6 Şubat sabahının soğuk karanlığında Elif sessizce uyuyordu. Dışarıda kar taneleri usulca yeryüzüne düşerken evin içinde huzur hâkimdi. Bir gece önce Elif ve ailesi televizyonun karşısında bir araya gelmiş, sıcak çaylarını yudumlayarak karın yağışını izlemişlerdi. Çocuklar, sabah karla oynama planları yaparken Elif, ertesi gün işe gitmenin yollarını düşünüyordu. Yorgun bir günün ardından herkes yatağına çekildi.
Saatler gece yarısını çoktan geçmişti. Elif, derin uykusunun ortasında yatağının altında tuhaf bir hareket hissetti. Önce küçük bir titreşimdi, ardından derin bir uğultu geldi. Kafası karışmış halde gözlerini açtı ama ne olduğunu tam kavrayamadan yer sarsılmaya başladı. Evdeki eşyalar birdenbire sağa sola savruluyor, dolap kapakları hızla çarpıyordu. Elif bir anda yataktan fırladı ama o anki şokla ne yapacağını bilemedi.
“Deprem!” diye içinden bağırdı fakat kelimeler boğazına düğümlenmişti. Etrafındaki dünya devriliyor gibiydi. Büyük sarsıntılar evin her yerinde hissediliyordu. Duvarlardan gelen çatırdama sesi ve mobilyaların devrilmesi, korkunç bir gürültü yaratıyordu. Elif’in odasına baktığı her yer, aniden kaosa teslim olmuş gibiydi.
Elif, aklına gelir gelmez kapının eşiğine yöneldi. Fakat koridora çıktığında evin çatısının üzerinde büyük bir baskı hissettiğini fark etti. Sanki tüm bina çöküyordu. Birkaç adım attıktan sonra tavan büyük bir gürültüyle çökerek salonun bir kısmını kapattı. Şok içindeydi, kalbi göğsünden çıkacak gibiydi, her nasılsa bir şekilde hayatta kalmıştı. Elif, annesini ve babasını aramak için seslenmeye çalıştı lakin sesi boğazında yankılandı.
Korkuyla ailesinin odasına doğru koştu, ama önündeki yollar tıkanmıştı. Dışarıdan siren sesleri duyulmaya başlamıştı. Çaresizce olduğu yere çömeldi ve dua etmeye başladı. “Lütfen, bir şey olmasın…” diye içinden geçirdi.
Sarsıntılar bir süre sonra durduğunda, Elif’in vücudu hâlâ titriyordu. Neler olup bittiğini anlamaya çalışırken karanlık çökmüştü. Sokaktan gelen sesler gittikçe artıyordu; insanlar çığlık atıyor, yardım istiyordu. Elif, yıkılan evlerin arasında kendisini bulduğunda, dünya bambaşka bir yer gibi görünüyordu. Sadece birkaç saat önce huzurla uyuduğu evi, şimdi yıkılmış bir enkaz haline gelmişti. Ancak Elif, o anda bile bunun sadece onların eviyle sınırlı olmadığını biliyordu.
Gözlerini çevresine gezdirdiğinde yıkımın devasa boyutlarını fark etti. Komşularının evleri, sokaktaki binalar… Her şey yerle bir olmuştu. Elif’in içi ürperdi. Annesi ve babası hâlâ içeride olabilirdi. Gözlerinden yaşlar süzülürken enkazın arasından bir hareket fark etti. Yardım ekipleri mahalleye hâlâ gelmemişti insanlar kendi çabalarıyla sevdiklerini, ailelerini enkazlardan çıkartmaya uğraşıyorlardı. İki saatin ardından yardım ekipleri mahalleye ulaşmaya başlamıştı. Kurtarma görevlileri, yıkılan binalar arasında yaşam belirtisi arıyorlardı. Umutla bekleyen kalabalıklar, yardıma koşan gönüllülerle doluydu.
Elif’in bulunduğu yere doğru ilerleyen bir kurtarma ekibi, ona doğru seslendi. “İyi misin?” Elif’in dudaklarından sadece zayıf bir “Evet!” çıkabildi. Fakat içindeki korku ve belirsizlik her an daha da büyüyordu. Babası ve annesi, bir türlü çıkmadıkları evin içinde olabilirlerdi. Kurtarma ekipleri hızlıca çalışmaya başladı; herkes büyük bir dikkatle yıkılan evin içinde kalanları arıyordu.
Gün ışığı yavaş yavaş belirdiğinde mahalledeki yıkım daha da netleşti. Yüzlerce insan dışarıda toplanmıştı. Kimi yaralı kimi sevdiklerinden haber bekliyordu. Elif, saatlerce enkazın başında bekledi. Kurtarma ekiplerinin hummalı çalışmaları sürerken Elif’in umudu zamanla azalıyordu. Ama bir süre sonra derin bir sessizlik çöktü. Kurtarma ekibinin bir üyesi, enkazın altından birini çıkardı. Elif’in babasıydı. Sağdı.
Babası, tozlar içinde, ama hayattaydı. Onu görünce Elif’in kalbi bir an duracak gibi oldu. Babasına sarıldığında, ikisi de ağlamaya başladı. Birbirlerine sımsıkı sarılarak, kaybettiklerinin acısını paylaştılar. Ancak Elif’in annesinden hâlâ bir haber yoktu. O anlar, Elif’in hayatının en uzun saatleriydi. Annelerinin enkazdan çıkarılışını beklerken Elif umutla, her an mucizevi bir haber bekliyordu.
Günler geçti, arama kurtarma çalışmaları sürdü. Elif’in annesi bulunamadı. Depremin ardından gelen her an, bir yıkım, bir kayıp ve bir umut arayışıydı. Yaşam devam ediyordu ama asla eskisi gibi olmayacaktı. Elif ve babası, aylar sonra bir araya geldiklerinde annelerinin hatırasını yaşatmak için birbirlerine daha da sarıldılar. Bu büyük felaketin ardından şehirler yeniden inşa edilecekti, hayatlar yeniden başlayacaktı. Ama hiçbir şey deprem öncesi gibi huzurlu olamayacaktı.
Elif, hayatta kalmanın bir mucize olduğunu anladı, ama en büyük mucize, yeniden başlamayı başarabilmekti. Gözlerini gökyüzüne dikti ve derin bir nefes aldı. Depremin yıktığı her şeyin ardında yaşamın direnci vardı.
*
RUKİYE AYBÜKE DOĞAN