bebektim susuzluk dağının kucağında raks eden rüzgar gibi savrulurdum annemin azıcık sütüyle kuru ekmeğin gölgesinde büyüdüm ve yine eylülle geldin sessizce eski gölgelere
Yazar: KAZIM GÖK
Saklı Seher
kerkük urumçi srebrenitsa gazze haddini bilmiyor işte bu acıların çarşaf çarşaf ıslak hüzünleri vicdan sustu gölgeler yitti kuytulara sinmiş bu zifiri karanlıkta neyin nesi demeyin
AFŞİN’DE BİR GÜN
Kim elma dediyse çıkıp geldi çocukluğum Kötülüğün sürgün edildiği zamanlar Musluktan damlayan su Afşin İçtikçe çoğalan hatıra Bir sürahinin ağzından girdim Beyaz badanalı
Yankılandı Suskunluğum
ucundan tutuşmaya hazır ömrüm baharı akıtan ırmakta çitileyerek yıkadım yalnızlığımı ılgın ılgın esen rüzgara serdim çıkmadı üstünden kalabalığın lekesi ben ki alfabemin
Göçebe Kar
gündüz gizlice gece ulu orta göğün eşiğinde ölmeden afşin’e göçebe bir kar inse bir sırrın kaldırımında yürüsek soluk ve uzun gölgelerle beraber ay’ın parlayan
MUCİZE YÜZÜN
el değmemiş meryem’in doğurması yüzün senin çorakların hafızasını kendine çeken ırmak gölde yanarak kayık gibi yüzen şamdan ilk tüylerini giyinmiş güvercinleri çağıran bayram yeri
YÜZ GÖRÜMLÜĞÜ
kırmızı kırmızı sevinen güller var ne kuş sesi kaldı ne uzun hava en çok da duymadığım ezana üzülüyorum kafesini içten kilitleyen kasabadayız yalanım varsa







