kırmızı kırmızı sevinen güller var
ne kuş sesi kaldı
ne uzun hava
en çok da
duymadığım ezana üzülüyorum
kafesini içten kilitleyen kasabadayız
yalanım varsa kör olayım
sis inmiş yedi sülalesiyle
çalışkan bir suluboya fırçası
pas rengi anahtarlar yapıyor sürekli
kan akıttığını ispatlayan
dikenlere aşinayız yalnızlığımla ikimiz
bir de içimizde kötürüm aristolar
ne tren kaldı
ne vapur
en çok da el kaldırdığımız halde
bizi almayan tabutlara üzülüyorum
hayır hayır gözümde değil
kokusuz kalan güllerde unutmuşsun gamzeni
gittiğin şehrin
caddeleri sokakları mis gibidir şimdi
boynunda hâlâ takılıdır
beşi bir yerde yüz görümlüğü
*
KAZIM GÖK