Necdet Ekici, hayatındaki rutin gidişatın değişkenliğini vererek başlar Gönül Feneri adlı hikâyesine. Aslında bu bir çeşit zamanın değişikliğinin de bir habercisi gibidir. Bir gece
MANŞET
YÂR
* Çölünde susuz gezerim, Irmak olur akarsın yâr! Bina diye söz dizerim, Kaleleri yıkarsın yâr! * Arkadaşız keder ile Huzur oldu gayri çile Iradıkça
YÂR
* Çölünde susuz gezerim, Irmak olur akarsın yâr! Bina diye söz dizerim, Kaleleri yıkarsın yâr! * Arkadaşız keder ile Huzur oldu gayri çile Iradıkça
EL PENÇE İNTİZAR
güç kalmadı ah kalbimi yordum seni andım vuslat diye çıktım yola hicrâna bulandım bir vakt-i seher handesi göz kırpsa da birden her gün başı
Üşütme Albümü
oğul dedi: babacığım kalbine astığın bu karlı fotoğraf üşütmez mi iç evini. baba dedi: ey oğul yüreği çerağ dalı oğul kar
Yankılandı Suskunluğum
ucundan tutuşmaya hazır ömrüm baharı akıtan ırmakta çitileyerek yıkadım yalnızlığımı ılgın ılgın esen rüzgara serdim çıkmadı üstünden kalabalığın lekesi ben ki alfabemin
DAR ZAMANLAR
gitmelerden arta kalan yorgunluk soğuk ve metalik seslerle dokunuyor yaralarıma soluk soluğa peşine düştüğüm hayal gibi yerini unutuyor sayfalarca tutuşan bakışlarım sayfalar kapanıyor ben
İSTANBUL
gri betonlar üzerinde renkli ışıklarını izledim öylece geçer gibi geçtim içinden oysa sen benim içime yerleştin martı seslerinle ve yükselen minarelerinle yabancı kalabalıklarınla tanış
ŞAİRİN KOLUNA SAATSİN
… Üstad Nuri Pakdil için kudüs, ey hüzne yakışan şehir ümmetin solgun çiçeği ölümden öte vatan göklerin övüncüsün sen söylemeye dudak
DAKTİLO
Kaç tuşuna dokunarak uzaklaştığım kente, aynı daktilonun dön tuşuna dokunarak yaklaşıyordum. Kalbimin emaye kaplı yüzeyine düşerek sesler çıkaran anıların peşine düşmüştü ayaklarım. Bozuk saat









