SONBAHARIN SON YAPRAKLARI

Okulla ev arasındaki yolu sürekli yürüyorum. Mevsim fark etmiyor. “Yürümek, yenilenmektir.” dediği gibi şairin; kendimi, zihnimi, bedenimi ye­nilenmiş hissediyorum attığım her adımda. Mev­simin sesini duymak diye bir şey var. Şehre kulak vermekle birlikte duyulan bir ses bu. Şehriniz To­kat gibi her mevsimin hakkını vererek yaşanan bir şehirse o zaman yaşanan her değişim ruhunuza da siniyor yavaş yavaş.

Şimdi sonbahardayız. Sevdiğim bir mevsimdir güz. Yazın yorgunluğunu ve yoğunluğunu üze­rinden atmak isteyen bir telaş görürüm hep hazan mevsiminde.

Sonbahar, doğanın en derin dönüşümünü, en sessiz vedasını simgeler. Ağaçların sarı ve kahve­rengi tonlarına bürünmesi, dökülen yapraklar, ya­vaş yavaş soğuyan hava… Hepsi bir araya gelerek insana içsel bir hüzün de fısıldar. Bu mevsim, aynı zamanda insan ruhunun içsel bir yolculuğa çıktığı, geçmişle hesaplaşmaların, geleceğe dair endişelerin yoğunlaştığı bir zaman dilimidir. Edebiyat dünyası için ise sonbahar, duyguların en yoğun, düşüncele­rin en derin olduğu bir mevsim desek yeridir.

Şairlerin şiirlerine sık sık konuk olur bu mev­sim. Şairler, sonbaharın hüznünü anlatır en çok da. Dönüp de şiirlerime baktığımda benim de hüzün kokan güz şiirlerimin ağırlıkta olduğunu gördüm. Şairler, sonbaharın her halini satırlarında adeta bir tablo gibi çizerler. Okul yolumda çıktığım merdi­venli bir yokuş var. Ne zaman oraya gelsem Ahmet Haşim’in “Merdiven” şiiri, sonbaharın o ağır ama kaçınılmaz geçişini armağan eder bana:

“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden;

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…”

Bu dizelerde, yaşamın sonbaharında, insanın yavaşça ve huzurlu bir kabullenişle sona doğru ilerleyişini anlatır Haşim. Yalnızlığının şairinden de böyle bir tablo beklememiz çok doğal. Ruhların mevsimle birleşmesi diyebiliriz buna. Doğa, insa­nın iç dünyasıyla paralel bir uyum içinde, sessizce, her yaprağıyla bir veda sözü fısıldar. Haşim’in an­lattığı gibi, her adım bir geçmişe bakış, her soluk bir hatıra yüklüdür.

Sonbahar, aynı zamanda bir sonun habercisi gibi görünse de içinde yeni başlangıçların tohumlarını taşır. Yaz tatilinin yorgunluğunun ardından açılan okullar, başlayan iş hayatı bir koşuşturmayı da be­raberinde getirir. Kışın derin sessizliğinden sonra baharın coşkulu doğumu, tıpkı şiirlerdeki bir kur­gunun çözülmesine benzer. Her kaybediş, her hü­zün, bir başka mutluluğa açılan kapının habercisi­dir belki de.

“Nasıl da geçiverdi koskoca bir yaz mevsimi” derken Ferdi Tayfur güz mevsimini bağ bozumu ile karşılıyor en efkârlı haliyle. Herkesin aradığını bulduğu bir mevsim olarak da heybesinde ne varsa onunla hemhal ediyor sonbaharın son yapraklarını.

Ancak bu mevsim, edebiyatın sadece şiirlerin­de değil, romanlarda, denemelerde ve hikâyelerde de sıkça yer bulur. Edebiyat dünyasını besleyen bir mevsim desek güze haksızlık etmiş olmayız. Türk edebiyatında sonbaharın bu büyüleyici hüznünü işleyen pek çok eser var. Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” adlı romanı, Raif Efendi’nin içsel dünyasında, kaybolan bir aşkın ve hayatının boşluklarını anlatırken, adeta bir sonbahar me­lankolisini hissettirir. O kaybolmuşluk, mevsimin içinde eriyip gider. Mehmet Rauf’un Eylül romanı insan ruh hallerinin ilmik ilmik işlendiği bir ro­mandır. Baştan sona kadar içiniz eylülün renkleriy­le dolup taşar.

Edebiyat, insanın doğayla ve kendisiyle olan iliş­kisini anlamlandırma çabasıdır. Sonbahar ise bu ilişkinin en yoğun, en çarpıcı evresidir. Mevsim değişirken, yapraklar dökülürken, insan da yaşa­mının farklı dönemlerini, kayıplarını ve umutlarını yeniden değerlendirir. Bu yüzden, sonbahar sadece doğanın değil, insan ruhunun da mevsimidir.

Sonbaharın bu derin hüznü, edebiyatın içsel sorgulamalarına zemin hazırlarken okuru da ha­yatın kaçınılmaz döngüleriyle yüzleştirir. Yaşam ve ölüm, geçmiş ve gelecek, mutluluk ve hüzün… Hepsi sonbaharın o durgun ama güçlü esintisinde, edebi­yatın satır aralarında yankılanır. İşte bu yüzdendir ki edebiyatçıların sığınağı, dert ortağı bir mevsim­dir sonbahar.

Yürüyorum. Bir yanımda sararmış yapraklarıyla ağaçlar, bir yanımda sessizce akan Yeşilırmak. Son­baharın son yaprakları dönüp duruyor üstümde. İyice durulmuş suyuyla yazın yaşadığı coşkunluğu­nun yükünü atmak istercesine Karadeniz’e doğru adım adım yaklaşırken kavuşmak denen vakitlerin hayalini kurmayı sürdürüyor Yeşilırmak tıpkı ben gibi.

*

MUSTAFA UÇURUM

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Pendik Escort Bayan Maltepe Escort Bayan Kartal Escort Bayan Kadıköy Escort Bayan Ataşehir Escort Bayan Ümraniye Escort Bayan Anadolu Yakası Escort Bayan Şişli Escort Bayan Mecidiyeköy Escort Bayan Taksim Escort Bayan Beşiktaş Escort Bayan Ataköy Escort Bayan Bakırköy Escort Bayan Bahçeşehir Escort Bayan Avcılar Escort Bayan Beylikdüzü Escort Bayan Şirinevler Escort Bayan İstanbul Escort Bayan Avrupa Yakası Escort Bayan
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram