SARIKAMIŞ AĞITLARI – VI
Sarıkamış ağıtları konusundaki son yazımızı kaleme alırken; Sarıkamış Harekâtıyla alâkalı olarak genel bir değerlendirme yaptıktan sonra, bu savaşta görev yapan komutanların hâtıratlarından, tarihçi yazarlardan ve Genelkurmay Başkanlığı’nın tespitlerinden de nakiller aktaracağız.
Şu husûsu baştan ifâde etmemiz gerekir ki; Birinci Dünya Savaşı’nın Başkomutan Vekili ve Harbiye Nâzırı olan Enver Paşa, “Sarıkamış Harekâtı”nı da, “Çanakkale Savaşı”nı da sevk ve idâre etmiştir. Enver Paşa; Harb-i Umûmî’nin fiilî başkomutanı olduğu için her iki muharebeden alınan neticenin de baş hissedârıdır. Yâni Sarıkamış’taki mağlûbiyetin sorumlusu da, dünyada eşi benzeri olmayan Çanakkale Harbi’ndeki dillere destan gâlibiyetin de mîmârı Enver Paşa’dır. Sarıkamış felâketinin bütün sorumluluğunu Enver Paşa’ya yükleyenler, Başkomutan olarak Çanakkale Zaferi’nin bir numaralı kahramanının da Enver Paşa olduğunu hiçbir zaman dile getirmemişlerdir, getirmemektedirler… Ne hikmettir (!) bilinmez (?) yakın tarihimizin en olumsuz hâdiselerinde baş aktör olarak hep Enver Paşa’nın ismi lanse edilirken, Çanakkale ve Kûtü’l-Amâre zaferlerinde ise Enver Paşa’nın adının aslâ geçmemesi için de çok özel bir îtinâ göstermişlerdir, göstermektedirler… Ancak unutmamak gerekir ki, hakikatin hikâyesi olan tarihî hâdiselerin geç de olsa bütün açıklığıyla ortaya çıkma gibi çok önemli bir îtiyâdı vardır…
Şunu ifâde etmemiz gerekir ki, Enver Paşa’nın en çok eleştirilen ve en tartışılan kararlarının başında “Sarıkamış Harekâtı” gelmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın önemli muharebelerinden birisi olan ve çok ağır kayıplarla sonuçlanan Sarıkamış Harbi hakkında Mareşal Fevzi Çakmak ve General Fahri Belen; “Sarıkamış Kuşatma Harekâtının yapılmasını değil, yapılış tarzını” eleştirmektedir. Pek çok kurmay subay “Sarıkamış Kuşatma Harekât Plânı”nı askerî açıdan uygun görmekle birlikte, hatâ olarak kış mevsiminde taarruz edilmesini değil; yeterli hazırlık ve ikmâl yapılmadan harekâta başlanmasını, plândaki kurallara uyulmamasını, emir komuta münâsebetinin düzenli işlememesini, kolordular arasındaki muhabere noksanlığını ve komutanlar arasındaki koordinasyon eksikliğini tenkit etmektedir.
Sarıkamış uzmanı tarihçilerimizden Prof. Dr. Tuncay Öğün “Sarıkamış Harekâtı” hakkında yaptığı bir değerlendirmede; “Tenkitlerin hemen hepsi sonuca göre yapılmıştır. Zîra harekât fecî bir mağlubiyet yerine parlak bir zaferle sonuçlanmış olsaydı, ki bu mümkün olabilirdi, Enver Paşa ile Hâfız Hakkı Paşa’dan ‘3. Ordu’yu yok eden mâcerâcılar’ olarak bahsedilemeyeceği bir gerçektir. Ancak fâciâyla sonuçlanan bu harekâtın bir sorumlusu aranmış ve haklı veya haksız olarak, Enver Paşa ile Hâfız Hakkı Paşa’yı suçlu îlan etmek âdet hâline gelmiştir. Bununla birlikte yapılan tenkitlerin bir kısmının da doğru olduğunu söylemek gerekir. …Harekâtın bahar aylarında yapılması hâlinde başarılı olacağı kanaatine ise katılmak mümkün değildir. Zîrâ Sarıkamış Harekâtı, Aras Vâdisi’ndeki Rus kuvvetlerini beklemedikleri bir anda, âni bir taarruzla kuşatarak yok etmeyi amaçlıyordu ve başarı vaat eden yegâne özelliği de buydu… Bütün kötü şartlara ve eksikliklere rağmen, 22 Aralık 1914 günü başlatılan harekâtın ilk günlerinde başarı şansı oldukça fazlaydı. Büyük bir fedâkârlık örneği gösteren 9. Kolordu birlikleri cebrî (molasız) yürüyüşlerle ağır kayıplar vermelerine rağmen, Bardız Geçidi’ni ele geçirdikten sonra 26 Aralık günü derme çatma denilebilecek Rus kuvvetlerince savunulup, harekâtın odak noktası hâline gelmiş bulunan Sarıkamış Kasabası’na taarruz ettiler. Ancak 9. Kolordu Komutanı İhsan Paşa taarruzun durdurulması ve dinlendirilen kuvvetlerle ertesi gün taarruza devam edilmesi hususunda ısrar edince harekât durduruldu. Bu büyük bir hatâ idi ve Türkler işte o an bütün başarı şanslarını da kaybetmiş oluyorlardı.”[1] demiştir.
Gerçekten de Sarıkamış Harekâtı, düşmanın hiç beklemediği bir zamanda ve hiç tahmin etmediği yönde yapılan baskın bir taarruzdur. Türk komutanlar ve kurmay subaylar “Sarıkamış Kuşatma Harekâtı”nın yanlış bir plânlama diye tenkit etmediği ve bu harekâtın yapılmasının yanlış olduğunu söylemediği gibi, hem Türk, hem de Rus askerler ve harp tarihi uzmanları da; uygulanabilirliği yüksek olan harekât plânı eğer tasarlandığı gibi tatbik edilebilseydi, ilk yapılan plân uygulanabilseydi zaferle sonuçlanacağı konusunda da hem fikirdir. Bu konuda Mareşal Fevzi Çakmak; “22 Aralık 1915’te yapılan harekâta kumanda kadememiz inansaydı, Rusya’yı Kafkasların ötesine atardık. Milletçe rahat bir nefes alırdık” demiş ve “Sarıkamış Harekâtında 26 / 27 Aralık tarihi bir dönüm noktası olmuştur”[2] ifâdesini kullanmıştır.
Ziyâ Nur Aksun da Sarıkamış Harekâtı hakkında şu tespitleri yapmıştır: “Harekâtı tenkit edenler, Enver’e ziyâdesiyle çatanlar bile, plânın çok iyi olduğu üzerinde müttefiktirler. Yâni plânın kendisi değil, uygulaması tenkit edilmiştir. En büyük tenkitler ikmâl ve levâzım işlerinin yürüyememesinde toplanmaktadır. Harekât sahasında memleket gerileriyle irtibat azdır, ikmâl vâsıtaları zayıf ve yetersizdir.”[3]
Yazdığı hâtıratta, Enver Paşa’ya karşı galîz bir üslup kullanan, gerçek dışı pek çok ithamda bulunan ve; “Büyük ormanlara gömdüğü binlerce bedbaht vatan evlâdını çiğneyerek yalnız başına, dişlerinden kanlı salyalar akan canavar; Türklük ve insanlık faziletlerinden soyulmuş, Almanya İmparatoru’nun ücretli yamağı, kanlı katil, mel’un herif”[4] gibi çok aşağılayıcı kelimelerle hakâret eden Köprülü Şerif İlden bile; “Şayet 9. Kolordu Çatak’tan, 10. Kolordu Oltu üzerinden güneye dönerek Kötek-Yeniköy hattında Rus ordusunun gerisine düşseydi bu hareket gerçekten başarıyla sonuçlanabilirdi”[5] diyerek ilk plâna sadık kalınmamasının felaketin sebebi olduğunu belirtmiştir.
Tarihçi Muzaffer Albayrak’a göre de; “Sarıkamış Harekâtı aslında tatbik kapasitesi yüksek uygulanabilir bir plândı. Yapılan eleştirilerden biri bu harekâtın kış aylarında yapılmasına yöneliktir. Bu eleştiri doğru değildir zira baskın niteliği taşıyan harekâtın özünde düşmanın beklemediği bir zaman ve yerden yapılması hususu yatmaktadır. Harekâtı plânlayanlar da önlerindeki arâzinin karlar altında ve zorlu bir yol olduğunu biliyordu. Harekâtın baskın niteliği taşıması işte böyle bir mevsimde Türk ordusunun böylesine cüretkâr bir harekete girişebileceğini Rusların düşünmeyecek olmasıydı. Nitekim Sarıkamış’ı anlatan Rus yazarlardan Maslofski Türk ordusunun Sarıkamış Muharebesini kazanmalarına ramak kaldığını itiraf etmiştir]. Ruslar harekâtın bir kuşatma plânı olduğunu anladıklarında Kafkas Cephesi komutanı Mişlayefski panik halinde geri çekilme emri vermişti bile. Şunu söyleyebiliriz ki şayet ilk yapılan plan uygulansaydı ve kısa yoldan Rus cephe hattının arkası kuşatılsaydı harekât başarılı olurdu.”[6]
Rus Orduları Başkomutan Vekili General Nikolski Sarıkamış Harekâtı hakkında şunları yazmıştır: “Enver Paşa tarafından Sarıkamış bölgesine, makineli tüfeklerle ve az sayıda topçu ile desteklenen 30-35.000 dolayında bir kuvvetin sevk edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu kuvvet, harekâtın ilk günlerindeki ilerlemeyi başarıyla devam ve tamamlamak için yeterliydi. Ancak bâzı Türk komutanların, Rus komutan ve askerlerindeki gibi büyük bir azim ve morale sâhip olması gerekirdi.. ..Kolordu komutanlarından îtibâren aşağıya doğru olan diğer Türk ast birlik komutanları Enver Paşa tarafından kendilerine verilen ve büyük cüret isteyen görevi başaramamışlardır. ..Örneğin 26 Aralık’ta 29. Tümen Komutanı (Albay Ârif Baytın) Sarıkamış’ta Yüzbaşı Mushelof’un 2 topla açtığı ateşten şaşırmış, kendisine tam ve kesin bir başarı getireceği şüphesiz olan Sarıkamış taarruzunu durdurarak diğer (Türk) tümeninin gelmesini beklemeye karar vermişti.”[7]
Rus Ordusu Kurmay Başkanı Albay Maslofski ise; “Sarıkamış Grubu imhâ edilseydi, Kafkas yolları Türklere açılarak Güney Kafkasya elden çıkardı. Eğer Sarıkamış’tan çekilme emri yerine getirilseydi yine bozgun olurdu. Enver Paşa’nın cesûrâne düşünülmüş ve düzenlenmiş olan plânı, başarı hâlinde Türkiye’ye büyük menfaatler sağlayacaktı. Eğer Mişlayevski’nin çekilme kararı uygulansaydı, Enver Paşa’nın muazzam plânı tahakkuk derecesine yaklaşmış olurdu.”[8] demiştir.
Özhan Eren de, “General Nikolski, General Maslofski, Paul Muratoff, Alman Subayı Guze ve Fransız tarih yazarı Larcher gibi yabancı yazarlar genel olarak şu noktalarda birleştiğini söylemiştir: “Sarıkamış taarruz plânı, kesin sonuca süratle giden iyi bir plândır. Ancak bu bölgede ve şiddetli kış şartları altında uygulanması güçtür. 3. Ordunun ikmâl meseleleri, eğitim ve taarruz hazırlıkları böyle büyük bir kuşatma harekâtını karşılayacak şekilde düzenlenmemiştir.”[9]
Prof. Dr. Tuncay Öğün Hoca, Sarıkamış Harekâtında Rus Ordusu’nda görev yapan ve Türklere karşı çarpışan komutanların hâtıratlarından da yola çıkarak şu değerlendirmeleri yapmıştır: “Maslofski ve Nikolski gibi Rus generallerinin harekât hakkındaki görüşleri, yukarıda belirtilen iddiaların gerçeği yansıtmadığını, en azından bu görüşlerin şüpheyle karşılanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Zira bu Rus generalleri, Sarıkamış Harekâtını başarı şansı yüksek, cüretkâr bir taarruz olarak değerlendirmiş ve kendileri için ciddi bir tehlike oluşturduğunu belirtmişlerdir. Onlara göre, kahramanca çarpışan Türk askerleri harekâtın ilk günlerinde gâlip gelebilecek durumdayken, Enver Paşa’nın mâiyetindeki üst düzey komutanlarının inisiyatiflerini sorumsuzca kullanmaları nedeniyle bunu başaramamışlardır.”[10]
* * *.
Enver Paşa’yı tenkit ve tahkir etmek isteyenler, onun; Alman emelleri doğrultusunda Sarıkamış Harekâtı’nı yaptığını söylemiş, bu harekâtın gâyesinin Rusların Kafkas Cephesi’ne kuvvet kaydırmalarını sağlayarak Almanların Batı Cephesi’nde Ruslar karşısında yükünü hafifletmek ve daha rahat savaşmasını temin etmek olduğu ithâmında da bulunmuşlardır. Ancak şunun unutulmaması gerekir ki; Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı sınırlarındaki ilk saldırı 1 Kasım 1914’te Ruslar tarafından başlatılmıştır. Düşman birlikleri bu tarihte Doğu Bayazıt’ın kuzey hudûdundan Doğu Anadolu’daki Osmanlı topraklarına girmiş, Aras Nehri boyunca Eleşkirt ve Pasinler’e doğru taarruz ettiği gibi, 4 Kasım akşamı Narman-Ekrek-Horasan-Velibaba hattına, 5 Kasım sabahı da Köprüköy’e kadar ilerlemiş ve bu gelişmeler sebebiyle Osmanlı Devleti Kafkas Cephesi açmıştır. Ayrıca Türk Genelkurmayı açısından bakıldığında; Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Rusların en zayıf bıraktığı kanat olan Kafkas Cephesi’nde Rus Ordusu’nun %3’ünün konuşlanmış olması,[11] zayıf yakalanmış Rus Kafkas ordusunun âni bir baskınla bir kuşatma harekâtı yapılarak imhâ edilmesinin de kaçırılmaması gereken stratejik bir fırsat oluşturduğunu da unutmamak gerekir. Mareşal Fevzi Çakmak da Sarıkamış’taki Rus kuvvetlerinin sağ yanını açık bırakarak kuşatmaya çok müsait bir pozisyon verdiklerini, Enver Paşa’nın kuşatma plânının, biraz geniş tutulmakla birlikte yerinde olduğunu, ancak uygulamada bâzı hatâlar yapıldığını belirtmiştir.[12]
Sarıkamış Harekâtında Arap ülkelerinden getirilmiş birliklerin kullanıldığı ve bunların soğuktan dondu rivâyetleri de sıkça söylenmektedir. Şunu belirtmemiz gerekir ki, bilhassa Harput’ta konuşlandırıldıktan sonra Erzurum’a getirilen ve çoğunlukla Arabistan’dan sevk edilen ya da Yemen’den sağ kurtularak gelen ve üzerlerinde yazlık kıyafetler bulunan askerlerimiz mevsim şartlarına hazırlıksız yakalanmıştır. Ancak bunlar da iddia edildiği gibi ordunun çoğunluğu değil, yalnız iki alaydan ibârettir. Bu konuda Şerif İlden; “Bağdat’tan getirilen 37. Tümen Köprüköy ve Azap Muharebeleri esnasında bölgede kullanıldı. Bu tümen iki alaydan oluşuyordu ve toplam kuvveti de iki bin kişiydi”[13] demiştir. 9. ve 10. Kolorduları oluşturan birliklerin askerleri için de yazlık elbiselerle ve kaputları olmadan harekâta katıldıkları söylenir ki bu da doğru değildir. Çünkü askerlerin sırtlarında kaputları vardır, ancak soğuk bilhassa 25-27 Aralık günleri arasında -30 derecelere kadar düşmüş olduğundan, açıkta geceleyen veya fırtınaya tipiye yakalanan askerler kışlık giysileri ve kaputları olsa da donmaktan kurtulamamıştır.[14]
* * *.
Mâlum olduğu üzere Osmanlı tarihinin dört büyük fâciâsı; “Viyana Bozgunu”, “93 Harbi”, “Balkan Hezîmeti” ve “Sarıkamış Harekâtı”dır. Bu dört büyük felâket içinde Sarıkamış Harekâtında verdiğimiz şehit sayısı hakkında doğru olduğu zannedilen ve “90 bin asker tek kurşun atmadan bir gecede donarak öldü” (?) denilen kayıplarımızın ne kadar olduğunun, kamuoyuna ezberletilen yalan yanlış bilgilerin aslının ne olduğunun öğrenilmesi, tarihî gerçeklerin bilinmesi ve eğrisi doğrusundan çok fazla olan “asparagas ezberlerin” bozulması adına irdelemeden önce, şunu ifâde etmek isterim ki, söz konusu vatan müdafaası ise -hangi rakamda olursa olsun- sayılar hükümsüz kalır ve tarih şâhittir ki Türk milleti “Allah ve vatan uğruna” canını bütün fertleriyle fedâ etmeye her zaman ve her şartta hazırdır…
Birinci Cihan Harbi sonrası Enver Paşa aleyhinde çok çeşitli ithamlar yapılmış, Sarıkamış Harekâtındaki kayıplarımız hakkında çok farklı sayılar ifâde edilmiş ve çok abartılı zâyiat rakamları ortaya atılmıştır. Hattâ 3. Ordu’nun 75. 000 olan muharip asker mevcudundan daha fazlasının Sarıkamış Dağları’nda şehit düştüğü söylenmiş, Sarıkamış Harbi’yle özdeşleştirilen “90.000” sayısı (?!) slogan hâlinde insanımıza ezberletilmiş ve özellikle de “Allahuekber Dağları’nda tek kurşun atmadan bir gecede donan 90.000 asker” sözü, yüz yıldan beri dilden dile aktarılarak bir şehir efsânesi hâlinde günümüze kadar tekrarlanıp durmuştur. Sarıkamış Harekâtı hakkında ezberletilen bilgiler (?) büyük oranda Enver Paşa’yı îtibarsızlaştırmayı amaçlamış ve ne yazık ki çoğunlukla da çarpıtılmış bilgiler ve rakam fetişimi tarihî gerçeklerin yerini almıştır.
Sarıkamış Harekâtındaki zâyiatımızın gerçek sayısının ne olduğunu, askerî ve tarihi hakîkatlere mugâyir olan sloganlaşmış ifâdelerin doğru olup olmadığını; Genelkurmay yayınlarının, hâtıratların, Birinci Dünya Savaşı’ndaki üst düzey komutanların, yerli ve yabancı harp tarihçisi yazarların, araştırmacıların ve akademisyenlerin yazdıklarını inceledikten sonra, karşılaştırmalı olarak irdeleyecek, bugüne kadar Sarıkamış hakkında kulağımıza üflenen sözlerin ve ezberletilen bilgilerin ne derece doğruyu yansıttığını arz etmeye çalışacağız.
- Kolordu’nun verdiği kayıplar hakkında, kamuoyunda genel bir kabul hâline gelen “90.000” rakamının ortaya çıkmasına; 9. Kolordu Kurmay Başkanı Köprülü Şerif İlden’in 1921 yılında Akşam Gazetesi’nde tefrika edilen ve bir sene sonra da “Sarıkamış İhâta Manevrası ve Meydan Muharebesi”[15] adıyla kitap haline getirilen hâtırâtı ile Fransız askerî tarihçi Larcher’in yazdıkları[16] öncülük etmiştir. Fransız Larcher’in 1926’da kaleme aldığı “Büyük Harpte Türk Harbi” isimli kitabında Sarıkamış Harekâtı ile ilgili çok abartılı rakamlar vermiştir. Bu konuda Özhan Eren; “3. Türk Ordusu’nun Sarıkamış Harbi’ne 150.000 kişi ile başladığını, 90.000 ölü, 40.000 -50.000 esir verdiğini ve harp sonunda 12.400 kişi kaldığını” yazmış ve Larcher’in, “Sarıkamış Harbi ile özdeşleşen ‘90.000’ sayısının belki de (Batıdaki) en önemli ilk kaynak kişisidir.”[17] demiştir. Nevzat Kösoğu da, Sarıkamış Harekâtındaki kayıplarımız konusunda şunları ifâde etmiştir: “Bu savaşın kayıplarını sağlıklı olarak tespit etmek zor olsa da, sayıyı arttırarak Enver Paşa’nın sorumluluğunu büyütmek gibi, hiç de ahlâkî olmayan tutumların, meseleyi karıştırdığı çok açıktır.”[18] Tarihî gerçeklere aykırı olan “90 bin şehit” hakkında Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez de 12 Ocak 2018 günü Hürriyet Gazetesi’ne yaptığı bir açıklamada; “90 bin şehit, sembolik bir sayıdır ve artık folklorik bir değeri vardır.” demiştir.
Sarıkamış Harekâtıyla alâkalı gerçek dışı abartılı rakamların yaygınlaştırılmasında Millî Mücâdele yıllarındaki siyâsî çekişmelerin, nüfuz ve iktidar mücâdelelerinin de etkisi olmuştur. Zîrâ Sarıkamış Harekâtıyla alâkalı yukarıda da ifâde ettiğimiz klişeleşmiş ezberlerin yayılmasındaki ve kayıplarımızın abartılmasındaki esas gâye; yaşanan felâketin çok daha büyük olduğunu göstermeye, Enver Paşa’nın günâhını arttırmaya ve halkın nazarında itibarsızlaştırmaya yöneliktir. Ateşe Dönen Dünya Sarıkamış” isimli eserin müellifleri olan Bingün Sönmez ve Reyhan Yıldız bu konuyla ilgili olarak; “Şunu da belirtmek gerekir; Şerif Köprülü’nün Enver Paşa ile ilgili yer yer abartılı ve duygusal değerlendirmeleri, dönemin Ankara’sı için de önemli bir ‘fırsat’ teşkil etmiştir. Enver Paşa’nın Mustafa Kemâl’in yerini alabilmek için Batum’da beklediği, Yunanlılara karşı savaşan Türk Ordusunun uğrayacağı ilk bozgundan sonra Anadolu’ya geçme hazırlıkları yaptığı bir sırada, Sarıkamış’ta yaşanan hezimetin halka duyurulması Ankara’nın işini bir anlamada kolaylaştırmıştır.”[19] yorumunu yapmıştır. Şerif İlden’in hâtıratının bir gazetede tefrika edilmesi ve kitap hâlinde yayımlanma zamanlaması da bahse konu “fırsat”la alâkalı olsa gerekir. Murat Bardakçı da bu konudaki “75 Bin Kişilik Ordu Nasıl Olur da 90 Bin Şehid Verir?” başlıklı yazısında; “Sarıkamış’ta 90 bin şehid mi verdik? Hayır, şehid sayısı daha düşüktü ve en fazla 40 bin civarındaydı. ‘Allahuekber Dağları’ndaki 90 bin askerimiz, düşmana tek kurşun bile atamadan donup şehid oldular’ şeklindeki söylentilerin gerisinde, 1920’li yılların siyasi düşünceleri vardı.”[20] demektedir.
Sarıkamış Harekâtının sebep olduğu insan kaybı konusunda maalesef tarihî kaynaklarda ve hâtıratlarda mutabakat olmadığı gibi, zâyiata dâir rakamlar arasında da çok büyük tutarsızlıklar vardır. Sarıkamış muharebeleri sırasında, 25 binden başlayan ve 150 bin kişiye varan kayıplardan bahsedilmektedir. Sarıkamış felâketindeki kayıplarımız hakkında mübalağalı olarak verilen “90.000” sayısı gibi, kamuoyunda slogan hâline ge/tirti/len; “90 bin asker, tek bir kurşun dahi atmadan bir gecede donarak şehit oldu” (?!) sözü de gerçeklere aykırı bir beyandır.
Genelkurmay Başkanlığı’nın tespitlerine göre Sarıkamış Harekâtında Türk ordusu; “23 bini savaş alanında, 10 bini de savaş hatları gerisinde olmak üzere toplam 33 bin şehit vermiştir. 7 bin kişi esir düşmüş, 17 bin kişi ise hasta ve yaralı olarak saf dışı kalmıştır. Yani, yaralı, hasta, kayıp ve esir düşenler de dâhil olmak üzere Türk ordusunun Sarıkamış Harekâtındaki toplam kaybı 57 bin kişidir.[21] Mareşal Fevzi Çakmak da, Sarıkamış Harekâtında Türk Ordusu’nun 60.000 asker kaybettiğini ifâde etmiştir.[22] Muzaffer Albayrak ise; “3. Ordu’nun muharip kuvvetinin 75 bin, gayri muharip unsurlarla birlikte yaklaşık 120 bin olduğunu belirtmiş”, Sarıkamış Harekâtı sırasında uğradığımız kayıpları da; “Rusların defnettiği er sayısı (9. ve 10. Kolordu erleri) 23 bin, esir (çoğu şehit olmuştur) 7 bin, 11. Kolordu bölgesinde şehit sayısı 10 bin, hastalıktan (çoğu tifüsten) vefat eden er sayısı 20 bin ve toplam 60 bin şehit”[23] olarak ifâde etmiştir. Daha önceden de belirttiğimiz gibi I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusunu ve Anadolu halkını etkileyen çok önemli hastalıklardan birisi de bitlerden bulaşan tifüs salgınıdır.[24] Bu sebeple Sarıkamış Harekâtı sırasındaki zâyiatımız; sâdece Ruslarla yapılan çatışmalardan, dondurucu soğuktan değil, kolera ve tifüs gibi salgın hastalıklar sebebiyle de meydana gelmiştir.
Sarıkamış üzerine çok kıymetli bir doktora çalışması yapan Ramazan Balcı’ya göre Türklerin Sarıkamış Harekâtındaki verdiği zâyiat; çatışmalarda şehit olan, donan, hastalanan ve yaralananların sayısı 50.000’in altındadır.[25] Ramazan Balcı, General Maslofski’nin ifâde ettiği Türk askerlerinin verdiği şehit sayısının 23.000 olduğunu, bu sayının içindeki 5000 kişinin de Rusların Hamamlı’da kurdukları esir kampında açlık, soğuk ve bakımsızlıktan şehit olduğunu ve Maslofski’nin toplam 23.000 rakamını, bu ayrımı yapmadan toplam olarak verdiğini ifâde etmiştir.[26] 3. Ordu Kurmay Başkanı Yarbay Felix Guze de hâtıratında Türklerin toplam şehit sayısının 30.000 civarında olduğu belirtmiş[27] ve harp bittikten sonra Erzurum’da toplanan ordu birliklerinde 42.000 erin bulunduğunu yazmıştır.[28]
“Harekât sırasında hayâtını kaybeden asker sayısına dâir en önemli referanslardan birisi de Hâfız Hakkı Paşa’nın günlüğüdür. Buna göre Hâfız Hakkı Paşa’nın 22 Ocak1915’te Enver Paşa’ya gönderdiği telgrafta (sâdce) ‘son bir ay içerisinde 30.000 şehit verildiğini bildirmektedir.”[29] Bu telgraf, 22 Aralık 1914 ile 22 Ocak 1915 tarihleri arasında hayatını kaybeden asker sayısı hakkında sıcağı sıcağına bilgi verdiği için çok önemlidir. Kezâ “Erzurum Vâlisi Tahsin Bey’in 26 Ocak 1915’te Dâhiliye Nâzırı Talât Paşa’ya gönderdiği telgrafta da bu ‘30.000 şehit’ ifâdesi tekrar edilmiştir. ..Özetle Sarıkamış Harekâtı’nda donma ve yaralanma nedeniyle ilk etapta hayâtını kaybeden asker sayısı 30 bindir. Harekâtı tâkip eden günlerde hastaneye giden asker sayısı Genelkurmay Başkanlığı arşivindeki belgelere göre 38.000’dir ve yine aynı kaynaktaki belgelere göre her ay bu askerlerin ortalama 10.000 kadarı hayatını kaybetmiştir.”[30]
Bu îtibarla Genelkurmay ATASE Başkanlığı’nın verdiği sonuçlar ile Fevzi Çakmak Paşa’nın ifâde ettiği sayılar birbirine yakın olduğu gibi, yerli ve yabancı yazarların verdikleri rakamlar da aşağı yukarı birbiriyle örtüşmektedir. Hâsılı Ruslar bu muharebe esnasında 7.000 askerimizi esir almışlar ve muharebeden sonra da 23.000 naaş gömmüşlerdir. 11. Kolordu bölgesinde 10.000, muharebe hatları gerisinde donma ve hastalık nedeniyle 20.000 erin daha şehit oluğu sanıldığından kayıpların toplamı 60.000’i bulmaktadır. “Bu savaşın sonunda Kars, Ardahan ve Artvin çevresindeki Müslüman halkın, Rus ve Ermeni zulmü altında verdiği kayıplar ise Osmanlı Başkomutanlığının 6 Mart 1915 tarihli tezkeresine göre 30.000’e ulaşmıştır.[31]
Sarıkamış Harekâtının devam ettiği günlerde hüküm süren dondurucu kış ve savaş şartları Türk birliklerinin şehitlerini defnetmesine fırsat vermemiştir. Zemheri soğuğunun şiddetiyle donan toprak kaya gibi sertleştiğinden zâten yorgun ve bitkin olan askerlerin şehit arkadaşları için mezar kazmaları mümkün olmadığı için naaşları orman içlerine ve çevredeki vâdilere bırakılmış ve şehitlerimizin bedenleri bulundukları yerlerde aylarca kalmış, bu mübarek naaşların bir kısmı da ne yazık ki kurda kuşa yem olmuştur. Sarıkamış civarına bahar geldiği zaman gömülmemiş olan şehitlerimizin naaşları karların erimesiyle ortaya çıkmaya başlamıştır. Salgın hastalık ihtimâline karşı Kars Vâlisi Ziboviç, Sarıkamış Kaymakamına emir vererek çevre köylerden toplanacak işçilerle dağlardaki Türk naaşlarının toplanarak gömülmesini istemiştir. Sarıkamış Subhan Azat Köyü’nün imamı Molla Mustafa Hoca bu olayı şöyle anlatmıştır: “Sarıkamış Türk köylerinden toplanan üç yüz amele ile ben de göreve gittim. Ormanların içinde donup kalan cenâzeler için büyük büyük hendekler kazarak bâzısına sekiz yüz, bâzısına beş yüz, bâzısına da bin tane Türk şehidini merâsimle (namazlarını kılarak) gömdük. Her hendeğin başına orada kaç şehidin medfun olduğunu gösteren pusulalar yazarak taktık. Bir hafta kadar bu cenâzelerin toplanması ve defin işlemleri için çalıştık. Şehitlerin sayısı on iki bine yaklaşıyordu.”[32] Sarıkamış uzmanı tarihçi Prof. Dr. Tuncay Öğün Hoca; “Harekât alanındaki şehit naaşlarının defin işlemleri tamamlandıktan sonra, Kars Askerî Dairesi Başkanlığınca, General Yudeniç’e sunulan bir raporda 23 bin Türk cesedinin defnedilmiş olduğu belirtilmiştir.”[33] General Maslofski de 18.000’i Sarıkamış civarında olmak üzere toplam 23.000 Türk askerinin gömüldüğünü yazmıştır.[34]
* * *.
Kamuoyunda sıkça tekrarlanan; “Sarıkamış’ta 90.000 şehit verildi” abartısı gibi, insanımızın doğru zannettiği “Türk askerlerinin, tek kurşun atmadan Allahuekber Dağları’nda bir gecede donarak öldü” iddiası da gerçek dışıdır. Savaşa bizzat katılan komutanlar ve tarihçi yazarlar Rusların kayıpları hakkında şu bilgileri vermiştir: “Türkler kadar olmamakla birlikte, Rus kuvvetleri de bu savaş sırasında ağır kayıplara uğramışlardır. General Maslofski’nin tespitlerine göre Sarıkamış Harekâtında Rus ordusunun verdiği toplam zayiat 30 bin kişi civarındadır. Bunların 9 binden fazlası donarak ölmüş, yaklaşık 20 bin kişi de çarpışmalar sırasında ölmüş, yaralanmış ya da hastalanarak saf dışı kalmıştır.”[35] Bu rakamlara; “Türkler tarafından esir alının 2 bin kişi de eklendiğinde Rus ordusunun Sarıkamış Harekâtındaki toplam kaybının 32 bin kişi olduğu ortaya çıkmaktadır.”[36] Rusların 9 bin askerinin donduğu, yirmi bin zâyiatın en az yarısının da çatışmalarda öldürüldüğü biliniyorken, “90 bin askerimiz Sarıkamış’ta tek kurşun atamadan öldü” (!?) kalıplaşmış repliğinin doğru olmadığını çözmek, normal zekâya sahip bulunan ve bu konunun aslını öğrenen herkes için -Enver Paşa düşmanları, art niyetliler ve ön yargılılar hâriç- zor olmasa gerekir.
Muzaffer Albayrak da, Türk ve Rus kayıplarını ve yukarıda ifâde ettiğimiz iddiaları yorumlarken; “İşin doğrusu şudur ki uğranılan bu zayiatın içinde hakikaten soğuktan donarak şehit olanlar varsa da pek çoğu sıcak çatışmada Ruslarla harp ederken vurulup düşenlerdir. Bizim 60 bin kişilik zayiatımıza mukabil Rusların yarısı ölü olmak üzere (10 bin donmuş er) 30-35 bin zayiatlarının olması da zaten ‘kurşun atamadan şehit oldular’ sözünü boşa çıkartmaktadır.”[37] demiştir. Türk ve Rus tarihçilerin tespitlerine ve Genelkurmay ATASE Başkanlığı’nın ifâde ettiği rakamlara göre de, Sarıkamış Harekâtı sırasında Rus Ordusu’nun zâyiatı 32. 000 civarındadır.[38] Biz, tek bir kurşun dahi atmadıysak, vurularak ölen düşman askerlerinin âkıbeti hakkında geriye tek bir ihtimâl kalıyor ki; o da Rusların birbirini vurmuş olmasıdır. (!)
Tarihçi Dr. Yavuz Özdemir bu konuyla alâlalı olarak “Bir Savaşın Bilinmeyen Öyküsü – Sarıkamış Harekâtı ” isimli eserinde; “Tek kurşun atmadan donarak öldüler” iddialarının aksine, “Askerlerimizin Rus askerleriyle göğüs göğse çarpıştı. İlk vuruşma Erzurum’un Narman ilçesi girişinde başladı. İkinci vuruşma Oltu girişindeki Kaleboğazı mevkiinde meydana geldi. Daha sonra diğer önemli çatışmalar, İsmail Ağa Çayırları ve Kosor bölgesinde yaşandı. Burada Osmanlı Ordusu da önemli kayıplar verdi. Sarıkamış’a uluşmak için Allahuekber Dağları aşılmak istenirken donma olayları yaşandı.” [39] demektedir. 10. Kolordu’nun bu muharebeler dışında, 27-29 Aralık’ta Sarıkamış önlerine intikal ederken Allahuekber Dağları’nda, Selim’de, Başköy’de ve 29 Aralık sonrasındaysa, Sarıkamış çevresindeki taarruzlarda da pek çok şehit vermiştir. 9. Kolordu’nun askerleri de; Çilhoroz Dağı’nda, Bardız Gediğinde, Soğanlı Dağlarında, Yağmurlu Dağ’da, Malakan Yaylası’nda, Çerkezköy’de, Sarıkamış çevresindeki dağlarda, tepelerde, mevzilerde, Sarıkamış’ın kenar bölgelerinde ve içlerinde kahramanca mücâdele etmiş, düşmanla göğüs göğüse çarpışmış ve Ruslara ağır kayıplar verdirdiği gibi binlerce Mehmetçiğimiz de şehâdet şerbetini içmiştir. 11. Kolodu ise Aras Vâdisi’ndeki Rus Kolordusuyla yaptığı mücâdelede de pek çok şehit vermiştir. Ordumuzdaki donma vakalarının büyük çoğunluğu ise, -daha önce bütün tafsilatıyla anlattığımız gibi- 10. Ordu birliklerinin Kosor üzerinden Sarıkamış’a uluşmak için Allahuekber Dağları aşmak istenirken Taht Yaylası’nda tutuldukları çok şiddetli fırtına ve tipi ile gecenin buz kestiren dondurucu soğuğunda meydana gelmiştir.
Son olarak şunları da ifâde etmem gerekir ki; Devlet-i Aliyye’nin ekonomik, askerî, siyâsî ve mâlî bakımdan tıkandığı; savaş gücü, mühimmat, lojistik malzeme açısından tükendiği, zemherinin saya gecesi ve tifüs salgını gibi her türlü olumsuzluğun üst üste geldiği bir dönemde Mehmetçiklerimizin Sarıkamış’ta her türlü imkânsızlığa rağmen, en büyük imkân olan îman ile yazdığı destan Türk milleti için bir şeref nişânesidir. Şehitlerimizden tevârüs ettiğimiz ruh asâleti bizlere, Allah (c.c.) yolunda ve vatan müdafaasında “verilen can sayısı” değil, “îman ile yaşatılan asil rûh”un önemli olduğunu; “Vatanımın ha ekmeğini yemişim ha uğrunda kurşun”[40] diyemeyenlerin ve vatan için ölümü göze alamayanların vatana sâhip olamayacağını öğretmiştir. Namık Kemâl’in dediği gibi; “Biz, oturduğumuz yerin her taşı için cevher-i can verdik. Her avuç toprağımız; nazarımızda, o yola fedâ olmuş bir kahramanın vücudundan yadigârdır. Vatan bizim kılıcımızın ekmeğidir. Dâimâ kendimize mahsus, kendimize hasredilmiş biliriz. Dâimâ onu nefsimizden ziyâde sever, nefsimizi uğruna fedâ ederiz…”
* * *.
Sarıkamış Harekâtı hakkındaki değerlendirmemizi bitirirken hatm-i kelâm olarak şunu da ifâde etmek isterim: Enver Paşa, Harbiye Nâzırı ve Başkomutan Vekili sıfatıyla Birinci Dünya Savaşı’nı yönetmiştir. Eğer başarılı olunsaydı sonucun çok değerli olacağı kesin olan, belki de Harb-i Umûmî’nin gidişâtını değiştirecek ve muhtemelen günümüzdeki ülke haritalarının bile farklılaşmasına yol açacak gelişmeleri doğuracak Sarıkamış Harekâtının plânlayıcısı da, komutanı da Enver Paşa’dır. Sarıkamış Harbi’nde alınan mağlûbiyetin asıl mes’uliyeti; yapılan plâna ve harekât emrine uymayıp başına buyruk kararlar veren ve plân gereği 25 Aralık’ta Sarıkamış’a olması gerekirken, yanlış bir yola girerek gelemeyen Hâfız Hakkı Bey ile harekâtın en kritik günleri olan 26-26 Aralık 1914’te Enver Paşa’ya muhalefet ederek taarruzu durduran ve harekâtın başarısına inanmayan üst düzey üst düzey komutanlardan bilhassa 9. Kolordu Komutanı İhsan Paşa ve Kurmay Başkanı Şerif Bey ile bu kolordunun 29. Tümen Komutanı Ârif Baytın ve Rus Ordusunu Aras Vâdisi’nde tutması gerekirken kendisine verilen görevi yerine getirmek için gerekli çabayı sarf etmeyen 11. Kolordu Komutanı Galip Paşa’ya âit olsa da, fâciânın genel sorumluluğu komuta kademesinin başında bulunan Enver Paşa’dadır. Zîrâ diğer kolordu ve tümen komutanlarının yaptıklarından da, yapamadıklarından da başkomutan olarak Enver Paşa mes’uldür. 3. Ordu Kurmay Başkanlığı görevinde de bulunan Alman Yarbay Felix Guze, Enver Paşa’nın bu sorumluluğu bizzat üstlendiğini ifâde etmiş ve; “Bu felâketin mes’uliyeti Enver Paşa’dadır. Kuvvetli ve mert bir karakterde olan Enver Paşa, bu mes’uliyeti daima kendi üzerine aldı ve bunu hafifletmeye yahut gizlemeye hiç teşebbüs etmedi.”[41] demiştir.
