geceye usulca sokulan karanlık gibi düğümlüyorsun göğüs kafesimde alnının kıvrımlarını açık unutulmuş bir pencerede salınan tül, çıplak tepelerin omzuna atılmış şal perçemin rüzgarı kucaklayıp
Yazar: İLKER GÜLBAHAR
KURŞUN SOFRASI
serin ve dalgın bir akşamüstü zeytine banılan solgun kudüs’tü yerden göğe yağdı kuru dualar iri alev topu sofraya düştü nemlendi gözümüz çözüldü söz hüzün
YALNIZ ŞEHİR SANCILARI
“Kudüs’e” bu şehri bir yerlerden tanıyorum bu ağacı, bu toprağı ve gökyüzüne asılı hilali sokakları kuşatan kurşun izlerinden ve barut kokulu bu
Ben Bilirim
tam da göğsünden vuruldu masum bir arı kuşu çırpınıyor çimenlerin üstünde ben bilirim üstü açık yaranın içten içe kesintisiz nasıl kanadığını günahsızların gözü önünden
BAHANE
(İki kitaba da girememiş şiircik) – Mevsim üstü ise asıl amacın Bahar çabuk geçer güzler bahane Yaprak döker belki hayat ağacın Yeşerirse bir gün
Rüya ile amel olur mu?
İLKER GÜLBAHAR * Rüya ile amel olur mu? Bu konuda çeşitli görüşler var. Kimi olur diyor kimi olmaz. Kendimi yıllar önce bir tutkuya kaptırdım.
AKŞAMÜSTÜ ISLIĞI
– İLKER GÜLBAHAR * yutkununca gerindi gökyüzüne acı bir sirenin parmakları bilemedim kuşlar mı dokundu nefesine yoksa sesler miydi cebimde ağırlaşan ıslık sarındım boşluğa
ŞADIRVAN HİKÂYESİNİN BAŞKİŞİLERİ
– İLKER GÜLBAHAR * Hayır, onunki ihmal değildi. Öyküyü yazmak için en uygun zamanı bekliyordu. Çünkü prematüre bir öyküyü kuvöze alıp yaşatmaya çalışmak gereğinden
İYİ BİR ŞEY
– İLKER GÜLBAHAR * Bir ses. Çikolata jelatininin avuçta buruşturulurken çıkardığı gibi bir ses. Tezgâhtarın yeni bir gömleği raflara yerleştirirken poşetinden gelen hışıltı gibi
ZEYTİN VE İNCİR
– İLKER GÜLBAHAR * sen de silkele gürbüz ağacı çocuk belki avucuna dua dökülür dudağının kenarında kurumuş çikolata izlerine aldırmadan her dilde sustuğun gibi