– AHMET SÜREYYA DURNA
*
Kıvılcımlar savruluyordu gökyüzüne,
Çatırdıyordu merteği damların.
Sevincine diyecek yoktu kızıl alevlerin
Ve akşamların…
Zira her şey kendilerinin,
Yılan öpücüğünden geçiyordu adeta
Tutuşmuştu bir kez orta direği,
Salt göyünen yüreğiydi evlerin…
Ateş ve duman,
İşbirliği içerisindeydiler bayağı.
İblis ateşten halk olmuştu zaten.
Ateş yakmayı biliyordu, duman göz karartmayı.
Biraz sabır biraz mukavemet sonrası,
Kirişin de ödü koptu korkudan.
Elleri böğürlerinde kalmıştı çocukların,
Kolay değil!
Yanarak kül olmuştu babaların ocağı.
Ne iş yapabilirlerdi ki yarın?
Artık ne bir sıcak ev ve nede tüten baca!
Tek teselli vardı belleklerinde;
Ana kucağı…
İtlerin ulumasıyla ineklerin böğürmesi,
Neyin ifadesiydi acaba?
Kümesten erken boşanmıştı sakinler.
Çalılıklara ve kuytu yerlere tünediler;
Fecr-i beklediler…
İhmali görülenler mi dediniz? Hâşâ!
Failler belli.
Özgürlüğü ağızlarında çiğniyordu,
Uşak ruhlular ve tutsak herifler temelli.
Gün onların günüydü, bu düğün onlarındı.
Yangından arta kalan,
Her ne kadar da bir moloz yığını varsa,
Boş ver; temeller sağlam…