OĞLUM VE BEN

 – MERAL TABAKOĞLU TOKSOY

*

Babamı kaybettiğimde üç yaşındaymışım. Onu hiç hatırlamıyorum. İki ay sonra da annemin babası, yani dedem gelip annemi almış. Annem babaannemlerle oturduğundan beni onlara bırakıp gitmişler. Çok bahsi geçtiği için mi gerçekten hatırlıyorum bilmiyorum ama annemle birbirimize kenetlendiğimiz için bizi zorla ayırdıkları bir sahne, hep gözümün önünde sanki. Zavallı annem… Zavallı ben… İkimiz de zavallıydık gerçekten. Bir anneyi yavrusundan ayıracak kadar vicdansız olan zavallı ninelerim, dedelerim. Bu durumda babaannemle dedem büyüttü beni. Yaşadığım travmaların etkisi sadece ruhumu değil, tüm kişiliğimi etkilemişti. Hem öksüz, hem de yetim olmak küçük bir çocuğun başa çıkamayacağı kadar ağır bir durumdu. İçe kapanık, kederli duruşumu hiç değiştiremedim. Zaten son yıllarımı saymazsak gülüp eğlenecek bir yaşantım hiç olmadı. İlkokuldan sonra okula gitmedim. Aslında ne onların aklına geldi ne de benim bunu talep edecek bilincim vardı.  Babaanneme nine derdim. Bana kötü davrandığını söyleyemem ama sevgiden de ilgiden de mahrumdum. Biraz da acımasız olduklarını yıllar sonra düşünecektim. Mesela; çocukluğumda köyün çeşmesinden sürekli su taşımaktan kolum kopardı ama onlar umursamaz, dinlen kızım demezlerdi. Annem hiç aklımdan çıkmadı ama kimseye bir şey soramazdım. Ona kızgın değildim; o da benim gibiydi, büyüklerin emirlerini, isteklerini yerine getiriyordu. İçi yanarak. O zamanlar ayrımında olmasam da şimdi düşündüğümde, kadının kadına yaptığı zulme inanasım gelmiyor. Ninemin beni acımadan ölesiye çalıştırması, anneannemin anneme kol kanat germeyip arka çıkmaması. Bizi birbirimizden ayırmaları şiddetin en büyüğüydü. On beş yaşlarındaydım, komşumuz aşağı köyden gelin alıyordu, düğüne ben de gittim. Komşu kadınlardan biri kolumdan çekerek kenara götürdü; “Annen burada, ona götüreceğim seni.” dediğinde elim ayağım birbirine dolandı. Ne diyeceğimi, konuşacağımı unuttum, ağzım kurudu. Annem duvarın arkasında, ağlamaktan şişmiş gözlerle bekliyordu. Hıçkırıklarla bana öyle bir sarıldı ki bir an nefes alamadım. Yaz sıcağında terden, ağlamaktan ıslanmış dudaklarıyla yüzümün her yanını öpüyor kokluyordu. Sonra burnunu çekerek iki eliyle başımı geriye doğru itip yüzüme bakmaya başladı. Dudaklarının titremesinden, hıçkırmaktan konuşamıyordu. Ben de sessiz sessiz ağlıyordum. Sonra sırtımızı kerpiç duvara yaslayıp oturduk. Ellerimi sımsıkı tutmuş, arka arkaya sorular soruyordu fazla vaktimiz olmadığından. Annemi benden aldıktan bir yıl sonra başka biriyle evlendirmişler. Annem yeni eşine yalvarsa da ne beni yanına almayı ne de arada bir görüşmemizi kabul ettirebilmiş. İkimizi de en yakınlarımız esir almış, köle gibi kullanıyorlardı. Bunları anlatırken utancından yüzüme bakmıyor, başı önde konuşuyordu. “Canını sıkma, ben iyiyim. Arada bir görüşebilsek!” derken boğazım tıkandı. O sırada annem, küçük bir çıkın yaptığı mendili  göğsünden çıkarıp bana uzattı. “Al bunu sakla. Uzun zamandır senin için biriktiriyordum. İhtiyacın olduğunda bizim bakkal Halil emmiye ver, sana bozdurur. Ağzı sıkı adamdır babanı da çok severdi.” dedi. Ben de şaşkınlıkla çıkının düğümünü açtım, içinde küçük büyük altınlar vardı. Gözlerim ayrıldı; anne bunlar çok tutar! Senin de ihtiyacın vardır!” desem de elimi tutup “Sana ne yapsam az, ihtiyacın olunca kullan kızım.” diye ünledi. Sarıldık, ellerini öptüm. Annem çok güzel kokuyordu. Mendil de aynı annem gibi kokuyordu. Gelecek günlerde onu özledikçe çıkarıp koklayacağımı o anda biliyordum.

Annemden ayrılırken onu bir daha ne zaman görecektim ya da bundan sonra görüşebilecek miydim, bilmiyordum. Onun o kokusunu aldıktan sonra daha çok düşünmeye, özlemeye başlamıştım. Hiç görmesem daha iyiydi belki de diye düşünsem de, o düşünceyi hemen aklımdan uzaklaştırıyordum. Beni böyle sevdiğinden emin olmak bana güç veriyordu.

Benim için hayat hep aynıydı. Evde, tarlada sürekli çalışmak… Çalışmak… On yedi yaşıma geldiğimde mahallemizden bir komşumuz, oğluna istemeye gelmiş. Ninemle dedem konuşurlarken duydum. Daha önce de isteyen olmuş ama onlar uzakmış. Burası yakın olduğu için yine onlara göz kulak olabilirmişim. Beni nişanlayacakları zaman öğrendim ancak. Diğer komşu kızları gibi koca meraklısı değildim. Annemle babamın özleminden, kendi geleceğime dair hayal bile kurmamıştım. Hem ben daha çok küçüktüm. Nineme de bunu söyleyecek oldum, kızların böyle şeylere karışmayacağından tutun da utanmazlığıma varana kadar demediğini bırakmadı. Nişanlılık dönemimiz çok uzun sürmedi. Bu dönemde de nişanlımı sadece arada bir uzaktan görüyordum, hiç oturup konuşmadık. İçimde de böyle bir istek yoktu zaten.

Evlenmiştik, ama eşimin de evlenmeye çok hevesli olmadığını anlamıştım. Askerden yeni gelmişti. Tarlada bahçede çalışmayı da sevmiyor, bütün gününü kahvede geçiriyordu. Benim içinse hayat, geldiğim yerde de aynı süratte devam ediyordu. Tek fark, ninemle dedem yerine başkalarına hizmet ediyordum. Yine her sabah erkenden kalkıyor, ahırdaki işleri yaptıktan sonra tarlaya gidiyorduk. Eşim gelmiyordu ama kaynanam ve kayınbabamla birlikte gidiyorduk. Zamanla kaynanam da gelmemeye başladı. Bir süre sonra da çoğunlukla tek başıma, atları bile arabaya kendim koşup tarlanın yoluna düşüyordum. Arabayla yarım saat sürüyordu. Gün batana kadar ırgatlık yapıyordum, beni umursamayan yeni ailem için. Hamile olduğumu anladığımda, sevindim mi üzüldüm mü bilemedim. Bu vesile ile belki biraz dinlenirim zannetmiştim ama o da olmadı. Aynı akışında sürüp gitti her şey. Hamileliğim iyice ilerlemesine rağmen koşturmam devam ediyordu. Çok yorgundum, annemi özlemiştim; onun kollarına atılıp bağıra bağıra ağlamak, sonra da günlerce uyumak istiyordum. Ara ara hafif sancılarım olmaya başlayınca, köyde, “Ebe Nine” dediğimiz yaşlı kadını getirdi kaynanam. Herkesin doğumunu o yaptırıyordu, beni muayene etti. “Artık her an hazırlıklı olun!” demesine rağmen, sabahleyin tarlaya yine tek başıma gittim. Öğleden sonra ani bir sancı başladı. Atı çözdüğüm için arabaya koşacak halim yoktu. Haymanın altındaki hasırın üzerine uzandım. Biraz azalsın diye beklerken sancı daha da çoğaldı. Ebe ninenin dediği çıkmıştı galiba. İlk doğumum olduğu için ne yapacağımı bilmiyor, çok korkuyordum. Ağlayarak “Allah’ım bu çocuğu doğurmama, onu sağlıkla büyütmeme izin ver! Kocam olacak o adama da başka evlat yüzü gösterme!” diye yalvarıyordum. Sancı öyle dayanılmaz hal almıştı ki haymanın direğini sımsıkı tutmuş, var gücümle bağırıyordum. Bir saat kadar süren feryatlarımın ardından müthiş bir acıyla bebeğim dünyaya geldi. Tükenmiş bir haldeydim. Yavrumu yanıma çekecek gücüm yoktu. Gözlerim karardı, kendimden geçmişim. Derinlerden gelen ağlama sesiyle kendime geldim.Ne kadar baygın kaldığımı bilmiyordum ama bebeğim ağlıyordu, hava da kararmaya başlamıştı. Kendimi zorlayarak yerimden doğrulup bebeğime doğru kaymaya çalıştım. Yan tarafımda duran sofra bezini üzerine örttüm. Ağlaması durmuyordu, yüzünü tam olarak göremesem de ellerimle incitmeden okşamaya başladım. Okşamaya devam edince bebeğim sustu. Ağlayarak gülünebileceğini öğrendiğim çok özel bir an yaşıyorduk oğlumla. Biz bu haldeyken bir at arabasının bize doğru yaklaştığını karartı halinde görüyordum. Gelenlerin eşimle kaynanam olduğunu seslerinden anladım. Daha sonra ebe nineyi fark ettim. Yaşlı kadın, bizimkilere söylenerek yanıma oturdu. “Ben size demedim mi her an doğabilir…” diye söylenmeye devam ederken bebeğin sağına soluna bakıyordu. Eşimin ona tuttuğu fenerin ışığından zar zor görebildiğim kadarıyla göbek kordonunu kestiğini anlamıştım. Eşimin böyle bir mucize karşısındaki duyarsızlığı, ruhsuzluğu, utanmazlığı beni tiksindiriyordu. Eve geldiğimizde de hiç birinde utanan, mahcup bir halolmadığını gördüm. Onlar için olağandan biraz daha farklı bir gündü o kadar.

Bebeğimin sayesinde dinlenme fırsatım olmuştu neyse ki. İlk andan başlayarak, aramızda inanılmaz bir bağ kurduk. Onu kucağıma aldığımda tüm sıkıntılarımı unutuyor, hiç kimseyi önemsemiyordum. Yaşama tutunmam için gönderilmiş bir armağandı o bana.

Günler, haftalar, aylar, yıllar geçip gitmiş oğlum dört yaşına gelmişti. Kaynanam durmadan ikinci çocuk niye olmuyor diye konuşmaya başlamıştı. Eşimden ses çıkmıyor, çünkü hazır çocuğunu gördüğü yoktu zaten. Ben de cevap bile vermiyordum. Bir gün; “Bir sene içinde ikinci çocuğu doğurmazsan oğlumu evlendireceğim.” dedi. Öyle bir rahatlamıştım ki içimden “İnşallah öyle olur!” dedim. Bu benim kurtuluşum demekti. Bir yıl geçmeden eşimi evlendirdiler. Yeni gelin adayı resmi nikâh isteyince hemen boşandık ama aynı evde oturacaktık. Şimdilik buna razı olmuştum ama üzerimden büyük bir yük kalkmıştı boşandığımız için. Sadece, oğlunu bir kez kucağına alıp, koklayıp sevmeyişine çok üzülüyordum.

Bir süre sonra kayınvalidemi kaybettik. Eski eşim bir yıllık evliydi ama henüz çocukları olmamıştı. Ettiğim duanın kabul olduğunu düşünmeye başlamıştım. Birkaç ay sonra dedemi de kaybedince cenazeden sonra ninemle kalmaya başladım. Böylece tamamen o adamdan, o sefil hayattan kurtulmuş oldum.

Önceki hayatımda da yani evlenmeden önce de çok rahat içinde yaşamasam da nihayetinde orası benim evimdi. Oğlum ilkokula başlamış, ninemle geçinip gidiyorduk. O da artık yalnız kaldığı, yaşlandığı için bana karşı ılımlı davranıyordu. Bu fırsattan faydalanarak anneme haber gönderdim gelsin diye. Böylece annemle birbirimize gidip gelmeye başladık. Onun kocası da artık rahatsız olduğundan sesi çıkmaz olmuş, bize mani olamıyordu. Yıllar sonra kavuşmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Yeni eşinden de iki kızı olmuştu annemin. Bir anda iki kız kardeşe sahip olmak çok garipti ama kaynaşmamız zor olmadı. Birbirimizi çok sevdik. Annem benimle yaşayamadığını torununda yaşıyor, geçen günlerin acısını çıkarmaya çalışıyordu sanki.

