Türkiye’nin 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığı Kahramanmaraş merkezli asrın deprem felaketi üzerinden tam iki ay geçmişti. Geçici bir süre Mersin’de kaldıktan sonra artık evine dönüş kararı almış ve o gün deprem sonrası ilk kez evine girecekti.
Apartman kapısının şifresini tuşladı, asansöre bindikten sonra ikinci katın tuşuna basarak dairesinin bulunduğu kata çıktı. Bu arada depremden sonra ilk defa evine gireceği için çok garip duygular içerisindeydi. Yabancısı gibi hissettiği kendi daire kapısını açmak için anahtarını yerleştirip yavaşça çevirdi. O anda evde kendisini neler beklediğini bilmediği için olası sürprizlere karşı heyecanlı ve tedirgindi. Evin koridorundan başlayarak bir dedektif gibi etrafı incelemeye başladı. Bir yandan da o gece neler yaşanmış olabileceğini hayal etmeye çalışıyordu. Duvardaki çatlaklar ve yere düşmüş kartonpiyerler dünyanın en büyük ikinci fayının devamı olan Doğu Anadolu fayının, beş yüz yıllık suskunluğunu bozarak kükrediği anlamına gelmekteydi. Öyle ya bu fay aslında Türkiye’den Mozambik’e kadar uzanan ve altı bin km uzunluğundaki Doğu Afrika Rift hattının devamıydı. Depremle ilgili şimdiye kadar yaptığı dersler, çalışmalar, projeler vs beyninde dönüp duruyordu. Beklenen büyük depremin çok şiddetli olacağını ve bu yıllarda olacağını tahmin ediyordu. Kendi kendine “Biliyordum böyle olacağını.” diye acı acı ve çaresizce mırıldandı. Kafasındaki bu düşüncelerle ilk önce çalışma odası olarak kullandığı evin salonunu görmek istedi. Salonun kapısını açtığında sağ taraftaki bilgisayarının yerli yerinde durduğunu gördü. Bu durum bir nebze içini rahatlatmıştı ki; kafasını sol taraftaki kitaplığına çevirdi. Altı bölümden oluşan kitaplığının sadece en soldaki küçük bölümü çalışma masasının üzerine kapaklanmış haldeydi. Ancak kitaplığın diğer bölümleri yerli yerinde duruyordu. Devrilen bölümün en üstünde bulunan Kuran-ı Kerim ve Atatürk baskılı Kütahya çinisi yerlerdeydi. Hemen toparlamak için önce masanın üstüne kapaklanmış kitaplığı doğrultu. Özenle düzenlemiş olduğu kitaplığın yukarı raflarında Türk klasik romanları alt raflarında ise Kahramanmaraşlı şairlerin ve yazarların yazdıkları eserler bulunuyordu. Bunların çoğunluğu Maraş Edebiyat Sanat Derneği üyesi olan ve yakinen tanıdığı yazarlara ait kitaplardı. Daha önceden birçoğunu okumuş olduğu bu kitapları yerden tek tek toplamaya başladı. Bu arada eline aldığı tüm kitapları dikkatle inceliyor ve bir elinin avuç içiyle de okşar gibi bir hareketle tozlarını siliyordu. Kitapları aynı düzende yerleştirmek istediği için iş biraz uzuyordu. “Kitaplığım çok düzenli olmalı ki hangi kitap nerde ise elimi attığımda hemen bulmalıyım.” derdi, her zaman. Bu arada eline aldığı her kitapla ilgili zihninde bir şeyler tekrar oluşuyordu. Her kitaba baktığında kitapların hem içerikleri hem de yazarları ile yaşadığı anılar bir film şeridi gibi gözünün önünde canlanıyordu. Zekeriya Çakabey kitapları, Mehmet Işık kitapları, Tahir Görenli’nin ‘Yunus da Bizim’ kitabı, Necdet Ekici o güzel öyküleriyle dolu kitapları, Ömer Gündoğan’ın Hayata Dair Şiirleri, Vildan Çelik, Mehmet Gören kitapları, Abdulhakim Eren, Ali İhsan Kekeç ve diğerleri…Derken bir süre sonra eline Ali Avgın’ın ‘Germanicia Güzeli’ adlı kitabı geldi. Bu kitap ilk çıktığında sosyal medyada görmüş ve hemen almalıyım diye düşünmüştü. O yüzden mutlaka okumalıyım diye düşündüğü bu romanı, Kahramanmaraş kitap fuarında 22 Ekim 2021 tarihinde yazarın kendisinden imzalı olarak almıştı. O kadar sürükleyiciydi ki roman hakkında yanılmamıştı. Tamamını bir günde elinden hiç bırakmadan bitirmişti. Okuduktan sonra fazla zaman geçirmeden fuarda yazarla bir araya gelerek kitap hakkında uzun uzun sohbet etmişti. Bu kitabın sonunda ilginç bir şekilde hatırlıyordu. İki bin yıl önce Germanicia’da deprem oluyordu. Kitapta geçenlere göre sır dolu hayatları, sanatçı ruhları ve efsane aşkları ile kaybolup gidiyordu bir Roma şehri. Yazar aynen kitabında yazmış olduğu gibi böylesine büyük bir sarsıntıyı ve acıyı bizzat kendisi de yaşamıştı. Tek tesellisi ise canının sağ olmasıydı. Bu ilginç tarihi tesadüfün de etkisiyle yaşamın kaybeden yakınlarını ve on binlerce canı düşünürken dalıp gitti. Neden sonra kendine geldi ve yazarla ilgili olarak “Daha güzel kitaplar yazacaktır inşallah!” diye mırıldandı.
Kitapları toparlamaya kaldığı yerden devam etti. eline Oğuz Paköz’ün ‘Taçlı Küçük Canavar’ kitabı geçti. İşte o zaman daha da çok sarsıldı. Çünkü onun mekânı da çoktan uçmağ olmuştur diye düşündü. “Türkçeyle bilge olurum, eren olurum, adam olurum.” diyen Oğuz ağabey edebiyata ve Türkçeye gönül vermiş bir tıp doktoruydu. Bu kitabında Covid döneminde özel hastanede yaşananları anlatıyordu. ‘Kurtlar Köyünün Görkemlisi’ kitabında 1960’ların Maraş’ında köy ve şehir yaşamını okuyucularına anlatmıyor adeta yaşatıyordu. 22 Yıllık ‘Alkış’ dergisinin genel yayın yönetmeni ve her şeyiydi o. Bir toplantıdan sonra yanına gelerek “Hocam Afşinli şairleri sen yaz!” dediğini hiç unutmuyordu!
Sonra, Yaşar Alparslan kitapları geldi önüne, onları yerden alırken de içi adeta cız etti. Çünkü zihninde canlanan koca yürekli bir adamdı. Geçmişi arayan, araştıran, adeta geçmişten gelmiş gibi biriydi. Yüreği Allah aşkı ve memleket sevgisiyle dolu çok çalışkan ve üretken biriydi. Osmanlı Türkçesi ile yazılmış belgeleri çevirmeye ömrünü adamış nevi şahsına münhasır biriydi o. Kendine ait büyük bir kitaplığı olan yazara Maraş’ın hafızası da denilirdi. Akademi, bürokrasi ve iş dünyası ile arası çok iyiydi. Kitap fuarında yeri her zaman başköşedeydi. Çay içmeden sohbet etmeden o stanttan geçilmezdi. Hatta arada bir “Benim Divalı Camii’nin yanındaki yerime gel oturalım.” derdi. “Beni ziyarete gelmiyorsun!” derdi, ‘Çocuğum nerelerdesin hiç görün müyorsun?’ derdi. hasılı güzel insandı. Zihninden tüm bunları geçirirken senin de mekanın cennet olsun diyerek gözünden düşen iki damla yaşı sildi.
*
– NURULLAH KILINÇ