BUGÜN GÜNLERDEN YAĞMUR

Bugün günlerden Yağmur. Biz, siz, sen, o, onlar yok. Vitrinde sadece “ben” tekil zamiri var iki tırnak arasında.

Bugün şafak vaktinden, yarın tan yeri ağarıncaya dek zübdeme azatlıyım. Yolum kendim, yol arkadaşım özümle yapmış olduğum akit. Eski bir saat taktım koluma. Kurcalaya kurcalaya çalıştırdım.  Sevinç yüklü bir ıslık doladım nefesime. Silkelendim. İstemediğim her şeyi omuzlarımdan fırlatıp attım. Kurtuldum boynuma asılan ipten. Bütün firari heveslerle dostluk zinciri kurdum.

Sürükledim kendimi, kendi kendimin içinden çıkardım. Korkularıma kafa tuttum. Düşlerimi avuç içime sığdırdım. Heyecanla araladım günün kapısını. Serçenin kanadında gökyüzünü, yunusun sırtında okyanusu dolaştım. Ak bir atın omurgasında saat yönünün tersinde koşturdum. Arka kapısından bindim, ön kapısından indim belediye otobüsünün.

Yıldızlarla yürüyüşe çıktım. Issız patikaların dar geçitlerinde dolaştık beraberce. Kum tepelerinin ardındaki nergisleri topladım. Kelebeklerle yarenlik ettim. En az özgürlüğüm kadar kısıtlıydı ömürleri. Pencereden kovdu beni. Bacasından girdim Kafdağı masallarının. Çocuk oldum.  Körebe oynadım. Çelik çömlek, Arapsaçı…  

Kuruyan çeşmelerden su içtim. Köre asa oldum; sağıra ses. Savaşları bitirdim. Barışı egemen kıldım. Mazlumun pusatı oldum, yoksulun karın tokluğu. Güneşin arka bulvarında annem ve babamla buluştum. Kimliğimi imha ettim. Yeni bir hüviyete büründüm. Siyahlara mola verdim. Belimde halat, sevda ağacına tırmandım.

Şunlar duyar, bunlar kınar, hesabı yok. Kural yok, sınır yok. Ayaklarımın götürdüğü yere gittim, canımın istediği her şeyi icra ettim. Bir gökdelenin tepesine çıkıp avazım çıktığı kadar bağırdım. Kordon boyuna inip nihavent şarkılar, garip ayaklı türküler söyledim. Sokaklarda yalın ayak dolaştım, yolcusuz tramvaylara kafa tuttum. Kasırgayla çekişen gemileri selamladım.

Süte su katan mahalle bakkalının camını taşladım. Alkolik ağabeyim dikildi karşıma. Arabasının lastiğini patlattım. En fazla bir kez daha döver beni zalim. Hukuk Fakültesinin önünde hıçkırarak ağladım. Vebalini ayyaş Vedat ile moskof zevcesinin boynuna yükledim. Gülleri ebruli bir bahçede aşkın yakasına yapıştım.

Sırtımdaki kabanı sattım. Sinemaya gittim. En sevdiğim tatlıdan ısmarladım kendime. Cebimi şekerlemelerle doldurdum. Rengârenk balonlar uçurdum gök maviye. Pahalısına param yetmedi, kuru mama aldım barınaktaki kedilere. Köprü altında ısınmaya çalışan çocuklara verdim kalan paramı.  

Bu, sadece benim yirmi dört saatim. Bu zaman dilimi sonunda demir tokalı deri bir kemerle kamçılanacak olsam da yalnızca bana ait bu süre. Bu vakit aralığında asiyim. Sınırsızım, deliyim. Çocuğun masumiyeti, mecnunun yitikliğiyim. Tepegözün kuvveti, Robin Hood’un cesaretiyim. 

Saçlarımı alabros kestirdim. Kırmızı ruj, yosun yeşili far sürdüm. Çarpışan arabalara bindim. Sirkte trapezcileri izledim. Hayvanat bahçesine gittim. Zürafalarla söyleştim. Bir büyüteç buldum. Karıncaları izledim, saat kulesine çıktım. Zamanı geriye aldım. Emir Sultan Türbesinde ağaca çaput bağladım. Kent ormanına fidan diktim. Duvarlar üzerinde yürüdüm. Duvarın bittiği yerde duruldum.    

Aldım kalemi kâğıdı elime. Şiir yazdım Deniz’in gözlerine. Köşe bucak geçtiğim caddelerdeki billboardları, boyadım turuncuya pembeye. Baba yadigârı mızıkamı üfledim şahlanmış nefesimle. Yeni yetme delikanlılarla futbol oynadım¸mahallenin birinde. Kaleci oldum gol yedim. Forvete geçtim gol attım. İndim çıktım. Debelendim yokuşlarda. Yerde tebeşir buldum. Çizgiler çizdim; sek sek oynadım karelerinde.

Şehir turuna çıktım müze, sergi, kitapçı. Bütün sahafları gezdim. Ücretsizdi, açık hava konserine katıldım. Alış veriş merkezlerini dolaştım. Bir şey satın almadım ama…  Müsaade etti. Tanımadığım bir gencin bisikletiyle turladım. Küçük kız çocuğunun uçurtmasını uçurdum. Gözleri benimkiler gibi gök mavisiydi. Yağmur duasına çıktım. Yağmur yağdı. Gökkuşağı köprüsünün altından geçtim.

Günlerden Yağmur’du. Saatlerim sayılı, saniyelerim değerliydi. Bu yüzden uyumadım tüm gece boyunca. Dolunayı izledim tahta bankın üstünde. Çekirdek çitledim, avurtları çökmüş bir dedeyle. O konuşmadı, ben dinlemedim. Ben anlatmadım, o oralı olmadı. Sabaha doğru dede kalkıp gitti, ben güneşin doğuşunu izledim. Muhteşem güzellikteydi kızıllığı. Gün Yağmur ertesine devrilmişti. Hava iyice ayazlamıştı. Ellerimi ceplerime koydum. Olmayan evimin yoluna koyuldum. 

Bugün günlerden Yağmur. Biz, siz, sen, o, onlar yok. Vitrinde sadece “ben” tekil zamiri var iki tırnak arasında.

*

GÜLÇİN YAĞMUR AKBULUT

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook
Twitter
YouTube
Instagram