– MEHMET OSMANOĞLU
*
İsli gaz lambasının yağlı katran kokusu
Ve titrek ışığında bir çocuğun uykusu…
Silindir sobaların kızaran yanakları
Mevsimin ürpertici uğuldayan rüzgârı…
Sütbeyaz duvarlarda asılı hayallerim,
Kaygılardan âzâde o çocuksu hallerim…
Elimden kayıp giden bir devri hatırlatır,
Gönlüme esrârengiz hikâyeler anlatır.
Kafdağı’nda s/alınan büyülü düşlerimiz,
İçtendi, sıcacıktı gamsız gülüşlerimiz…
Sokaktan devşirilmiş katmerli n/asırlarla,
Dönerdik evimize her akşam ne sırlarla.
Ev kalabalık, sıcak, yüzlerde tebessümler
Âsûde bir huzurla mesrûr geçerdi günler…
Ve canlanır gözümde nefes veren bir bakış,
Yüzünde yoksulluğun izlerinden bir n/akış.
Lâkin öyle asâlet bulut/su gözlerinde,
Yorgun bir onur saklar yürek dehlizlerinde
Ey benim eskimeyen, geçmeyen yürek sızım
Titrer kalbim, aksine sen vurunca an/sızın.
Yaz sıcağında gölgem, zemheride örtümdün,
Bir nazlı zerrin gibi yüreğime gömüldün.
Görmedim senden başka sabrı dağlardan yüce,
Tüm hüzünler sönerdi sen içime gülünce.
D/izine yasladığım saçlarımı okşarken
Sükûnet soluklardım elinde elim varken.
Nazlanırdım özgürce, bazen de abartarak
Hırçınlığa dönerdi serzenişim artarak.
Öyle ki başarırdım taşırmayı sabrını
Ve çekerdim üstüme öfkeli nazarını.
Küskün akşamlarda çöküp duvar dibine
Suçlu bakışlarını mıhlayıp gökyüzüne.
Bir el işaretine kilitlenmiş bir çocuk,
Tenini titretirken gün aşırı yorgunluk…
Yıldızlar hiç bu kadar ışıltılı olmazdı,
Hiçbir yere bu çocuk, bu denli sokulmazdı.
Yalnızca annesinin müşfik sığınağına,
Bırakırdı kendini büyülü kucağına.
Özlüyorum anne, mesut çocukluğumu,
O mazinin içinde, en çok senin kokunu…