Ey göklerin seyyahı, ey merhamet pınarı;
Yanık bir mektup gibi, yüreğimin kenarı!
Ey benim billur burcum, ey ayın bedir hali.
Yaşıma yetmemişken ruhumun nedir hali?
Bozuk vicdan tartısı, nasıl tutacak ayar?
Kurşun izini cihan, gamze çukurum sayar.
Basılınca kalbime boynumu yıkışımda
İnsanın boy aynası, buz tutar bakışımda.
Şikâyet mektubumdur ahvalimden beyanım.
Şu benim kalp sesimi hiç olmadı duyanım.
Ey benim can yakınım yüreğimin dal ucu!
Daha ateş görür mü, yetimlerin avucu?
Şeytan toktur, zalim tok, kan çorbası sıcaktır.
Gözyaşımdan içenler ne zaman doyacaktır?
Göğü nerde şehrimin, güvercinler ve kuşlar?
Kaç kez kurudu durdu, gözlerimdeki yaşlar.
O mübarek sabahlar, beni sevmekle başlar
Vaktidir artık beni gözyaşımdan öpmenin.
Rahme ne zaman düştüm, zalimi taşlamışım.
Ömrümde ağlamaya Kudüs’te başlamışım.
Üstüm açık uyurken yorgan örtenim nerde?
Gazze gibi yanmayan düştüm demesin derde.
Yahya’nın meşin kalbi kutsiyet dağı bana.
Kalbimin mihrabını nasip etmem yabana.
Avuçlarımdan babam aşk idi ona rüştü;
Davud’un gür sesiyle, “ey Hak” diyerek düştü.
Bilmezler kelebeğin kanadındadır aslan.
Üşüdüğünde Gazze, yanan kalbime yaslan.
Medet beklemem artık vaatler bilgesinden.
Geç kalan insanlığın hiç kalan gölgesinden
Korkar namert sürüsü iman denen bendimden.
Bir zafer ısmarladım ben kendime kendimden.
Bu nasıl bir mevsimdir, hep zemheri, hazandır.
Hangi taşı kaldırsam bir ateş-i suzandır.
Bir buse bir bayraktır, bir buse bir ezandır;
Vaktidir artık beni gözyaşımdan öpmenin.
Eşkıyalar götürdü şavk bulduğum çırayı.
Gözlerimin akına düşürülen karayı.
Cenk aşkına sabiler takvimlere bakışır.
Bu şehirde anneme en çok hicran yakışır.
Dem ki hüznün demidir fasıl hicran faslıdır.
Gök kubbem boz bulanık, yıldızlarım paslıdır.
Bir şehir, dudağından hüzün sızar, kan sızar.
Her gece Süleyman’a aşkın celbini yazar,
Bir bahar verirler mi mahşer günü bu aha?
Zemherimin ardında, saklıdır bir kış daha.
Yetişsin Zekeriyya sükûtumda yitmeden.
Son bir şiir yazalım mürekkebim bitmeden.
Bu darda kaçıncıdır Mansur’u asmaları.
Bir şarapnel parçası susturur susmaları.
Cengim var zalimlerle bir Bedir cengi gibi.
Gözlerimin akı yok benzim kül rengi gibi.
Selahattin Eyyübi, Nureddin Zengi gibi;
Vaktidir artık beni gözyaşımdan öpmenin
Ey Resul çok üşüdüm Nemrut’un sıcağında.
Vurulmuş bir çocuğum babamın kucağında.
Kırık bir kanat ile bir şehri kuşatmayı
Ruhumun kışlasında öğrendim taş atmayı.
Benzi karardı şehrin, daha vardı küsufa.
Ben Kudüs’e benzerdim, Kudüs en çok Yusuf’a.
Semamda dikenli tel, uçurtmam nasıl uçsun?
Ey benim çocukluğum, sen ne yaman bir suçsun!
Kin bilmem, garez bilmem, küffara çatık kaşım.
Şikâyet dilekçemdir cennete akan yaşım.
Kan pıhtı tutmamıştır, ruhumdan içre damlar.
Doğrularımdan korkar yüzü eğik adamlar.
Ey hicran gelmedi mi vakti gözde nihanın?
Zulmün saltanatına diyet borcu cihanın.
İbrahim’den Musa’ya, Davut’tan Süleyman’a.
Asırlardır şahittik mukaddes bir imana.
Ezberini bozdurtup tarihe ve zamana
Vaktidir artık beni gözyaşımdan öpmenin.
Yazılır mı yazgıma huşu ve dinginliğim?
Zalime fırlattığım bir taştır zenginliğim.
Ebabiller devşirsem gül kokan nefesinden.
Kurtar bizi ey Nebi bu zulüm kafesinden!
Yatağından taşırır kurumuş bir ırmağı,
Cihana ihtar çeken bir yetimin parmağı.
Bu kaçıncı sûr artık sitemim İsrafil’e;
Düşlerim hicret etti, bak kafile kafile.
Doğmamış kederlerle beşiğinde bebekler.
Secde secde, yar yar, şafak vaktini bekler.
Kilitlerken kalbimi kutsi toprağa İsra,
Kırk yerinden kırılır Medain’deki kisra.
Han Yunus’ta bir rükû, Gazze bağrında secde.
Ruhum her rekâtında aşk ile gelir vecde.
Ne yazsam kifayetsiz, kalemim göğüm tam da
Mektubum hüzün pullu, dağ saklıdır noktamda.
Kör nefsi de hırsı da kenara atıverip
Zulme baş tutanları önüne katıverip
Bir asrı yakasından, hışımla tutuverip
Vaktidir artık beni gözyaşımdan öpmenin.
*
İBRAHİM ŞAŞMA