ucundan tutuşmaya hazır ömrüm baharı akıtan ırmakta çitileyerek yıkadım yalnızlığımı ılgın ılgın esen rüzgara serdim çıkmadı üstünden kalabalığın lekesi ben ki alfabemin
Yazar
DAR ZAMANLAR
gitmelerden arta kalan yorgunluk soğuk ve metalik seslerle dokunuyor yaralarıma soluk soluğa peşine düştüğüm hayal gibi yerini unutuyor sayfalarca tutuşan bakışlarım sayfalar kapanıyor ben
İSTANBUL
gri betonlar üzerinde renkli ışıklarını izledim öylece geçer gibi geçtim içinden oysa sen benim içime yerleştin martı seslerinle ve yükselen minarelerinle yabancı kalabalıklarınla tanış
Ayakkabı Boyacısı
yüzünde bir dünya ayak izi sende mi gittin hacı abi. hangi renkti hayalinin tuvali biliyorum siyah değildi elinde ki fırça sesinle boyardın sevgiliyi işte
RİYASIZ
“ben sana mahcubum yalnız sen bilirsin” kömürsü yanlarımı yonttuğum günden beri kınına sığmıyor iyimserlik kılıcım keskin tarafından akıyor soylu insan
Şiir Rengi
Sen ki aşk fotosentezi a. Yağmurlar giyinmiş bir zamanla geldik buraya benim üzerimde A d e m gömleği senin üzerinde Havva titremeleri Sonra
BAĞBAN GAZELİ
-Mehmet Osmanoğlu * Bağban hâr-ı nâlânın feryadını duyarsa “hak mıdır ki bu gonca öz dalına ağyarsa” kimse bilmez ve görmez içindeki yarayı bağrında açan
İNSANLIĞIN GEREĞİ
Kasılman boşadır, varlığın boşa! Adamlık nefisten tavizle olur. Yaratan görmez mi sanırsın hâşâ! Giderken yanında yaptığın kalır. * Vurarak kırarak menzil alınmaz, Bir gönül
EMANET KOKULAR
bir çiçeği koklayacak gücümüz yok artık yürüyerek tamamlarız günleri sırtımızı dayadığımız dün eksilir pencerelerden yana yakıla tüketiriz yönleri artık hiçbir şey eskisi gibi ölmez
Göçebe Kar
gündüz gizlice gece ulu orta göğün eşiğinde ölmeden afşin’e göçebe bir kar inse bir sırrın kaldırımında yürüsek soluk ve uzun gölgelerle beraber ay’ın parlayan










