– ERGÜN BİLGİ
*
belki bir filiz koparan
belki kuzeyden puslu bir lodostu beni kıyılarına vuran
denizden çıktım yağmurlu bir mayıs kucağında
üşüyorum Süeda
karanlıklar düşüyor gözlerime perçem perçem
aç kapını sürmeli serçem
sana ölümüne titrediğim
son nefesimle yüreğime ektiğim
hallaç gemilerden nagehan bir sevdayla geldim
ah süeda
sen düşerken yaldızlı düşlerime
terek’te atımı sulayıp kazbek’te nöbete duruyorum
debisine dalıyorum kuban’ın sunja’nın albina’nın
ölümsüz sevdaların koynundan ıslak çiçekler deriyorum
görmüyorsun
deniz diplerinden, hürrem nehirlerden lotuslar uzatıyorum
sen koklarken ılık gözyaşlarımı, elalarında eriyorum
ah süeda
sen düşünce aklıma
meçhul şehirler yıkıyorum her sabah güneşin şavkıyla
güller takıyorum yanaklarına rüzgarın, haziran kuşluklarında
gölgesiz güzeller yürüyor bulvarlarımda ıtırlar salarak
kentler kuruyorum kumral sokakları mavi kıyılara açılan
bembeyaz Romalı kadınlar düşüyor mor salkımlı caddelerine
kıvrımlı kumaşlar dökülüyor bellerinden
mermer gülüşler yüzlerinden
sonra samur saçlı bir ceylan iniyor göklerden
eriyor dudaklarıma uzanan tüm dilberler
ve yerle yeksan oluyor kurduğum tüm şehirler
gel
ruhunla gel yurduma Süeda!
ben
babulebvab’dan, daryal’danderbent’ten
mahşeri geçitlerde yıkandığım kızıl göletten
göğsümden söktüğüm paslı oklardan köprüler kurarak
ve ağıtlarıma epik şiirler yakarak
denizler ötesinden
sürgünler ülkesinden koşuyorum sana
sorma Süeda!
kaç asırdır yandım
kaç asırdır aradım seni, sürmelerini kaderime asarak
senkafdağı’nın ardında gökçek gölgeler yayarken
ben ülke ülke, sürgün sürgün, bayır bozkır dolaşarak
adını söylemeden
söyleyemeden
sana yazdığım şiirleri
çığlık çığlığa seher kuşlarına fısıldarken
demirliyorum gemilerimi sahillerine
sonra kasemler çekip yelkenler açıyorum uzak menzillerine
sen gelince bir yağmur boşalıyor yanık çöl gecelerime
ve dağlar yaslıyor denizlerin dizlerine efkarlı başını
dalgalar geliyor dile Süeda
öpüyor yakamozlar ayı
sonra ağlaştık oturup gözyaşlarımızı yağmur yağmur içerek
seni kuzeyin zümrütlerinde simsiyah atmacalar
beni bozkırın kehribarında ateş gagalı martılar vurdu
zordu sürmeli serçem
zordu
kader kedere durdu
bir sevda uğruna
ikimiz de su damlattık cellatlarımızın kuruyan dudaklarına
dört makam, kırk kapı dolaştık beyaz güvercinlerin kanatlarında
gül yurdumuza daldı Babil’in kör kuyusundan zincir kıranlar
asma bahçeler çiğnendi Harut ve Marut’un ayakları altında
sonra bir gülşen aradık
vurulduk sevdiğim
vurulduk!..
şeddat’ın İrem bağlarında
şimdi bir sen varsın Süeda bir de ben kışlayan iklimimde
gerisi gönlüme hep ağyar
zamanları dürüp dürüp koşuyorum sana tekrar tekrar
bilmiyorsun Süeda!
baharlar içinde baharlar var
eteklerini topluyor bir yelda, yüreğimin tam ortasında
dağılıyor kıblemde saçların Süeda
bakma gözlerime
dünyadan ukbaya saldığım billur bir kevserdir benim sevdam
şu safir tahtımda bir şehriyar açar şimdi filiz filiz
ve bu sonbahar bir kız doğurur sessiz sedasız
mızıkam rehavi bir beste çalar yeşil ekimlerden
kutsal bir isim düşer bülbülün diline zamansız takvimlerden
söyleyemem Süeda
yine bir karanfil kızarıyor parmak uçlarımda
sonra bir güvercin yetişiyor imdada canı dudağında
korkuyorumSüeda
denizden çıktım yağmurlu bir mayıs akşamında
karanlıklar iniyor gözlerime perçem perçem
aç kapını sürmeli serçem
sana ölümüne titrediğim
son nefesimle yüreğime ektiğim
hallaç gemilerden nagehan bir sevdayla geldim
dokunamıyorum zambaklarına
lacivert gecelerime çağırıyorum bir ayı, bir yıldızı
ey kafdağı’nın samur saçlı bembeyaz kızı
bir sen varsın bir de ben üşüyen iklimlerimde
ötesi gönlüme hep ağyar
bergüzar kalsın bu şiirim sana ey nazlı yar