ŞAİRLİK HALLERİ

Edebiyat dünyasında şairler, sadece kelimelerle değil, aynı zamanda yaşam tarzları, düşünce yapıları ve eserlerindeki benzersiz yaklaşımlarıyla da dikkat çeker. Kulaktan dolma bilgilerle bile olsa şairlerin sıra dışı olduğunu; “Şairdir ne yapsa yeridir.” kıvamına bile getirebilecek bir hassasiyettedir bu durum. Kendimden biliyorum. Protokolde olsam da şapkamı çıkarmayışımı bir tarz olarak değil de “Şairler böyledir işte!” sözüyle yaftalamaları tam da bu görüşün eseridir.

Ben sıra dışı denen bu tavırları şairlik hâlleri olarak adlandırıyorum. Şairin dünyaya farklı bir göz ve kalple baktığı kesin. Çünkü herkesin bakıp geçtiği bir nesneden bile şiirler kurmak sıra dışılık değil şairlik halinin bir tezahürüdür.

Türk edebiyatında Orhan Veli’yi her zaman farklı bir noktaya koyarım. Edebiyat ve özellikle şiir algısını alt üst etmiş bir şairdir o. Garip Hareketi’nin öncüsü olarak, Türk şiirine yalınlık ve gündelik hayatın güzelliğini getirmiştir. Onun şair bakışı, sıradan insanların yaşamlarını, mizahi ve ironik bir dille şiire dönüştürmüştür. “Anlatamıyorum” veya “İstanbul’u Dinliyorum” gibi şiirlerde, basit ama etkileyici imgelerle duygu yoğunluğunu sağlamıştır. Geleneksel şiir kalıplarını reddetmesi, dönemin edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırsa da yolundan dönmemiş, ayaktaki nasırı alıp şiirin bir imgesi yapmıştır.

“Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah’ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.

Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.”

Turgut Uyar sadece II. Yeni’nin değil Türk edebiyatının da kendine has özellikleri olan bir şairi. Uyar’ı anlatırken ben “iki cami arasında kalan şair” ifadesini kullanırım. Şiirinde II. Yeni’nin tüm özelliklerini yansıtırken bunun yanında “Dünyanın En Güzel Arabistanı” şiir kitabının da sahibi bir şair, Uyar. Bu kitaptaki Divan, onun dünyaya farklı bir yerden baktığının göstergesi olan şiirlerden oluşuyor. Naat, münacat onun gönül dünyasına verdiği sesin bir yansımasıdır.

İkinci Yeni şiir hareketinin öncülerinden Turgut Uyar, soyut imgeler ve derin felsefi sorgulamalarla dolu şiirleriyle de dikkat çeker. Gündelik hayatın sıradan unsurlarını bile metafizik bir boyuta taşıyabilme ustalığına sahiptir o.

Naat’tan:

“kimseye başvurulmadı herkes birbaşına kaldı, evet
sonradan hep birlikte kurtulunmak üzere

oysa bir çiçek vardı bahçelerde kendini dererdi
sevinçle. Kendini tek haklıya bir gün sunmak üzere”

Nazım Hikmet, Türk edebiyatının en önemli şairlerinden biri olmasının yanı sıra, devrimci ruhu ve evrensel temalarıyla dikkat çeken bir isim. Onun sıra dışı özelliği, romantik duyguları sosyalist ideallerle harmanlayarak hem bireysel hem de toplumsal meseleleri şiirine taşımasıdır. Hapishane yıllarında yazdığı “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eseri, Türkiye’nin farklı kesimlerinden insan portrelerini epik bir şekilde işlerken aynı zamanda dönemin toplumsal eşitsizliklerini eleştirir. Nazım’ın şiirlerinde kullandığı serbest nazım, dönemin geleneksel hece ve aruz kalıplarına meydan okuyan bir yenilik olarak öne çıkar.

Ceviz Ağacı:

“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.”

Dünya edebiyatına bakacak olursak orada da karşımıza benzer durumlar çıkıyor. Şairlerin özgün bir duruş olarak takındıkları tavır, bakış açısı devreye girince en kısa yoldan sıra dışı olarak adlandırılıyor.

Amerikalı şair Emily Dickinson, yaşamını büyük ölçüde inzivada geçirmiş ve bu münzevi hayat, şiirlerine derin bir iç gözlem katmıştır. Onun kendine has özelliği; kısa, kesik çizgilerle yazdığı şiirlerinde yoğun duyguları ve felsefi sorgulamaları ustalıkla ifade etmesidir. Ölüm, doğa ve sonsuzluk gibi temaları işleyen Dickinson, dönemin kadın şairleri arasında alışılmadık bir cesaretle şiirler yazmıştır.

Örnek:

“Ölüm için duramazdım çünkü –
O nazikçe benim için durdu –”

Şilili şair Pablo Neruda, aşk şiirlerinden politik manifestolara kadar geniş bir yelpazede eserler verdi. Onun özelliği, günlük nesneleri (bir domates, bir çift çorap) bile şiirine konu ederek onlara derin anlamlar yüklemesidir. “Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı” adlı eserinde aşkı tutkuyla işlerken, “Canto General” ile Latin Amerika’nın tarihine epik bir bakış sunar. Çoraplarına kaside yazacak kadar şairdir Neruda.

“Ahlaki
Benim kasidemin özeti şudur:
güzellik iki katıdır
güzellik
ve iyi olan şey iki katına çıkar
iyi
iki çorap meselesi olduğunda
yünden yapılmış
Kışın.”

Alman şair Rilke, şiirlerinde varoluş, yalnızlık ve insanın ilahi olanla ilişkisini sorgulayan derin bir metafizik yaklaşım sergiler. Onu farklı yapan özelliği, nesneleri ve duyguları adeta bir meditasyon nesnesi gibi ele alarak okuyucuyu derin bir iç yolculuğa çıkarmasıdır. “Muhammed’in Tayin Edilişi” şiiri, insanın varoluşsal sancılarını ve güzellik arayışını işleyen bir başyapıttır.

“Fakat Melek ona yazılı sayfasını
Buyurganca gösteriyor, gösteriyordu,
Tekrar ediyordu ısrarla: Oku.

Okudu o: Melek, önüne eğdi kafasını.
Okuyandı artık o andan itibaren
Ve bilendi ve uyandı ve hüküm veren”

Örnekleri çoğaltmak mümkün… Fark edilmesi gereken durum şudur: Şairin kalbi ve gözü dünyayı farklı algılar. Herkesten farklı bir duruş sergilediği ve olaylara, durumlara özgün tepkiler verdiği müddetçe kişi şairliğini kuvvetlendirir. Sıradanlaşan bakış açısı şiiri de özgün olmaktan uzaklaştırır. Sıra dışı olacağım derken sıradan çıkmak değildir şairlik.

*

MUSTAFA UÇURUM

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Pendik Escort Bayan Maltepe Escort Bayan Kartal Escort Bayan Kadıköy Escort Bayan Ataşehir Escort Bayan Ümraniye Escort Bayan Anadolu Yakası Escort Bayan Şişli Escort Bayan Mecidiyeköy Escort Bayan Taksim Escort Bayan Beşiktaş Escort Bayan Ataköy Escort Bayan Bakırköy Escort Bayan Bahçeşehir Escort Bayan Avcılar Escort Bayan Beylikdüzü Escort Bayan Şirinevler Escort Bayan İstanbul Escort Bayan Avrupa Yakası Escort Bayan
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram