– MEHMET OSMANOĞLU
*
Ben mi suçluyum şimdi şehlâ nigâhı varken
Bu dümensiz geminin acep kimdir kaptanı?
Bu hüznün sebebini uzaklarda ararken
Yanıbaşımda buldum kalbimi sızlatanı.
*
Uzak menzilden geldim, sofrasında yer açsa
Gönül incilerinden derunumu doyursam.
Bu utangaç dileğim makamına ulaşsa
Gözü üstümde kalsa, ben gölgesinde dursam.
*
Çekinmese, söylese, beklemeyip lâl-melâl…
Biliyordu aslında ona olan meylimi.
Yetsin artık kalmadı, şu dizlerimde mecal;
Buruşturup atmasa, nâzende hayalimi.
*
Naz edip bunca vakit açmadı nikâbını,
Çevirmedi bahara kasvetli güzlerimi,
Gözlerinde toplayıp göğün âfitâbını;
Mahkum etti geceye p/uslu gündüzlerimi.
*
Ay kaç defa dolunay, kaç kere hilal oldu,
Onsuz kaç mevsim geçti üzerimden saymadım.
Bir onun sesi kaldı, tüm sedalar kayboldu.
A’mâ-i asam olup gayrısını duymadım.
*
Akşamlar inse yine, perdelense âsuman
Mehtâbı bir tül gibi ufuklarımı sarsa…
Baş başayken onunla durur nasılsa zaman,
O yine büyüleyen gamzesiyle susarsa…
*
Bir sonu vardır elbet bu gamlı bekleyişin,
Yolların bir yerinde bulurum izlerini.
Alıp nurunu gelsin, ay’ın ve de güneşin
Bir de yeşil koyların mavi denizlerini.
*
Bilmem dayanır mıyım bu görkemli vuslata?
Kalbim yerinden çıkar belki onu görünce.
İşte halim ortada, lüzum yok izahata;
Can serpilir yüzüme nazarını sürünce…
*
II.
Suçlu bendim elbette, ne etti ki nigâhı?
Bir hicabın ardından öyle b/akıp dururdu.
Evet oydu karartan her aydınlık sabahı,
Lâkin o farketmeden çıngılar sa/vururdu.
*
Yoktu benden haberi, ben y/anardım öylece.
O rahşan çehresine göz koyardım uzaktan.
Misafiri olurdum bir kuytuda her gece,
O uyumuş olurdu, kor gözleriyle çoktan.
*
Bilmezdi ve görmezdi ona meylettiğimi,
O benim kuruntumdu, derdimi bilir derdim.
Salardım bir tülbente sarılmış dileğimi,
Çöle düşen aksinin arkasından giderdim.
*
Demirdendi nikabı, nasıl açılsındı ki
Kasvetli sonbaharım nevbahara evrilsin.
Güneş, onun göğünde asılıydı tek sanki…
Yıldızlar parlamayı, o olmadan ne bilsin?
*
Onun ülkesinde ay, her daim dolunaydı.
Geceye kandil y/ağar, esrik gezerdi mehtâb.
Sermest akşamlar boyu musikiler o’naydı,
U/tanır gizlenirdi, o yürürken âfitâb.
*
Her akşam indiğinde s/islenirdi âsuman,
Karanlık, yorgan gibi üstüme örtülürdü.
Kan kırmızı yarama merhem sunardı zaman,
Titreyen du/dağımda tebessümler ölürdü.
*
Bir sonu vardır elbet bu gamlı bekleyişin,
Yolların bir yerinde bulurum izlerini.
Alıp nurunu gelsin, ay’ın ve de güneşin
Bir de yeşil koyların mavi denizlerini.
*
Bilmem dayanır mıyım bu görkemli vuslata?
Kalbim yerinden çıkar belki onu görünce
İşte halim ortada, lüzum yok izahata;
Can serpilir yüzüme nazarını sürünce…
Farisi kelimelerin isti’mali yerli yerinde. Zevkle ve hissederek okudum.