
–
Bu bahar kırgın açtı bütün çiçekleriyle
rengi kan, kokusu kan tadı usul özgürlük
kopan tufan içinden belli güneş doğacak
Gazze’nin toprağını merhametle okşayıp
zalimin kalesine ölüm olup yağacak
–
siz enkazda boy veren çiçeği gördünüz mü
öbek öbek büyüyen sanki ışık hızıyla
köklerine günahsız kanlar yürümüş zahir
masum ve de katkısız anne sütü dalına
ve çelikten bir iman gübresi toprağına
–
ah! içine bir dünya sıkışan yüreğimiz
ne vakit düşmüştük bu aciz ve sefil hale
bak bulutlar ağlıyor nisan çeşmelerinden
ve yuvarlanıyorken kederinden taş bile
sen nasıl böyle hissiz nasıl böyle mecalsiz
–
her saat daralıyor nefesi ruhumuzun
en sığ buğzlar geçiyor kurumuş dudaklardan
Gazze semalarında gece ne kadar uzun
gözleniyor bir kutlu yükseliş ufuklardan
–
kim neden birleştirmiş kokuşmuş milletleri
içinde zulme inip kalkan onursuz eller
bozulmuş dinlerini dinleyip kinlerini
kusarken pervasızca ah Gazze’nin bağrına
neden uyanmaz hâlâ bu kesif uykusundan
Âlem-i İslam denen şu yaşayan kadavra
–
“Ya Rab! sen bizden razı oluncaya kadar al
güle kırmızı rengi veren kanlarımızdan”
diye haykıran anne hatırla ne diyordu
sizi ruzi mahşerde şikayet edeceğiz
biz önden gidiyoruz size yer yok cennette
bu kokuşmuş dünyayı kullanın tepe tepe
–
geleceksiniz elbet mahşere boynunuzda
omzunuzu düşüren bu utancın yüküyle
“Rabbim biz öldük onlar seyrettiler” olacak
kan damlayan sözümüz mahkeme-i kübrada.
*
MEHMET OSMANOĞLU

