YİRMİ YIL SONRAKİ KENDİME

Sevgili Kendim,

Böyle klişe bir giriş yapmayı hiç istemezdim aslında. Ama şu anda sana bir mektup yazmak zorundayım ve bu ifadeyi kullanmam gerekiyor. Biliyor musun, sana tüm içtenliğimle iltifat ederek, canım kendim diyerek, başlamayı çok isterdim. Fakat yapamam. Bunu sen de biliyorsun ki birbirimizi sevmiyoruz. Ara sıra buzlar erise de çoğu zaman nefretle besliyoruz kalplerimizi. Sen benden son derece nefret ediyorsun ben de senden. Buna sebep olacak ne yaşadık bilemiyorum. Ama düşünüyorum da bu zamana kadar seni en çok yaralayan şey vedalar… Vedalar zor geliyor yüreğine. Ben de isterdim kendinden çok sevdiğin insanlardan ayrılmamanı. (Gerçi sen herkesi kendinden çok seversin, o yüzden herkesten ve her şeyden çok sevdiğin insanlar demek daha doğru olur.) Ben de isterdim ayrılmamanı güzel dostlarından. Ah ne çok isterdim bana veda etmemeni… Fakat geri gelmezsin de artık. Sen gelsen ben kaçarım. Çünkü biz küsüz kendim. Evet, yıllardan beri küsüz, unuttun mu? Şimdi sen 35 yaşındasın, ben 15. Fakat hâlâ küçük çocuklar gibi kavga ediyoruz. Yalnız bizim o küçük çocuklardan bir farkımız var: Onlar en ufak bir sebeple bile barışırken biz dünya tersine dönse barışamıyoruz.

Şimdi benden yirmi yıl kadar uzaktasın. Ne yapıyorsun, neredesin, nasılsın bilmiyorum. Bildiğim tek şey hâlâ küs olduğumuz. Yirmi yıl sonra aynaya baktığında nasıl görüyorsun beni? Ben söyleyeyim: yorgun, tükenmiş ve bıkmış. Doğru düşünüyorsun, senden bıktım. Tıpkı senin benden bıktığın gibi… Seni sevmiyorum. Tıpkı senin beni ömrün boyunca sevmediğin gibi… Sahi neden varsın sen? Ben neden bir ömür boyu seni görmek zorundayım? Seninle ilgili her şeyden nefret ediyorum. İnan ki doğumun kadar ölümün de hiçbir şey hissettirmeyecek bana. O kadar hiçbir şeysin ki bende anlatmaya kelimeler yetmez. Bir de bakmışsın artık anlatmak bile gerekmez… Ancak her şeye rağmen seni merak etmiyor da değilim. Şunu bilmeni isterim ki maalesef sen bensin, ben de sen! Seninle ilgili binlerce soru bir kuş tüyü misali beynimi gıdıklıyor. Ne tuhaf! Hiç bu kadar ağır bir kuş tüyüne rastlamamıştım… Telefona kaydedilmiş bir resim gibisin. Yaklaştırdıkça bulanıklaşıyorsun. Bir kitabın kapağı kadar yanıltıcı, bir denizin dalgası gibi yırtıcısın. Göklerdeki bulut gibisin. Bembeyaz ama aslında saydamısın. Otuz beş yaşında yolu yarılamış bir yazar, öğretmen, belki de hiçbir şeysin. Sen güvenilirsin, biliyorum. Ama güvenemezsin. Her şeyi içine atarsın, yıllarca da attığın gibi. Kim bilir, belki beni de attın bir köşeye. Üzerime attığın daha binlerce şeyin altında ezilip kaldım belki de. Şimdi bu satırları okurken düşünüyorsundur sanırım, insan sevmediği hatta nefret ettiği birine neden mektup yazar diye. İnan ki ben de aynı şeyi sorguluyorum. Bu sadece edebiyat hocamın verdiği bir ödev… Yani mecburen yazıyorum. Yoksa sana mektup yazmayı aklımın ucundan bile geçirmezdim… Beni biliyorsun. Ben insan sevmiyorum. Kalabalığa, gürültüye, insanlara asla katlanamam. Nasıl sevebilirim ki onları? Ben en başta kendimi, yani seni sevmiyorum. Kendini sevmeyen insan başkalarını hiç sevemez, biliyorum. Ancak ne sende ne de diğer insanlarda sevecek bir özellik bulamıyorum. Saysan bir elin parmağını geçmeyecek kadar sevdiğim vardır. Zaten onlar ayakta tutuyorlar beni. Gerisi ise sen de dâhil koskoca bir boşluk hatta yokluk…

Neyse, çok uzattım. Umarım bu yirmi yıl içerisinde sürekli yıkılan hayallerinden vakit bulup yeni hayaller kurabilmişsindir. Benim hâlâ bir hedefim yok ama sen belki de ulaşmışsındır istediğin yerlere. Her ne kadar küs olsak da senden ümitliyim. Bu sana söylediğim tek güzel söz olabilir. Hemen şımarma! Şunu bil ki bu sözlerim sana olan nefretimde hiçbir değişiklik teşkil etmiyor… Bu yazdıklarım tam olarak bir mektuba benzedi mi bilemiyorum. Daha önce hiç birine mektup yazmamıştım. Üstelik yazacağım ilk kişi de sen olunca çok zor geldi bana. Daha çok içimi dökmüş gibi oldum farkındayım ama ne yapsaydım? Kırk yılda bir mektup yazıyorum, bari sana anlatayım içimdekileri dedim. Hoş, her zamanki gibi döktüğüm her şeyi tekrardan içine atacaksın biliyorum ama ben yine de yazmadan edemedim. Şu anda yazdığım her şeyin yavaş yavaş üzerime yığılmaya başladığını hissediyorum. Haklısın, bu kadar yük bence de yeterli. Daha hiçbir şeyim yokmuş gibi yalancı tebessümler konduracağım yüzüme. Gözlerim şakacıktan görecek bütün güzellikleri. Çiçekleri, böcekleri… Kalbim şakacıktan sevmeye devam edecek seni. Aklın kalmasın bende. Ben, yine aynı senim. Basmakalıp ifadelerle başladığım bu mektubuma yine aynı şekilde son veriyorum. Sevgili kendim; nasılsın diye soranlara o meşhur yalanını söylemeyi, iyiyim demeyi, sakın ihmal etme. Yüreğimin katiyen ihtimal vermemesine karşın kendine iyi bak…

*

EYLÜL HAZAN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Pendik Escort Bayan Maltepe Escort Bayan Kartal Escort Bayan Kadıköy Escort Bayan Ataşehir Escort Bayan Ümraniye Escort Bayan Anadolu Yakası Escort Bayan Şişli Escort Bayan Mecidiyeköy Escort Bayan Taksim Escort Bayan Beşiktaş Escort Bayan Ataköy Escort Bayan Bakırköy Escort Bayan Bahçeşehir Escort Bayan Avcılar Escort Bayan Beylikdüzü Escort Bayan Şirinevler Escort Bayan İstanbul Escort Bayan Avrupa Yakası Escort Bayan
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram