HAYATIN İÇİNDEN KISA KISA

1.

Okumak denen olgunun ne olduğunun ülkemizde pek bilindiğini sanmıyorum. Adam bin tane kitabı yalamış yutmuş …  Ama okumamış. Okumak bir kitapta neler yazdığını bilmek değildir. Bunun ötesinde bir şeydir.

Bir edebiyat bilimcisi veya eleştirmeni, bir eseri didik didik inceler. Amacı okurları bu eser hakkında bilgilendirmektir. Amacı okumak değildir. Öylelerini gördüm ki… Başkalarını uyarmak için, mesajlandırmak için ayetleri ezberler. Sonra Ahmet’e Ayşe’ye “Kuran diyor ki…” diye başlarlar.

Okumak başkalarını mesajlandırmak, aydınlatmak eylemi değildir. Bunlar için elbette okumak gerekir. Ama bunların ötesinde bir boyutu vardır okumanın. “Rabb’inin adıyla oku.” mahiyetinin hayata naklini yine bizim eski kültürümüz çözmüştür.

Mesela, eskiden düğün dernek sahipleri şunu şunu da okuyalım derlerdi.  Çocukluğumda çok duyardım. “Bizi düğününe okumuş.” derlerdi.  Yanı okumak bir davettir. “Bizim acı, tatlı, iyi-kötü zamanlarımız var, siz de bize katılın.” demektir. Okunmak başkalarının dünyasına katılmak karışmak demektir.

“Kumsalda” romanını okuduğumda kendimi sokaklara atmış, saatlerce yürümüştüm. Aslında yazarın kurduğu dünyanın içindeydim. Birçok yazarı okuduğumda günlerce sessizleştiğimi kimseyle konuşmadığımı bilirim. O yazarın kurduğu dünyanın içindeyimdir çünkü.. O yazarın bütün duygu ve fikir dünyasıyla kuşatılmışımdır. O yazar, bu eseri ben öyle yapayım diye yazmıştır çünkü.

Hakiki okumak, bu eser bana ne diyor şuuruyla eserle beraber olmaktır. Bilgilenmek, bildiğini başkalarına ispatlamak, ayaklı kütüphane olmak değildir. Eser, yazarın bize davetidir. Yani dünyasına katılmamamız için bizi okumasıdır. Eseri okumamız ise bizim yazarın dünyasına katılıp onunla beraber olmamızdır.

Bu şuuru kitapların dışına çıkardığımızda hayat güzelleşecek kolaylaşacaktır. Ku’ran’ı gerçek anlamda okumak da bu değil midir? Bu anlamda bu ülkede ben tek bir okur bilirim: Cemil Meriç.

2.

Gencecik, idealist, iyi niyetli bir kaymakam bilirkişi olarak bana sordu: “İnsanlara okumayı nasıl sevdirebiliriz?” Bilirkişi olarak fikirlerimi söyledim ona.

Meseleye şöyle bakmak yanıltıcı olur:

Kitap okumamanın bizim insanımıza müthiş faydaları olduğu gibi okumanın rahatsız edici zararları vardır. İlk önce insanların bu fayda ve zararları anlaması gerekir. Sonra istediğini tercih etsin. Kitap okumamanın bizim insanımıza öncelikli faydası şudur: “Kendisini çok akıllı, herkesi cahil aptal.” kabul eder. Bu kabul ediş ona müthiş bir özgüven verir. Memleketi eline verseler çok mükemmel biçimde ülkeyi yöneteceğine bile inanır.  Her işi yapacağını iddia eder. Her şeyi en doğru şekilde bildiğini düşünür. Bunlar insanı mutlu eden şeylerdir. Fakaaaat… Siz bu adama kitap okutmayı sevdirdiniz mi korkunç bir aydınlanma yaşar. Bu aydınlanma onu mutsuz eder, rahatsız eder. Nedir bu aydınlanma? Kendisinin bir hiç olduğunu kavrar. Şu dünyada bir nokta bile olamadığını… Bomboş içgüdüsel bir hayat yaşadığını anlar.  Okumamak insanı kafa konforuyla yaşatır. Okumak ise o konforu bozup insanı rahatsız eder.

3.

Keşkesiz, nedametsiz bir hayat yaşamak…

Hayatın içine neleri koyarsak ya da neleri hayatın yanından yöresinden geçirmezsek hayatımız dolu dolu olur? Hayat dolu dolu yaşamak olur? Olur mu gerçekten?

Tıpçılar diyorlar ki: İnsan ölürken zaman yarılır. Zaman içinden zamanlar doğar. Yani yaşayan insan için birkaç zaman dilimi, ölmekte olan insan için bir ömür boyutundadır. Ölmekte olan kişi, ölüm anında bütün hayatını film gibi uzak açıdan seyreder. Eğer berbat bir hayat yaşamışsa ben nasıl bir hayat yaşadım böylesine rezilce diyerek feryadı figan eder. Eğer güzel bir hayat yaşamışsa dolu dolu bir hayat yaşamışsa ne güzel yaşamışım diye onurla gülümser.

Bu durumu ninelerimizden şöyle dinledik: Bu dünyada çok kötülük eden kişiyi Azrail cehenneme götürmeye gelirmiş. Azrail’in öfkeli ateşli yüzünü gören ölmekte olan kişi, korkudan feryadı figan edermiş. Azrail, bu dünyada iyilik eden kişiye ise güzeller güzeli melek gibi görünürmüş. Onun kendisini cennete götürmek için geldiğini bilen kişi, mutluca ve huzurluca gülümsermiş.

Önemli olan hangisinin doğru olduğu değil. Önemli olan iyi bir hayat yaşamaktır. Dolu dolu bir hayatı ıskalamamaktır.

Seksen yaşına merdiven dayamış bir kadının yanına oturdum. Uçakla Van’dan Ankara’ya gideceğim Kısa bir tanışma anından sonra sordu:

-İyi bir hayat yaşıyor musunuz?

Sorunun içeriğinin ürperticiliğiyle ve hayretle donup kaldım. Kadına baktım. Menkıbelerden çıkmış bilge bir yüzü vardı. Yüzündeki her çizgi hazineler kadar değerli bir kitabın satırları gibiydi. Kendimi toparlayıp bu kez ben sordum.

-İyi bir hayat yaşamaktan neyi kastediyorsunuz?

Halen derinliklerini üzerimden atamadığım, beni düşündüren hayat ölçüsünü verdi bana.

-Kendine zarar vermeden başkalarına faydalı olabiliyor musun?

*

 HASAN SONGÜR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Pendik Escort Bayan Maltepe Escort Bayan Kartal Escort Bayan Kadıköy Escort Bayan Ataşehir Escort Bayan Ümraniye Escort Bayan Anadolu Yakası Escort Bayan Şişli Escort Bayan Mecidiyeköy Escort Bayan Taksim Escort Bayan Beşiktaş Escort Bayan Ataköy Escort Bayan Bakırköy Escort Bayan Bahçeşehir Escort Bayan Avcılar Escort Bayan Beylikdüzü Escort Bayan Şirinevler Escort Bayan İstanbul Escort Bayan Avrupa Yakası Escort Bayan
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram