Merhum Şair Hanifi Kara, Yazar Mehmet Gören’e Özel Röportaj vermişti.

Uzun süredir devam eden rahatsızlığı sebebiyle dün vefat eden Afşinli Şair-Yazar Hanifi Kara bugün Elbistan’da Gariplik mezarlığında Cuma namazı sonrası toprağa verilecek.

Şair-Yazar Merhum Hanifi Kara hayatta iken Yazar Mehmet Gören’e özel Röportaj vermişti.

Vefatı münasebetiyle hem kendisini yakından tanımak isteyenler hem de yad etmek amacıyla Röportajımızı yayınlıyoruz.

Röportaj:MEHMET GÖREN

Kendinizi tanıtır mısınız?

1945’te Afşin’de doğdum. İlkokulu Alemdar beldesinde, Ortaokulu Afşin ve Elbistan’da, Öğretmen Okulunu ise Gaziantep’te okudum. 1965’de eğitim ordusuna katıldım bir öğretmen olarak. 1987 yılında, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Önlisans Bölüm’den mezun oldum. Aynı yıl, Elbistan Fatih İlköğretim Okuluna müdür olarak atandım ve 1994’te emekliye ayrıldım.

Türkiye Yazarlar Birliği üyesiyim.

Şiirlerim ve yazılarım başta Türkiye Gazetesi olmak üzere Elbistan’ın Sesi, Elbistan Posta, Haber Elbistan, Kaynarca, Bizim Elbistan, İkinci Fecir, Gaziantep/Doğuç, Kahramanmaraş/Akdeniz ve Kahramanmaraş Gazetesi’nde, ayrıca dergilerden Dolunay, Hakses, Sevgi Seli, Bizim Ece, Şardağı, Bizim Kalemler, Bir Tebessüm, Somuncu Baba, Kumru ve Bir Yeni Nesil… gibi dergilerde yayınlandı/yayınlanıyor.

Her derecede ödül aldım ve çok sayıda şiir şölenine katıldım/katılıyorum.

DERECE ALAN ŞİİRLERİM:

ADIM KAÇ KEZ DEĞDİ 1.’lik Kahramanmaraş
AŞK YARASI 2.’lik Kütahya/Tunçbilek
ERENLER DİYÂRI 3.lük Malatya/Darende

Mansiyonlar:
ESHAB-I KEHF DESTANI Kahramanmaraş/Afşin

SOMUNCU BABA Malatya/Dârende

İHRAMZÂDE İSMAİL HAKKI Sivas

Özel jüri:

GÜL/KIZ Isparta

DÖNDÜ DÖNMEDİ (I) Kahramanmaraş

Kitap dalında:

AYNADAKİ GÖRÜNTÜ yılın kitabı ve onur ödülü, BESTV’de GÖNÜL PINARINDAN DAMLALAR, ERTV’de BİR KONU, BİR KONUK -canlı olarak- program yapım ve sunuculuğu, mahallî gazetelerde GEL DE YAZMA, ADIN SAKLI DURUR, UKDE, FİSKE ve NÜKTE başlıklı köşelerde makale ve şiirlerim yayımlandı.

            Ne zaman şiir yazmaya başladınız?

Şiir yazmaya tam kırk yaşında başladım. Daha önceleri şiirle hiçbir alâkam yoktu. Bir öğretmenler günü sebep oldu. Nasıl ki kömürün üzerinde yaşadığımız hâlde haberimiz yokmuş. O gün bir sondaj vuruldu ve bendeki şiir rezervi ortaya çıktı. Tam yirmi altı yıldır şiir yazıyorum. Hayatımın ilk 20’lik dilimi çocukluk ve öğrencilik, ikinci 20 yıllık bölümü fıkıhla iştigal ve üçüncü 20 yılı ise şiirle tamamlandı…

 Şiir yazmanıza etki eden şairler oldu mu?

Olmaz olur mu? Her şâirin bir Leylası (Mihriban’ı) olduğu gibi sanatçının da sanatından etkilendiği ve sevdiği kişiler olur. O zamanlar benim şiire karşı pek ilgim/alâkam yoktu ama kütüphanemde Mehmet Akif ERSOY’un Safahat’ı, Necip Fazıl KISAKÜREK’in Çile’si ve Abdurrahim KARAKOÇ’un Bütün Şiirlerim adlı kitabı vardı ve bunları severek okurdum.

“Hâlen; severek okuduğunuz ilk üç şâir kimdir?” diye bir soru sorsanız bu üstatları sayarım…

Üçü de nur içinde yatsın.

            Sizin için şiir nedir?

Bu soru oldukça zor bir soru, basit gibi gözükse de…

Şiir; duyguların dilidir.

Şiir; darası alınmış söz demektir.

Şiir; gönüldeki yangının dışa vuran dumanıdır.

Şiiri bir cümle ile özetleyecek olursak…

Nasıl ki, taştaki fazlalıkları atarsanız heykel, sözdeki fazlalıkları atarsanız o söz de şiir olur…

Arı, balı yapar fakat nasıl yaptığını izah edemezmiş ya, şiir de onun gibi bir şey işte…

Şiir nasıl olmalıdır?

Şair, bizi biz yapan değerlere sahip çıkmalı ve şiirlerinde o konuları en güzel bir şekilde dile getirmeli. Doğru olan ne varsa onu övmeli ve yanlışları ise çekinmeden yermeli.

Doğru olan kaleme, eğri yazdırma yazar

Kalem eğri yazarsa, millete mezar kazar…

Şairler soylu deli, şiir onun kırbacı

Her zaman tatlı söyler, gerekirse çok acı…

Bir şiirin olmazsa olmazı şu üç husustur. Duygu yoksa, bilgi yoksa ve akıcı bir ses yoksa o şiir değildir. Hatta şiir şöyle dursun nesir bile olamaz. Kısaca şiir; ses sanatıdır.

Yazmak için duygusal olmak gerekli midir? 

   

Elbette şiir yazmak için duygu ve etkilenmek gerekir. Duygusuz ve etkisiz şiir yazılmaz. Bir insanın üç yönü vardır. Bedeni yönü, akli yönü ve duygusal yönü. Bir insan bedenini geliştirirse sporcu, aklını çalıştırırsa ilim adamı, duygusal yönünü öne çıkarırsa sanatçı olur.

Şiir ne zaman yazılır?

Nasıl ki aşkın yaşı yoksa, şiir yazmanın da belli bir zamanı ve yaşı yoktur. Nerede ve ne zaman geleceği her ikisinin de pek belli olmaz. Geldiği zaman tsunami gibi yakar/yıkar gider.

Hanifi Kara şiir hariç ne yapıyor?  

     

Hanifi Kara, bol bol sohbet eder, okur, şölen şölen gezer, şiir ve makâle yazar, konferans verir.

İnsan ile şair arasında nasıl bir ilişki vardır?

İnsan ve şiir bir bütünün iki parçasıdır. Biri varsa öbürü de vardır. Şiir, insanı dinlendirir. Rûhunu daha lâtif hâle getirir. Duygusallaştırır. Duygusal insandan kimseye kötülük gelmez. Eski TBMM Başkanı Sn. Bülent ARINÇ’ın dediği gibi Bush ve Saddam “iki satır şiir okumuş” olsalardı bu savaş çıkmazdı.

Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Son sözüm şu olsun bilhassa gençlere: Bol bol kitap okuyunuz. Ama mutlaka seçici olunuz.

Kendi elinizle ve paranızla kendinizi zehirlemeyiniz. Önceliğin ne olması gerektiğini iyi tespit ediniz. Ehemi mühime tercih ediniz. Vesselam.

ESERLERİ:

Şiirlerini, Güneş ve Yarasalar (1995), Gönül Pınarından Damlalar (1996), Yüzdeki İmza (1997), Taşlar Toprağa Bağlı (1998), Bir Avuç Özgürlük (1999), Söze Vuran Dalga (2000), Aynadaki Görüntü (2001), Kalemin Gizlediği (2002), Adın Saklı Durur (2004), Gel ki Gül Koksun Dünya (2007), Çeşm-i Şehlâ (2009), Yediler Diyarından Esintiler (2014) isimli kitaplarında toplamıştır. Şairin bir de Pipetleme (2005) adlı deneme kitabı bulunmaktadır.

AB-I HAYAT

O yüce Mevlâ’dan aldığım güçle
Her türlü engeli, aşmaya geldim.
Benim öz kardeşim köpüren Dicle
Deli Fırat gibi, coşmaya geldim.

Kavuşmak istersen o büyük üne
Gönül pusulanı çevir o yöne
Şişte kebap gibi ben döne döne
Aşkın fırınında, pişmeye geldim.

Yeşerecek bir gün; güzel tohum ek
Her şeyi yaratan O ise bir tek
Dizimdeki takat kesilene dek
Yılmadan peşinde, koşmaya geldim.

Bunca sitemlerim bildin mi kime?
Yeter ettiklerim kendi kendime
”Kükremiş bir selim sığmam bendime
Yırtarım dağları”, taşmaya geldim.

Ellerin sözüne nasıl da kandım
Çöldeki serâbı su olur sandım
Gönül çırasında fitilsiz yandım
Sonunda susadım, çeşmeye geldim…

BİR TEBESSÜM…

Göz göze gelince yeter ki bir gül
Seni sevdirmeye, tebessüm yeter.
Çeşm-i şehlâ bakan, kara gözlerle
Beni öldürmeye, tebessüm yeter.

Beni bu hallere düşüren sen sen
Söyleyin a dostlar ne yapayım ben!
Vuslatsız bir aşka müptela isen
Onu yaşatmaya, tebessüm yeter.

Ne olursun, sen bas beni bağrına
Hiç gitmesin, hiçbir sözüm ağrına
Çekinmeden Cânân’ının uğruna
Canı paylaşmaya, tebessüm yeter.

Âşıkların çoğu sevdâdan ölür
Daha fazla yakma sen acı n’olur
Her tür kötülüğe panzehir olur
Kini yok etmeye, tebessüm yeter.

İnsanları, sevgi ile eğleyen
Söylediği sözü aşkla söyleyen
Herkesi kendine âşık eyleyen
Dünü anlatmaya, tebessüm yeter…

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook
Twitter
YouTube
Instagram