– MEHMET OSMANOĞLU
*
mahzun semalarında bir muştu yankılandı
nalan olan bülbüller şâdân oldu bir sabah
bin beşbüz yıllık mabed bir mehtaba uyandı
çölleşen yüreklerde sürgün verdi inşirah
*
ne vakittir hüzünler göklerini sarmıştı
bir mühr-ü hacâletle sürgülüydü kapısı
güneş kırgın, âfâk-ı İstanbul kararmıştı
matemliydi Fatih’in mukaddes hatırası
*
sisliydi kirpikleri, bakışları nemliydi
fethin asil izleri silinmişti yüzünden
hicrânla örselenmiş müminler elemliydi
bir asırdır boynunu bükülmüş gördüğünden
*
yoldaşıydı bir zaman heybetli sultanahmet
lâkin o da çaresiz kahırla bekliyordu
ne zaman yağacaktı bu gam çölüne rahmet
ve yüklenmiş bir bulut gelip üstünde durdu
*
indirdi öbek öbek kutlu damlalarını
taş duvarlara sinmiş kasveti temizledi
selamlarken yeryüzü ikinci baharını
bu görkemli vuslatı gök ehli de izledi
*
bir nefhada kurtuldu paslı zincirlerinden
boğazına sarılmış ilmeği söküp attı
arş titredi hû ile, arz oynadı yerinden
işte bu on yıllardır beklenen o şafaktı
*
artık ne gam ne matem ebedi bayramdır bu
nicedir düş buğusu gözlerimizde tüten
görklü torunlarından fatih’e selamdır bu
türk’ün ayak sesiyle tüm cihanı titreten
*
dirilsin ervah-ı ced tekbirlerle kabrinden
kanatlansın yıllardır sürünen nazlı hülya
yayılsın ezanları suskun kubbelerinden
sonsuzluğa çağırsın bizleri ayasofya