladı meni
Gözlerim ağam
Demir zincir kar etmez
Zilfiv bağladı meni”[13]
Kerkük türkülerinde sâdece bir musiki eseri değil, aynı zamanda Türk rûhunun asâletini, Türkçenin icaz mucizesini, fizikî hudutlarımızın dışında kalan insanımızın Ay Yıldız hasretini, ehl-i dilin duygu ve düşünce enginliğini terennüm ederken, sözün sesle âhengine, nağmelerdeki hüzne ve ifâde zenginliğine de müdrik olursunuz. “Oy Ağam Yatmışam Uyağam” diye başlayan “Yolçu Hoyratı”nı dinlerken; ezgileriyle gönül hâneleriniz âbâd olur ve türkünün sözlerindeki hikmet pınarlarından süzülen nice nurânî güzelliklerden hisseder ve nice irfan gülleri derersiniz:
“Ağam ağam oy ağam
Yatmamışam uyağam
Gam yüküne dayağam
Âlem şirin yuğudadı
Men derdimlen uyağam
Men âşkımlan sayağam
Her ayınnan
Gözüm her hafta her ayınnan
Billah günde kerpiç kopar
Ömrümün sarayınnan
Ağam ağam öz ağam
Fikrin sabret gez ağam
Öz ağam of muhubbet
Muhubbet ölümledi
Demek özden uzağam
Di gel gözüm di gel ağam
Men sene gülim demem
Gülüm ömri az olur
Men sene reyhan demem
Yaprak döker dal olur
Men sana derviş demem
Post giyer abdal olur
Men sana paşam demem
Tahtan düşer azl olur
Men sene begim diyrem,
Daim begler beg olur
Billâh di gel ağam
Bir vay iki vay
Aktı çeşmim doldu çay
Bir güne men galmışam
Desem vay demesem vay
E neynim neynim
Di gel ağam gel
Di gel paşam gel
Mene zulmeden öz begim ağam ey”[14]
Hareketli Kerkük türkülerinde bile derinden derine bir elemin vârolduğunu ve târifsiz bir melâlin gönlünüze dolduğunu hissedersiniz, coşkunun içindeki hüzünle âh edersiniz ve ezgileriyle de melül, mahzûn olursunuz:
“Ağlama ceylan balası
Sızlama ceylan balası
Gider gözüv garası
Soyunum bak canıma
Hepsi de sevdağ yarası
Özüv şıh özüv mulla
Nedi bunun çarası
Ağlaram yaşım gider
Gülsem yoldaşım gider
Geçmerem nazlı yârdan
Bilsem de başım gider
Ağlaram ağlar kimin
Derdim var dağlar kimin
Yüz yerden yaralıyam
Gezerem sağlar kimin
Ağlar ağladı meni
Çarpaz bağladı meni
Demir zencir kâr etmez
Zülfuv bağladı meni
Bu dağlar güzel dağlar
Başını duman bağlar
Bir derde düşmüşem ki
Hâlimi gören ağlar
Bu dağlar olmasaydı
Lalası solmasaydı
Ölüm Allah’ın emri
Ayrılık olmasaydı
Bu dağların ardı var
Gönlümün muradı var
Gözlerinden anladım
Sende sevda derdi var”[15]
Kerkük türkülerinde kimi zaman Abdulvâhit Kuzecioğlu’nun o güzel sesi ve yorumuyla “Kalenin dibinde bir taş olaydım”ı,[16] kimi zaman “Çayır ince biçilmez – Oyana dönder meni”yi,[17] kimi zaman “Evlerinin önü yonca – Ninne ninne”yı,[18] kimi zaman “Maral çıkmış dağ başına”yı,[19] kimi zaman “Çakmağı çak / Çırağı yandırmamışam”ı,[20] kimi zaman “Sen bir yana bir yana / Men bir yana bir yana”yı,[21] kimi zaman “Güzellerden üç güzel var sevilir”i,[22] kimi zaman “Ay dolan aydı, gün dolan aydı”yı,[23] kimi zaman “Zeynebim Zeynep”i,[24] kimi zaman “Gine geldi faslı bahar”ı,[25] kimi zaman “Ağam Süleyman paşam Süleyman”ı,[26] zaman “Bir taphır göğerçinem”i,[27] kimi zaman “Esmerim gözel esmer”i,[28] kimi zaman; “Bu hal ne haldı”yı,[29] kimi zaman da “Kalk gideğın şıh bağına gazele”yi[30] dinler: bâzen hüzünlenir, bâzen dertlenir, bâzen sevdâ ateşiyle yüreğiniz püryân olur, bâzen kalbimizdeki küllenmiş hâtıraları alevlendirir, bâzen en mahrem duygularınızın dile getirilir, bâzen dertlenip, melâl burçları mesken tutar, bâzen ezgilerle gönlümüzü teskin etmeye çalışır, bâzen türkünün ritmine kapılıp türküye eşlik eder, bâzen de sevinç ve coşku nağmeleriyle el çırpar ya da, kırık havaların ritmine uyar ve hareketlenirsiniz…
Dr. Mehmet GÜNEŞ
11 Aralık 2022
(Devam edecek)
[1] Osman Mazlum
[2] N. Refik Koçak
[3] Mustafa Gökkaya
[4] Muhammet Nur Doğan
[5] Ali Mârufoğlu
[6] İlham Bezirgân
[7] Cumhur Kerküklü
[8] Abdülhalik Bakır
[9] Abdülhalik Bakır
[10] Yetik Ozan, Bütün Şiirleri, Haydi, 24
[11] Gülüm di gel men seni seveli – Kerkük Dîvânı, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: TRT Müzik Daire Başkanlığı THM Müdürlüğü, Repertuar Nu: 229
[12] Yüz aydı kaşlar keman yüz aydı – Mazan Hoyratı, Kaynak kişi: Abdurrahman Kızılay, Derleyen ve notaya alan: TRT Müzik Daire Başkanlığı THM Müdürlüğü, Repertuar Nu: 958
[13] Baba bugün dağlar yeşil boyandı – Muhalif Hoyrat, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 481
[14] Oy Ağam Yatmışam Uyağam – Yolçu Hoyratı, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu Derleyen ve notaya alan: TRT Müzik Daire Başkanlığı THM Müdürlüğü, Repertuar Nu: 959
[15] Ağlama ceylan balası, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1350; Mehmet Özbek, Folklor ve Türkülerimiz, 136-137
[16] Kalenin dibinde bir taş olaydım, Kaynak Kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1767
[17] Çayır ince biçilmez – Oyana dönder meni, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 2608
[18] Evlerinin önü yonca – Ninne ninne, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Emin Aldemir, Repertuar Nu: 2287
[19] Maral çıkmış dağ başına; Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Notaya alan: Adnan Ataman, Repertuar Nu: 3872
[20] Çakmağı çak / Çırağı yandırmamışam,, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 3878
[21] Sen bir yana bir yana / Men bir yana bir yana, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1663
[22] Güzellerden üç güzel var sevilir, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1797
[23] Ay dolan aydı, gün dolan aydı, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1394
[24] Zeynebim Zeynep, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve Notaya alan: Ali Canlı, Repertuar Nu: 3143
[25] Gine geldi faslı bahar, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1609
[26] Ağam Süleyman paşam Süleyman, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1391
[27] Bir taphır göğerçinem, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Mehmet Özbek, Repertuar Nu: 2545
[28] Esmerim gözel esmer, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Ali Canlı, Repertuar Nu: 3143
[29] Bu hal ne haldı, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1355
[30] Kalk gideğın şıh bağına gazele, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Mehmet Özbek, Repertuar Nu: 1927