Bu arada yıllar geçse de eski eşimin çocuğu olmamıştı. Onun da umurunda olduğunu sanmıyorum. Sadece ondan kurtulmama neden olan bu olay için kaynanama minnettardım. Aksi halde dedem de ninem de ondan boşanmama asla razı gelmezlerdi. Adam üstüme kuma getirdiği halde ses etmemişlerdi çünkü. Oğlumun ilkokulu bitireceği yıl kaynanam da rahmetli oldu. Köyde ortaokul olmadığı için kasabaya gitmemiz gerekiyordu. Babam ailenin tek çocuğu olduğundan dedemlerin varisi benle oğlumdu. Tarlaları sattım ama eve kıyamadım. Orada doğmuştum, babam orada yaşamıştı. Arada bir gelirdim belki. Kasabadan bir ev aldım, oğlumla oraya yerleştik. Ortaokulla liseyi orada okuduktan sonra, üniversite için Ankara’ya gidecekti. Annemin verdiği altınlar halâ duruyordu bir kısmını bozdurup oğlumun ihtiyaçlarını gördük. Kasabaya taşındığımız yıl kurslara gidip, biçki – dikiş öğrenmiştim. Artık terzilik yaparak geçimimizi sağlıyordum. Birbirimizden ayrılmak zor gelse de olması gereken buydu. Neyse ki annem, kardeşlerim vardı artık. Seni yalnız bırakmayız diyerek teselli ediyorlardı. Sayılı günler geçmiş, oğlum okulunu dereceyle bitirmişti. Başından beri hocaları da kendi de üniversitede kalma planı yapıyorlardı, okul bitince de bunu gerçekleştirdi. Onunla daima gurur duydum. Bir gün dünya tatlısı bir kızla tanıştırdığında o anda kanım kaynadı. Birbirlerini çok sevdikleri her hallerinden belliydi. Gerisi boş değil miydi zaten. Bir süre sonra evlendiler. Çok mutluyduk, hâlâ da mutluyuz. Ardından bebek müjdesi verdiklerinde sevinçten ne diyeceğimi bilemedim. “Allah’ım mutluluk bu işte!” diyordum içimden. Henüz kırk beş yaşımdayken babaanne oluyordum. Hayat beni öyle yormuştu ki yüz kırk beş yıl yaşamış gibiydim. Bunca zorluklar, sıkıntılar, yokluklar daha neler neler…

Nasıl sığmıştı kırk beş yıla. Annem de benim gibi erken evlendirildiği için o da atmış üç yaşında torununun çocuğunu bekliyordu. Hastane odasında doğumu heyecanla beklerken zaman geçmiyordu. Odadan koridora taşan çiçekler neşemize ortak olmuştu. Uzun bir bekleyişten sonra önce bebeğimizi, arkasından da annesini getirdiler.

 Torunumu kucağıma aldığımda bembeyaz kundağının içinde prenseslere benziyordu. Oğlumu sardığım sofra bezi… tarlada tek başıma… hayma direğinden güç alarak… bebeğimi doğurmam üzerinden asırlar mı geçmişti? Yoksa medeniyeti, insan değerini bilmenin normal sonuçları mıydı şu an olanlar diye düşünmeden edemiyordum.

Annem, ben, gelinim el ele birbirimizi kutlarken, artık kadının kadına zulüm ettiği yılların uzaklarda kalmasını diliyorduk. En azından bizler zor durumda olan, elimizin erdiği tüm kadınlara destek olacağımızı biliyorduk. Olması gereken de bu değil miydi zaten…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Pendik Escort Bayan Maltepe Escort Bayan Kartal Escort Bayan Kadıköy Escort Bayan Ataşehir Escort Bayan Ümraniye Escort Bayan Anadolu Yakası Escort Bayan Şişli Escort Bayan Mecidiyeköy Escort Bayan Taksim Escort Bayan Beşiktaş Escort Bayan Ataköy Escort Bayan Bakırköy Escort Bayan Bahçeşehir Escort Bayan Avcılar Escort Bayan Beylikdüzü Escort Bayan Şirinevler Escort Bayan İstanbul Escort Bayan Avrupa Yakası Escort Bayan
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram