Solmadı kurudu gülüm be anne! Canımdan can gitti eriyorum ben. Ölüm de güzeldi ölüm de anne! Bir canı bin defa veriyorum ben. * Eh
ŞİİR
Keskin Bıçak
hanidir bir çocuk giriyor kedi uykusu rüyalarıma bıçakla kesiyor kiraz mevsimini zamane değirmeni ipi kopuk uçurtmaların boş kalınca salıncaklar çığlıkların sesi kısık vicdanın kör
ÖLENE Mİ ZOR KALANA MI?
gecenin ipi çekilmeden usulca semadan dualara karışan çığlıklar duyuldu mezradan. çocuklar can havliyle kaçıyordu odalardan, uyanırken kanlar içerisinde rüyalarından… dışarısı karanlık, insan dolu
AYAZ RENGİ
kaç titreme aldı kolonları binaların elinden derinlerde kalan ahlar! kim bilir kaç vazgeçmişlik saklar uzun uzun inledi şehir bir çift kumrunun âhı kaldı kanatsız
ÇIĞLIK
bu acıyı anlatmak nasıl mümkün ilmek ilmek hüzün akıyor gözlerimden bir uzun gecedir bitmek bilmez içim lime lime eziliyor bugün korkuyorum sabahlar olmasın
ZİLZAL RİSALESİ
6 Şubat Şehitlerine S/ağırlaşan sona gebe dünya tükürdü böğründen ağırlığı nar tanesi gibi saçtı dört yana Ey zerre hayrın, şerrin sahibi dağlar huzuruna
Kibrit Ateşinin Sızıntısı
zelzelenin eli havadaydı hatırı sayılır bir yenilgiye uğramıştı güçlerini birleştiren demir kum çimento ruhum hiç gelmez öyle sarsıntıya çıkıp gidecekti zulamdan çıkardım bir parça
DÜNYA BİR ÇADIRHANE
sırtımızdaki maddeden yorulduk bir nefes kadar dönerse dünya acının şubatı bir çadır kadardır çığlık saatleri yağmura tutunan gece dikenli tel gibi üstüne gerilir yeryüzü
YÜZYILIN AĞIDI
Binboğa dağları’na kara dumanlar çöktü güneşi tutsak olmuş bir garip şafak söktü evlâtların ardından analar kan yaş döktü kirpikler tuz bağladı, sel oldu
YAŞ ERDİ ALTMIŞ ÜÇE[1]*
Yaş erdi altmış üçe, gözü yaşlı âhım var Defter-i âmâlimde[2] sayısız günâhım var. Aşk ile “Hû!..” demeden beyhûde geçti zaman, Tûl-i emel[3] peşinde nefs