* * *.
Vatan için kefenleri kar olan kahramanlar Sarıkamış’ta donarken, onların bahtına kar ve buz, anaların, babaların, gelinlerin, bacıların yüreğine de ateş düşmüştür. Bir asırdan beri Sarıkamış şehitlerine yakılan ağıtlar ciğerimizi dağlamıştır. “Sarıkamış” üzerine, her bir mısraı gözyaşıyla ıslanan ve dinledikçe insanın yüreğini daha çok yakan nice ağıtlar yakılmıştır. Bu ağıtlardan birisi de Ercişli Âşık Ahmet Poyrazoğlu tarafından derlenen “Ercişli Şükrü Çavuş’un Ağıtı”dır. Enver Paşa’ya hitâben Şükrü Çavuş’un babasının yaktığı bu ağıdın dizeleri şunlardır:
“Kar mı yağmış Sarıkamış Dağı’na
Enver Paşa geri gönder balamı
Taze girmiş sevda çekme çağına
Enver Paşa geri gönder balamı
Bıyıkları kaytan Şükrü balamı
Bir yel esti, dal budağım döküldü
Belimi verdiğim dağım yıkıldı
Şükrü diye diye belim büküldü
Enver Paşa geri gönder balamı
Bıyıkları kaytan Şükrü balamı
Yaz olanda Erciş Dağı bağ olur
Kara koyunların südü çoğ olur
Bu hasretlik yüreğime dağ olur
Enver Paşa geri gönder balamı
Bıyıkları kaytan Şükrü balamı
Derviş diyer ne bir kara yazım var
Dizim tutmaz, her yanımda sızım var
Ölümle elleşen körpe kuzum var
Enver Paşa geri gönder balamı
Bıyıkları kaytan Şükrü balamı”[42]
Îman, ihlâs, cesâret, metânet, asâlet, fedakârlık, sabır ve disiplin âbidesi olan Mehmetçiklerimizin yazdığı müstesnâ bir destan olan Sarıkamış Harekâtında yaşanan dramların sînelerimizde açtığı yaralar kabuk bağlasa da, üzerinden yüz yıldan fazla bir zaman geçmiş olsa da, hâtıraları ve hüznü hâfızalarımızda hâlâ taptazedir. Buzdan bir kor hâlinde gönüllerimizi yakan ve hüznü her dem yâdımızda olan Sarıkamış Harekâtı bir beyaz Kerbelâ’dır. Aşağıda naklettiğimiz, her dinlediğimizde gönül tellerimizi titreten Sarıkamış ağıdındaki yüreğimize dokunan acıklı dizeler, içimizi yakan ezgilerle buluşunca bizi alıp melâl ikliminin doruklarına götürmektedir:
“Kaman’da uşak kalmadı
Redif gitti sürüyünen
Yatamıyom gece gündüz
Gelinlerin zarıyınan
Kars’ta kavga kuruluyor
Redif orda deriliyor
Mızıkalar vuruluyor
Trompetli boruyunan
Şimdi arslanlar güleşir
Yiğitler kana bulaşır
İnşallah Hızır ulaşır
Al bayraklı periyinen”[43]
Çok kıymetli şâirimiz Muhsin İlyas Subaşı da “Sarıkamış’ta Bir Dağ Anıtı” isimli şiirinde “Sarıkamış Türk’ün ak otağıdır” demiş, şühedâ burcuna yükselip Cennet tapusunu alan Mehmetçiklerin ahvâlini dile getirirken, duygu ve düşüncelerini de şu mısrâlarla ifâde etmiştir:
“Bir dağ anıtıdır Allahuekber,
Donmuş Mehmetçiğin rûhunu taşır.
Hâlâ siperdedir o altmış bin er
Duâları her gün bize ulaşır.
Kar dondursa, rüzgâr yaksa ne çıkar?
İstiklâl ırmağı yurdumdan akar!
Bir kan denizi ki rûhumu yıkar,
Çocuklarım bu aşk için yarışır.
Bedenimiz bu gün tutacaksa buz,
Rabbimin emrine teslim bir kuluz.
Biz dersi cephede veren okuluz,
Bizimle dağlarda sevda dolaşır!
Sarıkamış Türk’ün ak otağıdır,
Târihî geçmişin altın çağıdır,
Miğferler burada îman dağıdır,
Burada sevgiler kinle barışır.
Allahuekber’de bir beyaz atım,
Yelesinde Hakk’a uçar beratım,
Şehitlik bahtımda tek saltanatım,
Düşmanlar bu şansa karşı savaşır!”[44]
Sarıkamış ağıtlarını hitama erdirirken, Sarıkamış Harekâtının şehit ve gâzîlerini rahmet, minnet ve hürmetle yâd ediyoruz. Bilcümle şehit ve gazilerimizin ruhları şâd, kabirleri nur, menzilleri mübârek, mekânları Cennet ve makamları âlî olsun… İstiklâl Şâirimiz Mehmet Akif Ersoy, “Hakk’ın velî kulları” diye vasfettiği şehitlerimiz için bizlere şöyle seslenmektedir:
“Gök kubbenin altında yatar, al kan içinde,
Ey yolcu, şu topraklar için can veren erler.
Hakk’ın bu velî kulları taş türbeye girmez;
Gufrâna bürünmüş, yalnız Fâtiha bekler.”[45]
Ve sözün bittiği yerde İlâhî Kelâm başlar, Sarıkamış şehitlerimiz başta olmak üzere bilcümle şühedanın ervâhı için el-Fâtiha…
*
Dr. Mehmet Güneş
19 Kasım 2022
(Devam edecek)
[1] Özhan Eren, Sarıkamış’a Giden Yol – Rehin Alınan İmparatorluk, 490
[2] Fevzi Çakmak, Birinci Dünya Savaşında Doğu Cephesi, 53-54; Genelkurmay Basımevi, Ankara 2005.
[3] Ziya Nur Aksun, Enver Paşa ve Sarıkamış Harekâtı, 225
[4] Bingün Sönmez, Reyhan Yıldız, Ateşe Dönen Dünya – Sarıkamış, 257-258; Boyut Yayıncılık, İstanbul, 2019.
[5] Şerif İlden, Sarıkamış Kuşatma Manevrası ve Meydan Savaşı, 197; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1999.
[6] Muzaffer Albayrak, Sarıkamış Harekâtını Yeniden Değerlendirmek – 1- 2. Bölüm; http://www.geliboluyuanlamak.com / 265-266, 31 Ocak 2010.
[7] Özhan Eren, Sarıkamış’a Giden Yol – Rehin Alınan İmparatorluk, 494-495
[8] General Fahri Belen, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, I, 195
[9] Özhan Eren, Sarıkamış’a Giden Yol – Rehin Alınan İmparatorluk, 496
[10] Hüseyin Tutar, Tuncay Öğün, Hüsnü Kapu, Hamza Erdoğdu, Ebubekir Küçük, Türk Halkının Sarıkamış Algısı, 22
[11] Genel Kurmay ATASE Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesi, 3. Ordu Harekâtı, I, 525
[12] Genel Kurmay ATASE Başkanlığı, a.g.e., 529-532
[13] Şerif İlden, Sarıkamış Kuşatma Manevrası ve Meydan Savaşı, 131; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1999.
[14] Muzaffer Albayrak, Sarıkamış Harekâtını Yeniden Değerlendirmek – 2. Bölüm; http://www.geliboluyuanlamak.com / 266, 31 Ocak 2010.
[15] Şerif Köprülü, Sarıkamış İhâta Manevrası ve Meydan Muharebesi, Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul, 1338 (1922); Enver Paşa’ya yönelik hakâretâmiz cümlelerle, yalan yanlış ithamlarla ve abartılı rakamlarla dolu bu hâtırat; Bu hâtırat T. İş Bankası Kültür Yayınları tarafından 1999 yılında “Sarıkamış Kuşatma Manevrası ve Meydan Savaşı” ismiyle yayınlanmış, ayrıca “Kaymakam Şerif Bey’in Anıları – Sarıkamış” başlığı altında Osmanlıcadan günümüz Türkçesine Murat Çulcu tarafından aktarılmış ve Kastaş Yayınları tarafından da 2005 yılında neşredilmiştir.
[16] Özhan Eren, Sarıkamış’a Giden Yol – Rehin Alınan İmparatorluk, 498
[17] Özhan Eren, a.g.e., 498
[18] Nevzat Kösoğlu, Şehit Enver Paşa, 327
[19] Bingün Sönmez – Reyhan Yıldız, Ateşe Dönen Dünya Sarıkamış,258; Boyut Yayıncılık, İstanbul, 2019.
[20] Murat Bardakçı’nın 1 Oca 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki “75 Bin Kişilik Ordu Nasıl Olur da 90 Bin Şehit Verir?” başlıklı yazısı
[21] Genel Kurmay ATASE Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekâtı, II, 535; Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1993.
[22] Fevzi Çakmak, Büyük Harp’te Sarıkamış Cephesi Harekâtı,114; Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2011.
[23] Muzaffer Albayrak, Sarıkamış Harekâtını Yeniden Değerlendirmek – 2. Bölüm; http://www.geliboluyuanlamak.com / 266, 31 Ocak 2010.
[24] Mustafa Karatepe, I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde Tifüsle Mücâdele; Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul,1993.
[25] Ramazan Balcı, Sarıkamış Taarruzunda Felâketin Sebepleri, Sarıkamış Şehitleri 2008 Özel Sayısı, 68-69; T.C.Kars Vâliliği Kültür ve Turizm İL Müdürlüğü, Kars, 2008.
[26] Ramazan Balcı, Tarihin Sarıkamış Duruşması, 294; Nesil Yayınları, İstanbul 2006.
[27] Felix Guze, Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’ndeki Muharebeler, 41; Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2007.
[28] Özhan Eren, Sarıkamış’a Giden Yol – Rehin Alınan İmparatorluk, 499
[29] Yayınlayan Murat Bardakçı, Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü, 111; Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2018.
[30] Süleyman Tekir, Sarıkamış Harekâtı’nda Türk ve Rus Kayıpları, Yeni Türkiye, Kafkaslar Özel Sayısı, 801; Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi, Sayı 73, Ankara, 2015.
[31] Nevzat Kösoğlu, Şehit Enver Paşa, 327-328
[32] Fahrettin Erdoğan, Türk Ellerinde Hâtıralarım, 75; Mevsimsiz Yayınevi, İstanbul, 2007.
[33] Hüseyin Tutar, Tuncay Öğün, Hüsnü Kapu, Hamza Erdoğdu, Ebubekir Küçük, Türk Halkının Sarıkamış Algısı, 32
[34] Maslofski, Umumî Harpte Kafkas Cephesi, 152; Genelkurmay Matbaası, Ankara, 1935.
[35] Maslofski, Umumî Harpte Kafkas Cephesi, 149
[36] Hüseyin Tutar, Tuncay Öğün, Hüsnü Kapu, Hamza Erdoğdu, Ebubekir Küçük, Türk Halkının Sarıkamış Algısı, 32
[37] Muzaffer Albayrak, Sarıkamış Harekâtını Yeniden Değerlendirmek – 2. Bölüm; http://www.geliboluyuanlamak.com / 266, 31 Ocak 2010.
[38] Özhan Eren, Sarıkamış’a Giden Yol – Rehin Alınan İmparatorluk, 499
[39] Yavuz Özdemir, Bir Savaşın Bilinmeyen Öyküsü – Sarıkamış Harekâtı, 343; Erzurum Kalkınma Vakfı Yayınları, Erzurum, 2003.
[40] Ankara Gâzi Eğitim Enstitüsü öğrencisi olan ve 3 Kasım 1975 günü komünist militanlarca şehit edilen Ülkücü Alparslan Gümüş’e âit bir söz. Bu söz şehidimizin Afyon Bolvadin’deki mezar taşına da hakkedilmiştir.
[41] Özhan Eren, Sarıkamış’a Giden Yol – Rehin Alınan İmparatorluk, 495
[42] Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, Prof. Dr. Ali Berat Alptekin, Geçmişten Günümüze Âşıkların Dilinde Sarıkamış, 91-92; BKY, İstanbul, 2009.
[43] Hazırlayan: Karabey Aydoğan, Ruhi Su Türküleri, 135; Evrensel Yayınları, İstanbul, 2008.
[44] Muhsin İlyas Subaşı, Sarıkamış’ta Bir Dağ Anıtı, Türk Yurdu Dergisi, Ocak 2015, Sayı 329
[45] Mehmet Âkif Ersoy, Safâhat, Yedinci Kitap / Gölgeler, Şehidler Âbidesi için, 469