
her insan yalnızdır aslında
doğarken de
yaşarken de
ölürken de
hatta ana rahminde bile
her insan yalnızdır aslında
dağ başlarında da
şehrin ortasında da
en çok da geceleri
zifiri geceleri
her insan yalnızdır aslında
bitimsiz hastalık nöbetlerinde
bekleyişin köze döndüğü demlerde
en kesif kalabalıklar içinde
her insan yalnızdır aslında
bazen ona bazen ondan kaçtığımız
fecre yakın sırılsıklam
kan ter içinde
her insan yalnızdır aslında
sırtındaki ateş yüküyle
baruta yürürcesine
her insan yalnızdır aslında
kara topraktaki kefen beyazlığında
bir mum misali dibine kör
her insan yalnızdır aslında
yalnızlık ki anlaşılamamaktan beslenir
anlaşıldıkça tökezlenir
yalnızlık ki
ezelî ve ebedîdir
kılcal damarlarımıza sirayet etmiştir
boylu boyunca
yalnızlık ki
içimizde upuzun bir mağara misalidir
o keskin sarkıt ve dikitleriyle
yalnızlık ki
havf ve reca arasında tutar bizi
bir değirmen taşı gibi öğüt(ül)en
un ufak zamandan azade
yalnızlık ki
uçurumun eşiğinde bir korku tünelidir
iki ucu karanlığa açılan
alabildiğine derin
yalnızlık ki
karanlıklardan geçmek
ve kendi içine göçmektir
tenha vakitlerde
yalnızlık ki
panzehiri ağız dolusu ağlamaktır
umudu sulamaktır gözyaşlarıyla
yalnızlık ki
bir iç yolculuğu sonrası inşirahtır
teşehhüd miktarınca
terk edilmiş gönül istasyonlarında
yalnızlık ki
halet-i ruhiyemizle yüzleşmektir
barışık olmaktır aynalarla
esrarına vakıf olmaktır ân’ın
yalnızlık ki
hem çok yabancı hem çok tanıdık bize
ezelden ebede gölge misali
öylece işlemiştir (g)öze
*
M.NİHAT MALKOÇ
