Vazgeçtim kapı zilinin çalınmasını beklemekten. Vazgeçtim. Pencere arkasından kıyısız yolları gözetlemekten. Kızgınım, öfkeliyim ve de kırgınım… Beklettiğim Yağmur’a, Yağmur’un kavuşmasını erteletmekten.
Küçük bir kız çocuğuyken benimle saklambaç oynayacak birilerini beklerdim sokak başlarında. Ayşenur’u beklerdim. Aysima’yı beklerdim. Sağ kolum yoktu benim, ama sol kolumla da gözlerimi kapatabilirdim. Saklambaç oynamadılar benimle.
Benim olmayan sabahlarda hiç görmediğim babamı bekledim yıllarca. Güneşli bir sabah vakti geleceğini söyleyen annemin sözüne itibarla. Kırılmak beklemekten iyidir oysa. Söylemeliydi bana hamileyken babamın evlendiğini bir başka kadınla annem.
Bir akrabam olmalıydı bir yerlerde bir akrabam. Dayı, amca ya da hala, teyze… Yarın, değilse o bir gün… Elbet çıkıp geleceklerdi günün birinde. Abalı Yağmur mahlasına inatla tutup elimden okula götürecekti soydaşım sevecenlikle.
Süpermen çıkıp gelecek diye beklerdim efsanevi çizgi roman dünyasının akvaryumundan. Akan damımızı onaracak, yiyecekle dolduracaktı buzdolabımızı, aç ve naçar uyumayalım diye. Çok severdi annem nar kırmızısını. Kırmızı bir elbise bir de kırmızı pabuçlar alacaktı çizgi kahraman, anneme hediye edebilmem için anneler gününde. Protez kol da taktırır mıydın Abalı Yağmur mahlasından kurtulabilmem için Süpermen.
Tren yolu geçerdi okul ile ev arasından. İyimserce oturur beklerdim, okul çıkışlarında. Kaşını, gözünü seçemezdim. Boyunu posunu tanımazdım. Adının umut olduğunu bilirdim yalnızca beklenenin. Kalmak sabır isterdi. O gelmezdi, ben gitmez, beklerdim dayançlı bir şekilde.
Platonik bir aşkım vardı lise çağlarında. Aşk dediysem… Yürekten ve safça. Hani aşk masumiyetin simgesidir ya… Umursamayıp yarımlığımı, kalben beni seveceği günü bekledim ümitlice. Aşk güzelde barınırmış meğerse. Sınıfın en afili kızıyla el ele gördüğümde anladım sevdiğimi; kahırlıca.
Gerçek bir dost bekledim yaşamımca. Ağlayınca kederlenen; sevinince, bahtiyar… Sanırdım ki dost ihanet etmez. Severse varlığıyla yokluğuyla… Menfaatler bitene kadarmış ahbaplık. Omuzdaşım zor günümde sırtını dönüp gidince anladım.
Ölünce annemi bekledim günlerce. Anneler ölmez ki demişti öğretmenim. Kara yazgılı abamdan başka hiç kimse olmadı ömrümce yamacımda. İyi günde, kötü günde. Koşulsuzca, karşılıksızca… Eksikliğimi yüzüme vurmadan merhametlice. Yokluğunun boyası beyazla siyahın tam ortasında. Madem dönmeyecektin, beni de yanında götürseydin ya anne.
Uzun uzun bakardım pencereden geceleri. Dili olsa da konuşsa Yetiştirme Yurdunun ranzaları. Aklımda, evlat hasreti çeken bir ailenin, Yağmur’u gönülden sevip kabullenme ihtimali. Tamamlanmamış olduğumu unutmuş olmam ise hayallerimi hesapsızca yağmalayan realite bir yanılma payı…
Pilot olamadım. Hayalimdi. Noksanlığım bariyerimdi. Çocukları şefkatle sarmalayan özverili bir anaokulu öğretmeniyim şimdi. Sevmeyi öğretiyorum evlatlarıma. Menfaatsizce sevmeyi. Gönül gözüyle sevmeyi… Sahip oldukları hayat çıkınında kötülük yerine iyilik; hasetlik yerine hasenat biriktirmelerini.
Dünyanın güneşe olan tutkusu kadar bekledim meçhul neferi. Çoğu kez açık bıraktım soluk penceremi. Anahtar ise her vakit kilidin üzerinde hazır vaziyette idi. Bir gün çıkıp gelecek, bütün kusurlarımla bağrına basacaktı o. Parlak bir deniz kabuğu gibi sarmalayacaktı Yağmur’un çorak yüreğini.
Bir umudun ipine tutundum, melodikamda dilsiz bir türkü. Olmadığım yerlerde aradım, çizdiğim portrenin ayak izlerini. Akrebe dokundum yelkovanla inatlaştım. Usumda, çağırdığım ulu çınarın ömrümü sarmalama ihtimali. Bu yüzden azaltarak uyudum, uzun koşu uykuları. Binlerce duvar yükselse de kâbuslarımda aşıp gelecekti hisarları düşlerimdeki dolunay sevgili.
Artık beklemiyorum çınarın dallarını. Anlamı yürekli, anlamı masum, anlamı küçücük bir kız çocuğu. Otuz iki yıllık derin uykudan bir çırpıda Yağmur’u uyandırdı. İyi ki dersimiz resim yapma etkinliğiydi. İyi ki çocuklarından mutluluğun resmini çizmelerini istedi bu aymaz Anaokulu öğretmeni.
Sırma saçlı, badem gözlü, bir çocuğun kendi kollarını kendine doladığı bir bediz. Beş yaşındaki kız çocuğunun, otuz iki yaşındaki bayanın gafletten ayılma sebebiyeti. Resmin ne anlattığını soran öğretmenine verdiği “Mutluluk kendini sevmektir öğretmenim.” cevabı, yolcusu olduğu yolun tersi istikametinde yürüdüğünü anlattı Yağmur öğretmene.
“İnsanlar çok kere burnunun üzerindeki gözlüğü arayan dalgınlar gibi, mutluluklarını arayıp dururlarmış.” Doğumda annesini, iki yaşında babasını kaybedip babaannesi tarafından büyütülen Damla, uzun bir ömrü yana yakıla heba ettiğimi ne de güzel anlatıvermişti hücrelerime. Beklediği kendisiymiş meğerse Yağmur’un, kilitlenip kaldığı savunmasız boşluklarda. “Beni bana verdiğin için teşekkürler küçük Damla.
Vazgeçtim. Kapı zilinin çalınmasını beklemekten. Vazgeçtim. Pencere arkasından kıyısız yolları gözetlemekten. Kızgınım, öfkeliyim ve de kırgınım… Beklettiğim Yağmur’a, Yağmur’un kavuşmasını erteletmekten.
*
GÜLÇİN YAĞMUR AKBULUT